Şu An Okunan
Produkty 24: Sömürüye Sığınmak

Produkty 24: Sömürüye Sığınmak

Farklı türleri ve üslupları iç içe geçiren Produkty 24, günümüz Rusya’sına dair karanlık bir öykü anlatıyor. Prömiyerini geçen yıl Berlinale’nin Panorama bölümünde yapan Michael Borodin imzalı yapım, göçmen işçilerin maruz kaldığı baskı ve sömürüye odaklanan ustalıklı bir ilk film.

Loş bir odada, Özbekçe konuşmalar ve Arapça dualar eşliğinde, gizli olduğu anlaşılan bir nikâh törenindeyiz. Kamera ağır ağır geriye doğru kaydıkça odadaki kişiler arasındaki gerilim elle tutulur bir hâl alıyor. Bir kutlamadan ziyade matem havası hâkim âdeta. Az sonra, bu odanın bir mahalle bakkalının arkasındaki depo olduğunu, rengârenk neon ışıkların her nasılsa daha da kasvetli kıldığı ön taraftaysa gündelik hayatın olağan akışında devam ettiğini göreceğiz. Müşteriler gelip gidecek, sarhoşlarla ufak tefek tartışmalara girilecek ve yüzlerinden hiçbir hayat emaresi okunmayan göçmen işçiler, patron Zenne’nin (Zhanna) kontrolü altında emirleri sorgusuz sualsiz yerine getirmeye devam edecek. Kamera bu işçilerden birine, Muhabbet’e odaklanırken, kesmesiz ilerleyen bu açılış sekansında ve sonrasında, izleyici olarak son derece tekinsiz bir dünyanın ortasına düştüğümüzü gittikçe daha derinden hissedeceğiz.

Özbekistanlı yönetmen Michael Borodin’in prömiyerini geçen yıl Berlinale’nin Panorama bölümünde yapan ilk uzun metrajı Convenience Store (Produkty 24), Moskova’nın çeperlerinde başlayan karanlık bir öykü anlatıyor. Filmin ilk yarısı boyunca, tıpkı oraya hapsedilmiş göçmen işçiler gibi biz de izbe bakkal dükkânından dışarıya adım atmıyoruz. İşçilerin baskı altında, tehditlerle, psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalarak çalıştırıldığı bir işyeri burası. Kaçma girişiminde bulunan genç bir kadının polis tarafından yakalandıktan sonra dükkânın sahibi Zenne’ye teslim edilmesi ve acımasız bir işkenceyle cezalandırılması tabloyu daha da netleştiriyor: Göçmen işçilerin hiçbir hakları ya da sosyal güvenceleri olmadan zorla çalıştırıldığı, pasaportlarına el konulan, modern bir kölelik düzeninin hüküm sürdüğü, yasaların erişemediği bir dünyadayız. Üstelik bu düzen, kolluk kuvvetlerinin açık işbirliği ve resmî yetkililerin görmezden gelişiyle destekleniyor, hatta teşvik ediliyor.

Derin Çaresizlik

Klostrofobik atmosferiyle dikkat çeken, yer yer korku-gerilim sineması konvansiyonlarından beslendiği söylenebilecek bu ilk bölümün ardından, her şeyi, yeni doğmuş çocuğu bile patronu tarafından elinden alınan Muhabbet’in isyanı ve kaçışıyla birlikte biz de dışarı, açık alanlara çıkıyoruz. Bu bölümde film ton değiştiriyor ve toplumsal gerçekçiliğe yakın duran bir üslup benimsiyor. Muhabbet kendisini bakkaldan tanıyan iyi niyetli bir müşterinin ve gönüllü bir avukatın yardımlarıyla çok da ümit vaat etmeyen bir adalet mücadelesi başlatıyor önce. Kendisinin ve diğer işçilerin durumuyla ilgili hukuki süreç devam ederken de türlü bürokratik engelleri aşarak memleketine, Özbekistan’ın Dostluk kentine doğru yola çıkıyor. Fakat umut dolu olmaktan ziyade endişeli bir yolculuk bu; Muhabbet ne özgürlüğüne kavuşmanın heyecanını yaşıyor ne de yüzündeki karamsarlık ifadesi bir nebze olsun eksiliyor. Dostluk’a vardığında, bu endişenin ete kemiğe bürünmüş sebepleriyle karşılaşıyoruz. Aradan geçen yıllarda yaşanan kentsel dönüşüm şehrin ruhunu soğurmuş, öyle ki Muhabbet kendi mahallesini, sokaklarını bile tanıyamıyor. Babası ölmüş, annesi yoksulluğun ve ümitsizliğin pençesinde. Ardından, sağlık durumu kötüye giden annesinin bir bacağının kesilmesi gerektiği ancak masrafların Muhabbet’in boyunu aşacağı anlaşılıyor. Başka bir sömürü biçimine teslim olan Muhabbet, düşük bir ücret karşılığında pamuk toplamaya gidiyor. Filmin keskin bir ironi taşıyan sahnelerinden birinde, genç kadın, annesinin kesilmiş bacağını babasının yanına gömmek için mezarlığın yolunu tutuyor… Kısacası insanların derin bir yoksulluğun altında ezildiği, sağlık sisteminin işlemediği, geleceğe dair hiçbir umut kırıntısının olmadığı bir hayat var Özbekistan’da. Çaresizlik duygusunun giderek derinleştiği bu bölüm, Muhabbet’in ve onun gibi pek çoklarının ülkelerini terk edip berbat şartlara razı oluşunun arka planını ortaya çıkarıyor. Zaten tarladaki, işçi servislerindeki sohbetlerin biricik konusu da bu: Rusya’ya nasıl iltica edilebilir? Nerede iş bulunabilir? Kimin hangi akrabası hangi kentte çalışıp ne kadar para kazanmış?

Taşkent doğumlu Michael Borodin’in ele aldığı konuya bu kadar hâkim olmasının ardında, kendisinin de sinema eğitimi almadan önce bir dönem göçmen işçi olarak Rusya’da çalışmış olması yatıyor. Produkty 24’ün çıkış noktası da göçmen işçilerle ilgili bir belgesel yapmayı düşünen yönetmenin yakından takip ettiği gerçek bir olay esasında: 2016 yılında patlak veren Golyanovo Köleleri skandalı. O dönemde Moskova’ya bağlı Golyanovo ilçesinde, tıpkı filmdeki gibi zorla alıkonularak çalıştırılan göçmen işçilerle ilgili haberler Rusya basınında infial yaratmış. Uluslararası kuruluşların ve insan hakları örgütlerinin konuya müdahil olmasına rağmen mevzunun çetrefilliği ve resmî makamların ayak diremesi yüzünden meselenin tüm boyutlarıyla aydınlatıldığını ya da sorumluların cezalandırıldığını söylemek güç. Borodin bu çağda, Rusya gibi bir ülkede böylesine açık bir kölelik sisteminin işliyor olmasının, dahası toplumun önemli bir kesimi tarafından doğal karşılanmasının yarattığı öfkeyle karar vermiş bu filmi yapmaya.

Ustalıklı Bir İlk Film

Filme dönersek: İzleyicinin içine oturan final bölümünde, başka bir çıkış yolu bulamayan Muhabbet yeniden Zenne’nin kanatları altına sığınıyor. Elbette Zenne de en başından beri sonucun böyle olacağının farkında ve bu özrü sahte bir hoşgörüyle kabul ediyor. Bunca yoksulluğun içinde, böylesine köklü, yapısal bir sorunun ortasında kolay çözümlerin mümkün olmadığını gözler önüne seren bu final, bu sömürü sisteminin kimi işverenler kötü kalpli olduğu için ya da göçmenlerin budalalığı yüzünden kurulmadığını ortaya koyuyor, bu düzeni mümkün –hatta kaçınılmaz– kılan yapısal etkenleri açık seçik gözler önüne seriyor. İnsanlık dışı yaşama ve çalışma koşulları herkes için kaçınılacak tuzaklar değil, tam tersine pek çokları için bilinçli olarak tercih edilen bir yol… Kimi zaman da tek çare. Kaçmanın, taraflı adalet sistemine sığınmanın, hukuk mücadelesine girişmenin maliyeti bazıları için karşılanamayacak kadar yüksek. Borodin’in filminin en büyük meziyeti işte burada; göçmen işçilerin açmazlarla dolu hayatlarını tüm bu çelişkileriyle, farklı katmanlarıyla ortaya koymayı başarmasında.

Filmin ilk yarısındaki gerilim yüklü atmosferi ve ikinci yarıdaki dramatik anlatımı kesintiye uğratan fantastik anlara da değinmeden geçmeyelim. Son karede, bakkalın bulunduğu bloğun bir uzay gemisi misali uçuşa geçmesiyle doruk noktasına ulaşan bu fantastik dokunuşu farklı şekillerde yorumlamak mümkün. Filmde betimlenen dünyanın çıkışsızlığına bir isyan belki, ya da gündelik gerçekliğin ne kadar gerçekdışı olduğuna dair bir ima… Ne olursa olsun şurası kesin ki, farklı türleri ve üslupları iç içe geçirip bütünlüklü bir anlatı kurmayı ve hepsini aynı duygusal etkiyi destekleyecek şekilde kullanmayı başaran Produkty 24, ustalıklı bir ilk film.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.