Çiğdem Mater için Hayal Havuzu
Bir sinemacının yaşamı, doğal olarak, hayal edilip de hayata geçirilememiş ya da yarım bırakılmış filmlerle doludur. Çekmediği bir filmin merkeze yerleştirildiği suçlamalar sonucu hapis yatması ise hiç sık rastlanan bir durum değil. Sinemacılık faaliyeti aracılığıyla hükümeti devirmeye teşebbüs etmekle suçlanmak, bu gerçeküstü gerekçeyle 18 yıl hapis cezası almak… Araştırdık, başka örneğini bulamadık. Madem Çiğdem Mater’in başına gelenin benzeri yok, suça delil gösterilen şeyin, yani hayal edilen filmlerin ise benzeri çok. O “suç aletlerinden” söz açalım dedik: bir film hayal etmek, bir film ya da bir sahne çekmeyi düşünmek, mevcut bir filmi farklı hayal etmek, rüyada film görmek ve benzeri suçlar… Hayal Havuzu’nu bu niyetle açtık. Bu havuzu hayallerimizle dolduralım ama taşmadan da arkadaşımızı yanımıza alalım; Çiğdem’e ve tüm Gezi tutsaklarına karanlık günlerde hayallerimizle yoldaş olalım.
Ümidimi kaybetmeden haritama baktım; otellere dönüş yolu Kuzey Kore’yle sınırı teşkil eden nehrin kenarından geçiyordu…
Sana da oluyor mu, böyle hayalle gerçek arasında, gerçekliğin eridiği ya da bazen yırtıldığı anlardan…
“Beykoz’da yeni bir kütüphane açılmış ben içerdeyken. Yalıymış hem de, ille de manzara diyorsan”. Şehrin içinde geçiyor bu film, ne işimiz var Beykoz’da Çiğdem!
Mekân Türkiye, zaman 2020’ler. Hayallerin suça delil gösterilebildiği bir dönem. Suçlulaştırılan sevdiklerimiz rüyalarda bizi sık sık ziyaret ediyor.
Şimdiden, özgürlüğüne kavuşunca anılarından derleyeceği kitabı için düzenlenecek imza gününü bekliyorum. Hattâ “işte belgesel böyle çekilir” diyerek çekeceği belgeseli düşündükçe heyecanlanıyorum.
Bugün 6 Ağustos, doğum günün. O gözlerin göremeyeceği, kulakların duyamayacağı, ellerin dokunamayacağı bir şeyi sana getirmek isterdim. “Anlatılmaz ama yaşanır” olanı… Gezi’deki hâlimizi.
B. ve Ç. bir bankta oturmuş, dönem filmlerinin kostümleri üzerine konuşmaktadırlar. O esnada otelin boz kedisi gelir, zıplayıp tam ortalarına oturur. B. ve Ç. şaşkınlıkla gülerler.
Ne de olsa artık imajların büyülediği çocuk değilim. Bu nedenle Bayan Meşale’yi yumruk sallarken veya tekvando…
Sinema bu; hepimiz aynı ekrana bakar, çoğumuz farklı şeyler görürüz. Tıpkı 19. yüzyıl Fransız empresyonistlerinin aynı manzaraya aynı gün ışığında bakıp farklı tablolar resmetmeleri gibi…
Hangi hikâyeyi anlatırsak anlatalım, hangi konuyu belgelemek istersek isteyelim yaşama beslediğimiz şefkatle yapalım, diliyorum. Çiğdem’i, Mine’yi filmdeki o masada görmek istiyorum.
İnat etmemiz, farklı yollar denememiz, sinemada ısrar etmemiz şart. Yoksa hayal edip çekemediğimiz filmlerden oluşan bir hapishanede kapalı kalacağız.
En azından, bu doğadan saymadığımız doğanın, sana da mutlaka bir yerlerden ulaştığını hayal ediyorum. Hayır, ulaştığından emin olmak istiyorum. Hiçbir şey değilse, havanın mevsim dönümüyle beraber bir günde değişen kokusu mesela.
Diğer Gezi Davası tutsaklarıyla birlikte Nisan 2022’den beri hapiste olan yapımcı Çiğdem Mater’e isnat edilen suçlardan biri, hiç çekmediği bir belgeseldi. Bu sözde suçtan yola çıkarak açtığımız Hayal Havuzu sinemacıları, yazarları, sanatçıları ve Çiğdem’in dostlarını konuk edecek, bu karanlık günlerde sinema hayalleriyle Gezi tutsaklarına yoldaşlık edecek.
Birlikte uzun bir yolculuktan geçmişiz beş yıl boyunca, telaşlı, telaşsız, uykusuz, bazen çok coşkulu, çoğu gün ve gece yazışarak, konuşarak, bazen bir filmi beraber izleyerek, bazen uçakta bir yere giderken… Ahu Öztürk yazdı.