Şu An Okunan
Ripley: Karanlık Bir Sızı

Ripley: Karanlık Bir Sızı

Patricia Highsmith’in romanı ‘Yetenekli Bay Ripley’nin yeni uyarlaması Ripley, bu ikonik öyküye siyah-beyaz bir mini dizi evreninde yeniden hayat veriyor. Tom Ripley’yi Andrew Scott’ın canlandırdığı dizi, karakterine psikolojik bir derinlikle yaklaşırken sofistike ve karanlık bir portre sunuyor.

Patricia Highsmith’in çok satan romanı ‘Yetenekli Bay Ripley’nin sinemayla ilişkisi uzun yıllara dayanıyor. Bu ilişkinin en önemli duraklarından biri Rene Clement’ın yönettiği ve Alain Delon’un başrolünde oynadığı Kızgın Güneş‘ti (Plein soleil, 1960) şüphesiz. 1999’da ise bu kez Jude Law ile Matt Damon’ın başrollerinde yer aldığı uyarlama seyirciyle buluştu. Bu dolandırıcılık hikâyesi, son zamanların en yetenekli oyuncularından Andrew Scott’la şimdi yeniden hayat buluyor.

Ripley (2024) Netflix yapımı, sekiz bölümlük siyah-beyaz bir mini dizi. Filmlerden farkı ise neredeyse sekiz saati bulan anlatısıyla hem ana karakterine hem de suç meselesine çok daha esnek ve geniş bir alandan yaklaşabilmesi. Steven Zaillian’ın yazıp yönettiği dizide Tom Ripley yine ana karakter. İlk iki bölümde Ripley’ye eşlik eden Marge ve Richard’ı görsek de sonrasında Ripley kendi başına bu uzun soluklu anlatıyı ayakta tutan tek karaktere dönüşüyor.

Hikâye New York’ta açılıyor. Ripley’nin bir yatak bir masadan oluşan tek bir odası var. Ufak tefek dolandırıcılık işleriyle, sahtecilikle hayatta kaldığını anlıyoruz. Sonrasında Amerikalı bir adamın onu İtalya’ya gidip dönmeyen oğlu için tutmasıyla hikâye başka bir noktaya evriliyor ve Ripley’nin Napoli macerası başlıyor. Richard ve sevgilisi Marge ile tanışması, yavaş yavaş hayatlarına dâhil olması ve nihayetinde aslında babasının onu bulması için tuttuğunu itiraf etmesiyle kazandığı güvenle içlerinden biri oluyor. Bundan sonrası ise artık Ripley’nin ayak bastığı, gördüğü her şeyi yavaş yavaş ele geçirdiği, karanlığını yaydığı tekinsiz bir hâle dönüşüyor.

Ben Bir Başkasıdır

Ripley bir yeniden yorumlama olsa da ilhamını önceki versiyonlardan çok Joseph Losey’nin yönettiği Genç Hizmetçiler‘den (The Servant, 1963) alıyor. Joseph Losey sinemasında genel olarak gördüğümüz bir başkasının yerine geçme ya da topyekûn bir başkasına dönüşme fikri Ripley’nin de çatısını oluşturuyor. Tam da bu yüzden aslında Scott’ın oyunculuğunu besleyen şey bütünüyle bir başkası olmanın çekiciliği oluyor. Bir yandan bunun memnuniyetini yaşarken bir yandan da çaresizce tökezlemesi ve bu tökezleyişin etkilerini uzun uzun görmek Ripley’yi daha önceki temsillerinden çok daha başka, çok daha benzersiz bir noktaya taşıyor. Sadece para ya da dolandırıcılık değil, kaderini onun gibi yaşama fikri sarıp sarmalıyor Ripley’yi. Yüzüğünü takma, ayakkabısını giyme, saatini koluna geçirme dışında tuvali çekip bir de resim yapması, yani Richard’a ait olan her şeyin bir yansımasını kendinde görmesi öyle cezbedici oluyor ki yokuş aşağı yuvarlandığını hissetse de vazgeçmiyor. 

Bu durum Genç Hizmetçiler‘de de böyledir, ana karakter Barrett yanında çalıştığı Tony’nin hayatına hâkim olmaya çalışır sürekli, fakat bunda bir kazancı yoktur, amacı hırsızlık da değildir. Öyle olsa evden pahalı eşyalar alıp gidebilir ama yapmaz. Barrett’ın motivasyonu Tony olmaktır sadece, onun alanında onun hayatını yaşamak ve bir süre sonra gerçekten ona dönüşmek. Yalanlar söyler, nişanlısıyla arasını bozar, çünkü güçsüz bir karakter olan Tony’yi alt etmek nişanlısı olmadan daha kolay olacaktır. Ripley’yi izlerken sürekli Genç Hizmetçiler‘deki bu gerilim geliyor akla. Ripley’nin Marge’la olan sahnelerinde, memnuniyetsiz anlarında ya da her davetsiz misafirin ardından kapıyı kapadığında sanki Losey’nin Barrett’ı yeniden beliriyor.

Caravaggio’nun Sureti

Yönetmen Steven Zaillian, Ripley’nin sade, karanlık ve sofistike yapısına bir katman daha ekleyerek Caravaggio’nun hayaletini geçişken bir biçimde ince ince hikâyeye katıyor. Caravaggio’nun sureti ya da Ripley’nin aslında sanattan anlamıyor gibi göründüğü hâlde bir süre sonra kendini Roma sokaklarında Caravaggio ararken bulması gibi işlenmiş detaylar diziye başlı başına bir izlek ekliyor. Süregiden aksiyon bir yana iki karakteri tamamlayan izleri takip etmek ve Scott’ın Ripley’yi yorumlamasındaki derinlik zaman zaman böylesi bir dolandırıcılığın vereceği gerilimin önüne geçiyor.

Zaillian’ın yönetmenliği ana karakteri takip ederken kontrollü bir biçimde ilerliyor. Özellikle Ripley’nin gözünden ara ara yaklaştığımız yakın planlar, zihninde neler olup bittiğini anlamadığımız zamanlarda tamamlanıyor sanki. Gerek Napoli gerekse de Roma’da mekânı bir labirent gibi kullanması, merdivenleri, karakterlerin salınımlarını mekânla birlikte hareket ettiriyor olması da sade ama güçlü bir görsel zemin ortaya çıkarıyor. Zaillian’ın tasarruflu anlatısı biçimci bir üsluptan kaçınarak kamerasından ziyade oyuncuları ya da mekânı hareket ettirmeyi tercih ediyor daha çok, yine de yakın ya da orta planlarla yaklaştığı sanat eserleri İtalya’nın ruhunu ortaya çıkarıyor. 

Patricia Highsmith’in meşhur romanı ‘Yetenekli Bay Ripley’nin önceki uyarlamalarıyla birlikte düşünüldüğünde Zaillian’ın Ripley’si en sofistike ve en karanlık olanı şüphesiz. Bu karanlık, hikâyeyi çok farklı ve güçlü bir biçimde beslerken ana karakterin dünyasına çok daha etkin bir biçimde girmemizi, onunla özdeşleşmemizi sağlıyor. Ripley yakalanmaya her yaklaştığında tanıdık bir güven hissiyle durumu kotarsın, paçayı kurtarsın istiyoruz. Çünkü tüm karanlığına rağmen gözümüzde bir suçlu değil sadece bir başkasının hayatını yaşamaya çabalayan ölümlü bir insan. Ripley’nin bu kez cinsiyetsiz çizilmiş olması, ayrıca Richard ya da Marge’a karşı herhangi bir duygu beslemeyişi de yegâne varoluşunun herhangi birine karşı bir arzu beslemeden başka bir karakterde salınmak olduğunu yeniden hatırlatıyor. 

Steven Zaillian’ın yaratıcısı olduğu mini dizinin en kıymetli yanı, anlatının seyirciden beklediği tüm kalıplardan sıyrılarak çok daha özgür ve çok daha esnek olması. Zaillian romanı ve önceki versiyonları da aşarak hatta belki de tümüyle yok sayarak çok daha derin bir Ripley getiriyor önümüze. Uzun zaman akılda kalacak, çoğu ânını hatırlayacağınız, üzerinden zaman geçse de unutamayacağımız bir Ripley anatomisi çıkarıyor.


Ripley, Netflix Türkiye’de yayında.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.