Şu An Okunan
Al Pacino’nun 10 Unutulmaz Performansı

Al Pacino’nun 10 Unutulmaz Performansı

Al Pacino

Sinema tarihinin en büyük yıldızlarından Al Pacino, beyazperde macerasının henüz başında, Baba (The Godfather, 1972) filminde oynayarak yeteneğini tüm dünyaya kabul ettirmeyi başardı ve aradan geçen elli yılda muhteşem karakterlerle dolu, son derece verimli bir kariyere imza attı. Usta aktör daha ziyade katil, gangster ya da sert adam rolleriyle tanınıyor olsa da filmografisinde romantik komediden bilimkurguya, hemen her türde filmler ve birbirinden çok farklı karakterler yer alıyor. Francis Ford Coppola, Sidney Lumet, Brian De Palma, Martin Scorsese, Christopher Nolan, Quentin Tarantino ve Ridley Scott gibi yönetmenlerle çalışan Al Pacino, tiyatro metinlerinden uyarlanan Çin Kahvesi (Chinese Coffee, 2000) ve Salomé (2013) filmlerinin de yönetmenliğini üstlendi. Toplam dokuz kez Oscar’a aday gösterilen ve Kadın Kokusu’ndaki (Scent of a Woman, 1992) rolüyle bu ödülü kazanan Pacino, her filmiyle izleyiciyi kendine hayran bırakmaya devam ediyor. 25 Nisan 1940 doğumlu efsanevi aktör 82. yaşını kutlarken, biz de onun uzun kariyerinin kilometre taşlarını yeniden hatırlıyoruz.


Baba

Baba

Sinema tarihinin en büyük üçlemelerinden Baba’nın (The Godfather) Michael Corleone’si, İtalyan asıllı mafya ailesinin en küçük oğlu olarak kendini önce ailesine, sonra da tüm suç dünyasına ispat etmek isteyen bir karakterdir. Henüz sinema kariyerinin başında olan ve yapımcıların bu role uygun bulmadığı Al Pacino da, yönetmen Francis Ford Coppola’nın ısrarı sonucu 1972 yapımı ilk filmde rolü kaptı ve kendini sinema camiasına ispat etmeyi başardı. Ailesinin izinden gitmek istemediği hâlde kendini bir şekilde mafya babası olarak bulan ve zamanla güç zehirlenmesi yaşayan Michael Corleone’nin karizmasını, soğukkanlılığını, zekâsını, yalnızlığını, zamanla kazandığı acımasızlığı mükemmelen yansıtan Pacino’yu kariyerinin henüz başında efsaneye dönüştüren bu rol, ona iki Oscar adaylığı da getirecekti.


Serpico

Serpico

Baba’dan yalnızca bir yıl sonra gösterime giren Serpico’da (1973) New York Emniyet Müdürlüğü’ndeki rüşvete ve yozlaşmışlığa isyan eden polis memuru Frank Serpico’ya hayat veren Al Pacino, sisteme karşı çıkmanın beraberinde getirdiği yalnızlığı ustalıkla yansıtıyor ve performansıyla ilk kez En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar adaylığı elde ediyordu. Özellikle çatışma sahnesinde, bir insanın kendi canını kurtarma çabasını, çaresizliğini, öfkesini ve bir yandan da polisleri anlayabilme isteğini başarıyla ortaya koyuyordu.


Köpeklerin Günü 

Dog Day Afternoon

Sevgilisinin cinsiyet uyum ameliyatı için banka soymaya çalışan Sonny’nin hikâyesini anlatan Köpeklerin Günü’nde (Dog Day Afternoon, 1975) Al Pacino, kariyerinin ilk döneminin en etkileyici performanslarından birini ortaya koyar. En İyi Orijinal Senaryo dalında Oscar kazanan ve kendisine de bir kez daha Oscar adaylığı getiren filmde Pacino, muhteşem John Cazale’le birlikte iki amatör soyguncuyu başarıyla canlandırır. Modern topluma ve medya kültürüne dair keskin bir eleştiri niteliği de taşıyan ve özellikle trajik finaliyle hafızalara kazınan bu Sidney Lumet klasiğinin, aynı zamanda bir oyunculuk dersi olduğu da söylenebilir.


Yaralı Yüz

Scarface

Brian De Palma’nın en önemli filmlerinden Yaralı Yüz (Scarface, 1983), bulaşıkçı olarak başladığı iş hayatını küçük suçlara bulaşarak değiştiren ve hızla yükselen Tony Montana’ya odaklanır. Kendini beğenmiş, ukâlâ, paranoyak Tony Montana’yı muhteşem bir performansla canlandıran Al Pacino bir adamın hırsıyla neler yapabileceğini de çok etkileyici bir şekilde perdeye taşır. 80’ler ABD’sinin de kuvvetli bir portresini çıkaran filmle birlikte Montana’nın da popüler kültür alanında çok çeşitli yankılar bulduğunu, zamanla sinema tarihinin en ikonik karakterlerinden birine dönüştüğünü, unutulmaz repliklerinin farklı bağlamlarda sık sık yinelendiğini hatırlatmadan geçmeyelim.


Kadın Kokusu

Kadın Kokusu

Dino Risi’nin yönettiği 1974 yapımı Profumo di Donna adlı İtalyan filminin yeniden çekimi Kadın Kokusu (Scent of a Woman, 1992), paraya ihtiyacı olan öğrenci Charlie’nin görme engelli emekli bir subaya bakıcılık yapmasını anlatıyor. Zeki ve huysuz biri olan, kaliteli yemekler yemeyi seven, birinci sınıf şarap içen, kadınlarla arası iyi Emekli Yarbay Frank Slade’e hayat veren Al Pacino, rolüne hazırlanmak adına altı ay boyunca görme engelliler okulunda yaşamış, hattâ oyuncunun gözleri sürekli aynı noktaya bakmaktan dolayı zarar görmüştü. Pacino’ya kariyerinin tek Oscar ödülünü kazandıran filmin özellikle tango sahnesiyle hafızalara kazındığını da ekleyelim.


Carlito’nun Yolu

Carlitos Way

Carlito’nun Yolu’nda (Carlito’s Way, 1993) yönetmen Brian De Palma’yla yeniden bir araya gelen Al Pacino, tek isteği tüm suçları geride bırakıp Bahamalar’da bir iş kurmak olan Carlito’nun kafa karışıklığını, duygu değişimlerini, hüznünü, öfkesini, pişmanlığını, kararlılığını ve kararsızlığını aktarmakta son derece başarılıdır. Yalnızca gözlerini kullanarak yaptığı oyunculuk bile, Pacino’nun neden sinemanın en büyük efsanelerinin başında geldiğini gösterir. 


Büyük Hesaplaşma

Heat

Al Pacino’nun asi, kural tanımayan, fevri polis müfettişi Vincent Hanna’ya hayat verdiği Büyük Hesaplaşma’nın (Heat, 1995) en önemli özelliklerinden biri, Pacino’nun kariyerinde Robert de Niro’yla karşılıklı rol aldığı ilk film olmasıdır elbette. De Niro, Vincent Hanna’nın tam tersine temkinli, kontrollü ve planlı yaşayan hırsız Neil McCauley’yi canlandırır. Özellikle iki efsanenin bir kafede oturup tartıştığı altı dakikalık sahne, âdeta bir oyunculuk resitalidir. Aksiyon ve gerilim sinemasına auteur dokunuşu getiren Michael Mann’in başyapıtları arasında kabul edilen Büyük Hesaplaşma’nın Al Pacino’nun kariyerinin en özel filmlerinden biri olduğuna kuşku yok.


Köstebek

Donnie Brasco

Gerçek bir hikâyeden uyarlanan Köstebek (Donnie Brasco, 1997) FBI ajanı Joe Pistone’nin mücevher hırsızı olarak mafyaya sızmasını ve bir yandan köstebeklik yaparken diğer yandan mafya içinde ona göz kulak olan Lefty’yle kurduğu dostluğu ve karşı karşıya kaldığı ikilemleri anlatır. Lefty rolünü üstlenen Al Pacino’ya Donnie Brasco rolündeki Johnny Depp’in eşlik ettiği filmde, yıllardır mafya için çalışsa da beş parasız kalmış Lefty rolüne hayat veren Pacino her zamanki gibi hayranlık uyandıran bir performans ortaya koyar. Özellikle ikilinin araba içindeki son konuşmaları, Mike Newell imzalı filmin en can alıcı sahnelerinden biridir.


Şeytanın Avukatı

Şeytanın Avukatı

Pacino’nun başrollerini Keanu Reeves ve Charlize Theron’la paylaştığı Şeytanın Avukatı (The Devil’s Advocate, 1997), başarılı bir avukatın hayatının, zengin bir iş adamıyla tanışıktan sonra tamamen değişmesini konu alır. Şeytanın avukatlığını Keanu Reeves’in üstlendiği Taylor Hackford imzalı filmde, şeytanı da tabii ki Al Pacino canlandırır. Hukuk dünyasındaki şeytana hayat veren Pacino, performansıyla hem başrol oyuncularının önüne geçer hem de filmi âdeta tek başına sürükler.


Venedik Taciri 

Venedik Taciri

William Shakespeare’in aynı adlı oyunundan uyarlanan Venedik Taciri’nde (The Merchant of Venice, 2004) Al Pacino, açgözlü, acımasız tefeci Shylock’a hayat verir. Usta oyuncu, Shakespeare’in unutulmaz tiratlarını atarken mimiklerini ve sesini o kadar iyi kullanır ki, kendisini tiyatro sahnesinde izleme şansına erişemeyen izleyicilere de, bunun ne denli büyüleyici bir deneyim olacağının sinyallerini verir.


Hazırlayan: Tuna Yüksel

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.