Şu An Okunan
Masumiyet ve Kader: Arzunun Sonsuz Döngüsü

Masumiyet ve Kader: Arzunun Sonsuz Döngüsü

Masumiyet

Hazzı acıda ve aşağılanmada aramanın, nihayetinde ölümü kovalamanın meşhur ikilisi: Uğur ile Bekir. Kader’de gençliklerine, Masumiyet’te orta yaşlarına tanık olduğumuz ikilinin öyküsü, bir şövalyenin evli ve soylu bir kadına umutsuzca âşık olduğu Ortaçağ romanslarının modern bir versiyonu âdeta.


Bu yazı, Altyazı’nın Haziran 2020 tarihli 196. sayısında yayımlanmıştır.


Zeki Demirkubuz’un bir kadın yüzünden hayatı kaymış bahtsız erkek karakterlerinin muhtemelen en bahtsızı olan Bekir, uğrunda türlü cefalara katlandığı, kaç kere tövbe ederse etsin her seferinde yine peşine düşmekten kendini alamadığı Uğur’a Kader’in (2006) finalinde şöyle der: “Dedim ‘Bekir, bu kapı ahret kapısı, bu köprü sırat köprüsü. Bu sefer de geçersen bir daha geri dönemezsin. İyi düşün’ dedim. Düşündüm, düşünüyorum, ama olmadı, dönemedim. Sonra ‘Bak oğlum’ dedim kendi kendime. ‘Yolu yok, çekeceksin, isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle.’” Uğur, kaç kez kovup başından defetmiştir Bekir’i, kaç kez yeniden bulmuştur karşısında. Bu sefer acıyıp yanında kalmasına izin verir vermesine ama hiçbir zaman haddini aşmamak, hayatına kati suretle burnunu sokmamak şartıyla. 

Bekir neden karşılıksız bir aşk uğruna hayatını tüketir? Neden asla elde edemeyeceğini bile bile Uğur’un peşinde oradan oraya savrulur durur? Kaderi böyle olduğu için mi sahiden, yoksa asıl amacı Uğur’a kavuşmak, vuslata ermek olmadığı için mi? Kim bilir belki de arzunun girdabına kapılıp Uğur’un yörüngesinde dönmektir Bekir’e haz veren, arzunun o döngüsel hareketidir. Jacques Lacan’a göre arzu asla tatmin edilemez, dolayısıyla arzunun tatmini değil, sürekliliğidir esas olan. Zira asıl felaket, arzu duyulan “nesnenin eksikliği değil, nesneye fazla yaklaşmamız ve böylece eksiğin kendisini kaybetmemiz”dir, yani arzunun ortadan kalkmasıdır.1 Arzunun kaçınılmaz paradoksudur bu. İşte bu yüzdendir ki “arzunun şu karanlık nesnesi”nin daima ulaşılamaz olması gerekir –tıpkı Buñuel’in o absürd filmindeki gibi. Arzunun Şu Karanlık Nesnesi’nde (Cet Obscur Objet du Desir, 1977) Buñuel, arzunun tatmininin sürekli ertelendiği tutkulu bir aşk hikâyesi anlatır: Orta yaşı geçkin, varlıklı bir adamın güzeller güzeli genç sevgilisiyle sevişme arzusu, genç kadının kurnazca hileleriyle her defasında boşa çıkar. Keza Uğur da Bekir’in yakınlaşma teşebbüslerini şiddetle püskürterek, yani arzunun tatminini sonsuza dek erteleyerek Bekir’i parmağında oynatır. Aslına bakılırsa Uğur da Bekir gibi arzunun döngüsüne hapsolmuştur; sürekli hadise çıkarttığı için bir cezaevinden diğerine sürülen Zagor’un peşinde sürüklenir durur. Cinayetten müebbet hapse mahkûm olmadan önce bile başı beladan kurtulmayan bir kabadayıyı arzu nesnesi olarak seçerek asla vuslata ermemeyi en baştan garantilemiştir Uğur da.

Tahakküm ve İtaat

Kader’in açılış sekansında Bekir’in babasına ait mobilya mağazasına gelen Uğur’un kışkırtıcı tavırlarıyla Bekir’in aklını başından aldığını görürüz. Hem nesnel hem de Bekir’e ait öznel çekimler aracılığıyla Uğur, en baştan itibaren röntgenci erkek bakışının hedefindeki arzu nesnesi olarak konumlanır. Masumiyet’teki (1997) o meşhur tiradında Bekir, Yusuf’a geçmişinden bahsederken o ilk karşılaşmadan sonra Uğur’un hep rüyalarına girdiğini söyler. Anlaşılan o ki Uğur, etten kemikten yapılmış gerçek bir kadın olmaktan çıkmış, bir fantezi nesnesine dönüşmüştür Bekir için. İşte bu yüzden hiç kimse, ailesinin Bekir’i görücü usulüyle evlendirdiği, dış görünüşüyle Uğur’a çok benzeyen karısı dâhil hiçbir kadın Uğur’un yerini tutamaz. Bekir’in gözlerini kör eden arzu, Uğur’u eşsiz ve biricik kılarak onu âdeta tapınılası yüce bir nesne konumuna yükseltir –tıpkı Ortaçağ romanslarına özgü klişelerden biri olan şövalye aşkında (courtly love) olduğu gibi. Öyle ki Uğur’la Bekir arasındaki ilişki, bir şövalyenin evli, hâliyle ulaşılamaz, soylu bir kadına duyduğu platonik, cinselliğe yer olmayan şövalye aşkının modern bir versiyonunu gibidir. Zira Bekir’in, aşkı uğruna gözünü kırpmadan en tehlikeli maceralara atılan, her türlü zorluğa göğüs geren bir şövalyeden pek farkı yoktur son tahlilde.

Masumiyet
Masumiyet

Katı kurallara, yasaklara ve mahrumiyete dayalı şövalye aşkının, Žižek’in de vurguladığı gibi mazoşistik bir yönü vardır. Şövalye için mutluluk değil, bilakis dert ve tasa kaynağıdır bu aşk. Şövalye, aşkından sararıp solar, sevdiği kadının zalimliğinden yakınır ama yine de onun her türlü kaprisine boyun eğer, kendini onun hizmetkârı, hattâ kölesi olarak görür. Benzer şekilde Uğur’la Bekir’in ilişkisi de Uğur’un tahakkümü ve Bekir’in itaatine dayanır. Ne var ki bu efendi-köle ilişkisini sürdürmeye asıl hevesli olan Uğur değil, Bekir’dir aslında; bu demektir ki Uğur tarafından horlanıp aşağılanmayı arzulayan bizzat Bekir’in kendisidir. Aksi takdirde neden yıllar yılı bu ilişkiyi sürdürsün? Bu açıdan bakıldığında Bekir’in mazoşizm kavramına adını veren Sacher-Masoch’un ‘Kürklü Venüs’ romanının kahramanı Severin’i andırdığı söylenebilir. Hazzı acıda ve aşağılanmada arayan Severin, yalvarıp yakararak sevdiği kadını kendisine eziyet etmeye güçbela razı eder. Kader’in son sahnesinde Bekir de onu kapı dışarı etmesin, yanında kalmasına izin versin diye Uğur’a epey bir dil döker: “Sen de anla artık başka yolu yok bunun… Her şeye hazırım diyorum sana. De ki iyilik ediyorsun, de ki sevap işliyorsun.” Uğur, “insaniyetli olmaz” diye itiraz ederek Bekir’i evine, ailesine dönmeye ikna etmeye çalışır ama nafile. Denilebilir ki Sacher-Masoch’un romanındaki Severin gibi Bekir de sevdiği kadına sadist rolü biçtiği bir oyunda bile isteye mazoşist rolünü üstlenir. Žižek’in “şövalye aşkının mazoşistik tiyatrosu”2 adını verdiği bu oyunun kuralları en baştan bellidir. Uğur bütün kartlarını açık oynar; Bekir’i kandırmak, arkasından dolaplar çevirmek gibi bir derdi yoktur. Dolayısıyla Uğur, Üçüncü Sayfa’da (1999) İsa’yı entrikalarına âlet edip yıkıma sürükleyen Meryem’in aksine tam anlamıyla bir femme fatale sayılmaz. Masumiyet’te Bekir’in her galeyana geldiğinde bağıra çağıra Uğur’u hayatını mahvetmekle suçlaması, kulağa pek inandırıcı gelmez bu yüzden.

Kutsal Bir Dava

Bekir, Uğur’a olan aşkını, uğrunda ölünecek kutsal bir dava gibi görür. “Herkesin inandığı bir şey vardır bu amına koyduğumun hayatında,” der Uğur’a, “benimkisi de sensin.” Çektiği acıların onu ‘Leyla ile Mecnun’ yahut ‘Kerem ile Aslı’ gibi efsaneleşmiş aşk hikâyelerindeki âşıklar mertebesine yükselttiğine inanır Bekir. Ne de olsa aşkı için her türlü eziyete katlanmış, kurşunlanmış, intihara kalkışmış, kaç kez ölümlerden dönmüştür o. Ama büyük aşk hikâyelerinin mutlu sonla bittiği nerede görülmüş? Nasıl Romeo Juliet’e, Kerem Aslı’ya kavuşamazsa, Bekir de Uğur’una kavuşamadan ölür. Uğur’un onu aşağılamasıyla sonuçlanan hararetli bir kavganın ardından ucuz bir otel odasında kafasına kurşun sıkarak can verir. Bekir’in en baştan beri arzuladığı böylesi bir ölümdür belki de, zira kıskançlık krizine kapılıp kavga çıkaran da, Uğur’a tecavüze yeltenip oyunun kurallarını ihlal eden de kendisidir. De Rougemont’un Ortaçağ romanslarındaki şövalyeler hakkında söyledikleri, Bekir için de geçerlidir: “aşka duyulan özlem, gizliden gizliye aşkı besleyecek engeller aramayı da beraberinde getirir… En büyük engel ölüm olduğuna göre hikâyenin bitiminde nihai amacın ölüm olduğu çıkar ortaya; en baştan beri arzulanan şey, ölümdür aslında.”3 Bekir’in Uğur’un peşinden atıldığı yolculuk, sonu ölüme çıkması kaçınılmaz bir özyıkım yolculuğundan başka nedir ki?

Kader
Kader

Bekir’le Uğur’un fırtınalı ilişkisinin ikinci ve son perdesini konu alan Masumiyet, Bekir’in ölümünden bir süre sonra Uğur’la Zagor’un, hem de tam birbirlerine kavuştukları sırada, bir çatışmada öldürülmeleriyle noktalanır. Yusuf’un –Zagor olduğunu bilmeden– cezaevi arkadaşı Orhan’ın babasının kapısını çaldığı final sahnesinde Zagor’un kefenlenmiş ölüsünü görürüz. Hikâyenin Zagor’la son bulmasından daha doğal bir şey olamaz, her şeyin başında Zagor vardır çünkü. Uğur’u ve onun ardı sıra Bekir’i, hattâ Yusuf’u peşinden sürükleyen, onları mıknatıs gibi kendine çeken, kısacası arzu anaforunun merkezinde yer alan karakterdir Zagor. Neticede Zeki Demirkubuz’un birçok filmi gibi Masumiyet ve Kader de ‘aşk’ ve ‘tutku’ söylemleriyle gözlerden gizlenen arzu dinamiklerini açık eder: Mutlu aşk yoktur, arzunun tatminini erteleyen o döngüsel hareket vardır sadece –ancak ölümle kırılacak o sonsuz döngü.


Notlar

1 Slavoj Zizek, Yamuk Bakmak, (İstanbul: Metis, 2008), 21.

2 Slavoj Zizek, The Metastases of Enjoyment, (Londra ve New York: Verso, 1994), 89-94.

3 Denis de Rougemont, Love in the Western World, (New Jersey: Princeton UP, 1983), 54.


Masumiyet ve Kader, MUBI Türkiye’de izlenebiliyor.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.