Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği (The Unbearable Lightness of Being)

Milan Kundera’nın meşhur romanından uyarlanan Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’ni (The Unbearable Lightness of Being, 1988) yeniden izlemenin tam zamanı! Yapıldığı dönemde erotik boyutuyla öne çıkan film, bir yanıyla Hollywood’un Soğuk Savaş’taki rolüne uygun bir anti-Sovyet propagandası. Ama şimdi izlediğinizde, filmdeki oyunbaz erotizm günümüz Amerikan sinemasının nasıl muhafazakârlaştığının da kanıtı. Her şey Prag Baharı’nda ortaya çıkan bir aşk üçgeniyle başlıyor. Etrafındaki kadınları bir cümleyle, bir bakışla baştan çıkarabilen Tomas (Daniel Day-Lewis) hayatla hafif bir temas kurma derdinde. Genç Teresa (Juliette Binoche) özgürlüğünü hayatı mesele ederek arayanlardan. Fettan Sabina’nın (Lena Olin) ise tek önceliği bağımsızlık. Sovyet tankları Prag sokaklarına dalınca üçlü önce Cenvere’ye kaçıyor, sonra da yavaş yavaş dağılıp yok oluyor. Kundera’nın sevdiği bireysel, oyunbaz, flörtöz dünyanın otoriter rejimle karşılaşması teması, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’ni de tanımlıyor. Bugünün dünyasına bakınca, Technicolor renklerine aldanıp filme bir nostalji nesnesi olarak yaklaşmak pek mümkün değil. Hele ki Türkiye’de izliyorsanız, tanklarla yüz yüze gelen insanlar, Sovyet sansürü karşısında imzayı geri çekme baskısı, kenti nefes alınamaz kılan tahakkümden kurtulmak için kıra kaçış gibi sahneler bu Soğuk Savaş filmini günümüz Türkiye’sindeki haletiruhiyeye yakınlaştırıyor. Türkiye’de günbegün biriken şiddetin arşiviyle kurmacanın nasıl birleşebileceğini düşünenler, Tomas ve Teresa’nın tankların arasından süzüldükleri sahneyi defalarca izleyebilir.

2001'de Altyazı Aylık Sinema Dergisi‘nin, 2007'de Bulut Film’in, 2008'de Mithat Alam Eğitim Vakfı'nın, 2019'da Altyazı Sinema Derneği'nin kurucuları arasında yer alan Enis Köstepen, sinema alanındaki çalışmaları dışında, 2013'ten beri İstanbul merkezli bir insan hakları örgütü olan Hafıza Merkezi’nde de çalışmaktadır.