Gezi Havası
Gezi Direnişi üzerine yapılan videolar arasında sinema duygusuyla öne çıkan Gezi Havası, izleyicisine direnişin ritmini hissettiriyor.
Fransa 68’inin ünlü sloganlarından biridir: Kaldırım taşlarının altında kumsal var. Sökülen kaldırım taşlarıyla birlikte ortaya çıkacak olan yepyeni bir hayatın umudunu taşır bu söz. Gezi Havası işte bu kaldırım taşlarının sökülmesiyle başlıyor. Elden ele geçirilerek barikatlara taşınan kaldırım taşları direnişin ritmini de belirliyor yavaş yavaş. El ele verilerek, elden ele geçirilerek büyütülen bir umut bu; eşzamanlı olarak hem gündelik hayatın olağan akışını parçalayan hem de kendi gündeliğini kuran bir diyalektiği var bu deneyimin.
Kimi zaman barikat kurmak, kimi zaman parka ulaşan erzakları taşımak, kimi zaman yaralıları revire yetiştirmek, kimi zaman halay çekmek, kimi zaman da insan zinciri oluşturmak için birbirine kenetleniyor bu eller. Hep birlikte, örgütlü olduğu kadar da darmadağınık hareket ediyor olmanın karmaşık sesleri yükseliyor; hizalı ve uygun adım yürüyenlere inat. Aksak ritimli bir orkestrasyon var; herkesin eline ne geçiyorsa onunla ses çıkardığı, tüm seslerin birbirinin içine geçtiği, coşkulu, kaotik bir müzik herkesin kulaklarında.
Parkta yeni filizlenen hayat kendi döngüsel ritmini kurarken, sokaklarda bu yeni hayat ihtimali berraklaşmasın diye ortalık sise boğulmaya devam ediliyor. Polis saldırısı şiddetli bir biçimde sürerken, o sislerin arasında birileri duvarlara ‘umut’ yazmaya devam ediyor; birileri parkta usulca yerleri süpürüyor. Biber gazından yanan gözler Talcid’li sularla yeniden açıldığında yeni bir hayat görüyor. Bir yandan kolların üzerine kan grupları yazılırken, bir yandan bostana yeni ekinler ekiliyor, yemekler pişiriliyor. Gaz maskeli bir semazen dönüp duruyor parkın içinde. Döngü tüm gücüyle devam ediyor; çok parçalı, kesik kesik, bir an çok umutlu, bir an çok umutsuz, bazen çok sert bazen çok yumuşak, karmakarmaşık bir deneyimin bütünlüğü var bu döngüde. Bazen bir sloganda ortaklaşılıyor, bazen canhıraş insan sesleri birbirinin üzerine biniyor. Birden bir kahkaha patlıyor: “Polis bu size son uyarımız, alanı terk edip halka bırakın.”
Bir zaman aralığının, hep birlikte hem sokakta biber gazı solunan hem de parkta nefes alınan bir deneyimin videosu bu. Bazen korkudan, bazen heyecandan hızlanan kalplerin hep beraber, aritmik atışları. Giderek yükselen sesler, giderek artan karmaşa, ulaşılacak ferahlık ihtimalini de kuvvetlendiriyor. Çünkü, her şeye rağmen, yeni uyanılan sakin sabahlar var. Bir park sabahında ‘Coşma deli gönül coşma…’ diye yankılanan türkünün Pir Sultan Abdal’a ait olması belki de tesadüf değildir; ne de olsa “karanlığa meşale olanlar, küllerinden yeniden doğarlar”.
ODTÜ Psikoloji Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema-TV Bölümü’nde yüksek lisans eğitimi gördü. 2004’ten itibaren yazılarıyla katkıda bulunduğu ve 2006-2017 arasında editör olarak çalıştığı Altyazı Aylık Sinema Dergisi’ndeki yayın kurulu üyeliğini sürdürmekte. Altyazı Sinema Derneği’nin kurucu üyelerinden olan Aytaç, İstanbul ve Berlin'de sinema yazarlığı, küratörlük ve editörlük yapmaya devam ediyor.