Can Kılcıoğlu ile ‘Karnaval’ Üzerine
Kısa filmleriyle tanıdığımız Can Kılcıoğlu ile, galasını geçtiğimiz İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışma Bölümü’nde yapan ilk uzun metrajı Karnaval‘ı konuştuk. Karnaval 27 Eylül’de vizyonda.
Karnaval’da çok absürd anlarla çok sıradan öğeler arka arkaya geliyor. Nasıl bir dünya kurmak arzusundaydınız?
Evet, arabasında yaşayan, halı yıkama makinesiyle arkadaşlık kuran insanlara her zaman rastlamıyoruz. Ben en ‘sıradan’, sakin gözüken insanın bile tek başınayken deli ve çok şaşırtıcı bir hayat yaşayabileceğini düşünüyorum. Bize absürd, tuhaf gelen şeyler, bazı insanlar için son derece sıradan olabiliyor. Alis’in dünyası da biraz öyle; hüngür hüngür ağlamasıyla sevinçten havalara uçması birbirine çok yakın duruyor.
Alis’i tanımaya çalıştıkça ortaya çıktı Karnaval’ın dünyası. Senaryonun yazım aşamasından Çiçek Kahraman’la yaptığımız kurguya kadar filmin mizahındaki dengeyi hep korumaya çalıştık. Seyircinin alaya almayacağı bir karakter yaratmaya özen gösterdim. Çünkü Alis’i azıcık ‘komik’ bir adam yapsak ‘kaba komedi’ye kaçma riski vardı, bense ince mizahın peşindeyim.
Kendine güveni olmayan, içe kapalı bir erkek karaktere karşılık, güçlü ve dik kafalı bir kadın karakter var karşımızda. Cinsiyetle ilgili kabulleri tersyüz etmek gibi bir düşünceniz var mıydı?
Hayatta bize dayatılan kabullerin bazı gerçekleri örtmek için yaratıldığına inanıyorum. Cinsiyet meselesi de böyle. Ben erkeğin kadına göre aslında daha kırılgan ve dayanıksız, kadının da aslında daha güçlü ve soğukkanlı olduğunu düşünüyorum. Ancak bize öğretilen bu değil. Askere gittiğimde bu durumu daha iyi kavradım. 20 yaşına gelip de tırnaklarını hiç kendi kesmemiş adamlar vardı; evlenene kadar annesi kesmiş, sonra da karısı. Ama bu adam tek başına nöbete gidiyor; elinde silahla içine düştüğü yalnızlığı düşünebiliyor musunuz?
Karnaval’ın Amerikan bağımsız sineması ya da Kuzey Avrupa sinemasından bize tanıdık gelen yanları var. Etkilendiğiniz belli tür ya da akımlar var mı?
Kuzey filmlerinin soğuk atmosferi içindeki mizahı da, Amerikan bağımsız sinemasının atipik karakterlerini de seviyorum. Ama bence Türkiye bu açıdan çok daha zengin. Her an sürpriz bir durumla, karakterle karşılaşmak mümkün. Hele ‘orta sınıf ailesi’ gereğinden fazla önemsenen, bireyi yok eden eşsiz bir yapı. Birey olamadan anne baba olanların ülkesi burası. Bu nedenle başlı başına bir kara komedi cenneti.