Şu An Okunan
Oyuncak Hikâyesi 4: Woody’nin Kararı

Oyuncak Hikâyesi 4: Woody’nin Kararı

Pixar’ın 1995’te başlayan serisinin dördüncü filmi Oyuncak Hikâyesi 4, Woody ve arkadaşlarının öyküsünde hâlâ anlatılabilecek pek çok şey olduğunu kanıtlıyor.

Her şey Oyuncak Hikâyesi’yle (Toy Story) başladı. Pixar’ın hikâyesinin, döngüsünün başlangıcıydı 1995 tarihli yapım. 2010 senesinde, serinin üçüncü filmi de zirvesi oldu. En İyi Film ve En İyi Uyarlama Senaryo dallarında Oscar’a da aday olan Oyuncak Hikâyesi 3 (Toy Story 3), sadece karakterlerinin yolculuğunu tamamlamakla kalmamış, öncelikli hedef kitlesi çocuklar olan bir serinin gitmesini beklemeyeceğimiz dramatik noktalara taşımıştı öyküsünü. Oyuncaklarımızın ölüm fikrini dahi kabullendiği ve en nihayetinde “çocukları” Andy’den ayrılıp yeni bir çocukla yepyeni bir düzene geçiş yaptıkları o filmin ardından, serinin dördüncü kez beyazperdeye taşınacağını duyunca birçoğumuz aynı şeyi düşünmüşüzdür herhalde: Evet, serinin Disney’e kazandırdığı para yadsınamaz ama bu öyküde anlatacak bir şey kaldı mı?

Açıkçası, Oyuncak Hikâyesi 4’ün (Toy Story 4, 2019) ilk dakikalarında bu fikri akıldan çıkarmak kolay olmuyor. Sevdiğimiz karakterlerin yeni bir macerasından öte bir şey var mı karşımızda? Aşağı yukarı kaldığımız yerden devam ediyor hikâye. Artık Andy yok, Bonnie var. Ve Bonnie anaokuluna başlama arefesinde. Sonra bir nüans dikkati gitgide daha fazla çeker hâle geliyor. Oyuncaklarımız, en başta da kovboy Woody –çünkü bu hepsinden önce onun hikâyesi oldu daima– Bonnie’den veya geçmişe dönük olarak Andy’den bahsederken hep “çocuğum” ya da “çocuğumuz” ifadesini kullanıyorlar. Seride yeni bir şey değil bu ama hiç böylesine vurgulanmamış, öne çıkmamış bir detay. Çünkü bu kez bütün fikir bunun üstüne kurulu.

Woody, “çocuğu” için endişeli bir ebeveyn gibi davranıyor hep. Okula uyum sağlayabilecek mi, arkadaş edinebilecek mi, üzülmemesi ve bu süreci en yumuşak şekilde atlatabilmesi için ne yapabilirim? Başka oyuncaklarla karşılaştığında, onların bir “çocuğu” olması veya olmaması, onların kurulu düzenleri hep diyaloğu yönlendiren mevzu. Geçmişten bir dostla, Bo Peep’le karşılaştığında, onun farklı ve özgür bir yaşam seçtiğine şahit oluyor Woody. Çocuksuz bir yaşam. Veya bir antikacı dükkânında karşılaştıkları Gabby Gabby’nin kendisine bir çocuk bulma/seçme süreci, gitgide evlat edinme altmetninden farklı yorumlanamayacak diyaloglarla ilerliyor. Yani bütün film, çocuk sahibi olma veya olmama, kurulu bir düzene geçme veya klasik aile yapısından kopma meseleleri üstüne konuşuyor. Ve bir animasyondan, bir Disney yapımından beklemediğimiz şekilde, muhafazakâr olmayan bir noktaya doğru ilerliyor. İçinde yaşadığımız çağ, Pixar’ın hassasiyetlerini de progresif bir rotaya yönlendirmiş.

Tüm bunları Woody’nin kişisel yolculuğuyla birebir örtüştürmek de senaryonun başarısı. Çünkü Woody kurulu düzeninden vazgeçemeyen, düzeni sarsıldığında bununla başa çıkamayan, yani birçok açıdan muhafazakâr denebilecek bir karakter oldu hep. Onun böyle bir sınav vermesini izlemek ve hayatıyla ilgili ne karar alacağını beklemek, filmi serinin kendi döngüsü içinde güçlü bir yere konumlandırıyor. Oyuncak Hikâyesi’nin anlatacak malzemesi bitmedi çünkü Woody’nin dönüşümü henüz tamamlanmadı, o arkı henüz toplamadık diyor Pixar. Seriyi sevenler için sadece bunu keşfetmek ve takip etmek bile büyük keyif.

Referanslar anlamında da oldukça zengin bir iş karşımızdaki; belki Pixar için alışmadığımız kadar hattâ. Bonnie’nin anaokulunda çöpten çıkan malzemelerden kendine yaptığı ve bir oyuncağa dönüşünce hayat bulan Forky mesela, tam bir Frankenstein hikâyesi çıkartıyor. Farklı parçalardan monte edilerek yaşam verilmiş bu yaratının kendi karakterini bulma öyküsü, Oyuncak Hikâyesi dünyasında güzel çalışıyor. Antika dükkânında vantrilog bebekleriyle korku sinemasının oyuncak hikâyeleri de evrene dâhil oluyor. İşin eğlencesi bu daha çok ama burada Annabelle çağrışımlı Gabby Gabby hem etkili bir kötü (villain) hâline geliyor hem de film ondan boyutlu, motivasyonlarını anlayabildiğimiz ve en nihayetinde dönüşüm geçiren bir karakter yaratabiliyor. Filmin en duygusal anları Gabby Gabby’nin aidiyet arayışından çıkıyor denebilir. Bo Peep’in seriye dönüşüyse son derece doğrudan referanslarla Mad Max’in Furiosa’sına selam çakıyor. Charlize Theron’un Furiosa’sının aksiyon sinemasında kadın kahramanlar açısından nasıl bir mihenk taşı hâline geldiğini de akla düşürüyor.

Devam Filmleri
Pixar’ın bir süredir devam filmleri rehavetine girdiğine dair fikirlerimi daha önce yazmıştım. Nemo veya Sevimli Canavarlar (Monsters Inc.) serilerinde, büyük paralar kazandırsa bile büyük hayal kırıklığı da yaratan sonuçlar görmüştük. Neyse ki Oyuncak Hikâyesi 4 bu korkuyu boşa çıkarıyor. Altı dolu, zihni açık, yine çok duygusal, karakterlerine ihanet etmeyen bir film Oyuncak Hikâyesi 4. Bu arada şundan da bahsetmemek olmaz; animasyon kalitesi de Pixar’ın bugüne kadar yaptığı en üst düzeyde, özellikle sanal ışık/görüntü yönetimi anlamında epey ileri bir film sizleri bekliyor.

Meraklısına bir başka detay: Bu seri günümüz çocuklarının eski tip oyuncakları bırakıp teknolojik cihazlarla haşır neşir olması mevzusuna henüz girmedi. Kolay ama klişe yol o olurdu, kendi dokularından vazgeçmemeleri takdir edilesi açıkçası. Fakat bunun bir sebebi de şu: Andy’yle dokuz yıl geçirdiklerini anlıyoruz oyuncakların, bu film öyle bir takvim sunuyor bize, sonrasında da neredeyse kaldığımız yerden devam ediyor öykü. Yani bu filmdeki olaylar hâlâ 2004-2005 civarında cereyan ediyor olmalı. Bu açıdan bakarsak, Oyuncak Hikâyesi evreninde hâlâ anlatacak çokça malzeme var önlerinde.

Son olarak şunu da ekleyelim: Pixar seneye yeniden özgün bir filmle geliyor. 2020’de tam da bu hafta, ‘Soul’ ile derin mevzulara dalmaya hazırlanıyorlar. Öncesinde Oyuncak Hikâyesi 4’le umutlarımızı tazeledikleri kesin!

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.