Şu An Okunan
Serge Bozon ile ‘Bayan Hyde’ üzerine

Serge Bozon ile ‘Bayan Hyde’ üzerine

Yönetmen Serge Bozon son filmi Bayan Hyde’ın ilham kaynaklarını, başrol için Isabelle Huppert’i tercih etme sebebini ve süper kahraman filmlerine yaklaşımını anlatıyor.

Geçtiğimiz yıl Locarno Festivali’nde yarışan ve başrolündeki Isabelle Huppert’e En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandıran Bayan Hyde (Madame Hyde), Robert Louis Stevenson’ın ünlü romanı ‘Dr. Jekyll ve Bay Hyde’ın serbest bir uyarlaması. Ülkemizde ilk kez 17. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali çerçevesinde seyirciyle buluşan ve festival kapsamında İstanbul’dan sonra Ankara’da ve İzmir’e de uğrayan film, lisede fizik öğretmenliği yapan Bayan Géquil’in (Isabelle Huppert) yaşadıklarını konu alıyor. Laboratuarda deney yaparken geçirdiği kaza sonrasında doğaüstü güçler kazanan Bayan Géquil, hem kendisinin hem de bazı öğrencilerinin hayatını değiştiriyor. Bayan Hyde’ın yönetmeni Serge Bozon’la Unifrance’ın Paris’te düzenlediği Fransız Sinemasıyla Randevu etkinliğinde buluştuk ve filmini konuştuk.

Robert Louis Stevenson’ın klasik romanı ‘Dr. Jekyll ve Bay Hyde’ı günümüze uyarlamak ve eğitim sistemiyle ilgili sorunları tartışmak için araç olarak kullanmak fikri nasıl gündeme geldi?
Aslında bu benim değil, filmin senaryosunda imzası olan Axelle Ropert’in fikriydi. Axelle başlangıçta bu projeyi kendisi yönetmeyi düşünmüş. ‘Dr. Jekyll ve Bay Hyde’ın günümüzde, banliyölerde ve lisede geçen bir uyarlamasını yapmayı hedefliyormuş. Ben projeye daha sonra dâhil oldum. Eğitim sistemi ve Stevenson’ın romanına gelince… Filmin başkarakteri Bayan Géquil bir öğretmen. İyi bir öğretmen sayılmaz, mesleğinde başarısız birisi. Bu başarısızlık yeni de değil, aslında tüm kariyeri boyunca süregelmiş. Artık doğal bir değişim için çok geç… Bayan Géquil’i değiştirecek, dönüştürecek tek unsur dışarıdan ve doğal olmayan yollarla gelebilir. İşte hikâyedeki fantastik öğe, yani ‘Dr. Jekyll ve Bay Hyde’ın ana motifi bu noktada işimize yaradı.

Son yıllarda Fransız sinemasında lisede geçen ve eğitim sistemindeki sorunlardan bahseden başka filmler de oldu; Laurent Cantet’nin Sınıf’ı (Entre les Murs, 2008) ya da Isabelle Adjani’nin oynadığı Etek Günü (La Journée de la Jupe, 2008) gibi. Bu temayı Fransız sinemacılar için cazip kılan unsur sizce ne?
Evet, bu örneklerin sayısını arttırmak da mümkün. Aslında bu tarz okul filmleri dünyanın çoğu ülkesinde güncelliğini koruyor. Belki çok basmakalıp bir şey söyleyeceğim ama çoğumuzun karakteri büyük ölçüde okullarda şekilleniyor. Örneğin Fransa’da ırkçılıkla ilgili hâlâ çok ciddi sorunlar var. Geçen yıl Marine Le Pen’in cumhurbaşkanı olma ihtimali konuşuluyordu. Sonuçta bu noktaya gelmemizin sebeplerini eğitim sisteminde de aramak gerek. Fırsat eşitsizliği ve banliyölerdeki okullarda koşulların hem öğrenci hem de öğretmenler için çok daha zor olduğu da aşikâr… Dünyada tüm bunlar olup biterken filmlerde de böyle konulara eğilmemiz lazım. Fakat her şeyi olduğu gibi göstermek ve bildik cümleleri tekrar etmektense, kurmacanın gücünü de kullanarak daha beklenmedik, daha etkileyici filmler yapılabileceğini düşünüyorum. En azından beni heyecanlandıran sinema böyle bir şey. Bu yüzden meseleye fantastik bir yerden yaklaşmayı tercih ettim.

Konuyla ilgili bildik cümleler söylememenizin bir nedeni de Bayan Hyde’ın politik doğruculuğa pek yüz vermeyen bir kara komedi olması.
Önemli bir meseleden bahsediliyor diye illa ciddi ve asık suratlı olunması gerektiğini düşünmüyorum. Söylediğim gibi, beni sinemada beklenmedik şeyler heyecanlandırıyor. Bir filmin nereye gideceğini kestirememek ya da hikâyenin ilerleyişinde tonun değişmesi izleyici olarak çok sevdiğim bir şey. Kara mizahın karakterleri ya da karakterlerin içinde oldukları dramı küçümsediğini iddia edenlere de katılmıyorum.

Filminiz sadece Stevenson’ın romanı değil, Örümcek Adam hikâyesinin bir versiyonu olarak da yorumlanabilir. Zaten bir sahnede de Örümcek Adam’ın bahsi geçiyor.
Aslında bizim anlattığımız hikâyenin ‘Dr. Jekyll ve Bay Hyde’dan ayrılan önemli bir yönü var. Stevenson’ın romanında karakter kendisi üzerinde deney yapmak ister, bir kaza söz konusu değildir. Bayan Hyde’daysa karakterin bilinçli bir seçimi yok. Buna isterseniz talihsizlik, isterseniz kader deyin… Bu nedenle sınıfta geçen ilk sahnede Örümcek Adam’a özellikle gönderme yaptık.

Bahsettiğiniz sahnede Bayan Géquil, öğrencilerini Örümcek Adam ve benzeri süper kahramanları beğendikleri için neredeyse azarlıyor. Esas fizik o saçmalıklarda okuduğunuz gibi değildir minvalinde bir tepki gösteriyor. İşe bakın ki daha sonra kendisi de Örümcek Adam gibi kaza sonucu bir nevi süper kahramana dönüşüyor. Buradaki çatışmadan yola çıkarak, günümüzün daha ciddi, karanlık ve derinlikli olma çabasındaki süper kahraman filmleri hakkında ne düşündüğünüzü öğrenebilir miyim?
Bu kişisel zevkle ilgili ama hiç tereddüt etmeden şunu söyleyebilirim: Tim Burton’ın yönettiği ilk iki Batman filmini çok beğenmiştim. Sam Raimi’nin yönettiği ilk iki Örümcek Adam filmini de beğenmiştim. Aynı zamanda Jon Favreau’nun yönettiği ilk iki Iron Man filmini de… Fakat sonra süper kahraman filmlerini bıraktım. Açıkçası güncel politika veya sosyolojik sorunlar hakkında söylediklerini ciddiye alabileceğim bir süper kahraman filmi de pek aklıma gelmiyor. Christoper Nolan Batman üçlemesiyle böyle bir tarz yakalamaya çalıştı, biliyorum. Kara Şövalye (The Dark Knight, 2008) ve Kara Şövalye Yükseliyor’un (The Dark Knight Rises, 2012) fanatizmle ilgili bazı teorilerini ilginç de bulmuştum ama bu filmler bana hitap etmiyor. Büyük gişe filmlerindense B sinemasını tercih ediyorum. Bu nedenle günümüzün süper kahraman filmlerinde üzerine derinlemesine düşünecek bir şey de bulamıyorum. Ben de uzun yıllar film eleştirmenliği yaptım ama tek bir süper kahraman filmi üzerine yazı yazmışlığım yok. Bu bir tesadüf değil elbette.

Başrol için tek tercihiniz Isabelle Huppert miydi?
Evet, bu rol onun için yazıldı. Bir önceki filmim Tip Top’ta (2013) da beraber çalışmıştık. Onunla ileride de beraber çalışmayı hedefliyorum.

Bu rol biraz seyircinin Isabelle Huppert’le ilgili beklentileriyle de oynuyor.
Isabelle Huppert güçlü karakterler canlandırmasıyla ünlü. Bunlar çoğunlukla baskın, saldırgan, hatta zaman zaman sadist bile olabilen karakterler. En azından Fransa’da Isabelle’i bu imajdan bağımsız düşünemiyoruz. Bu filmdeyse durum tamamen farklı. Bayan Géquil utangaç ve zayıf bir karakter. Neredeyse kendi gölgesinden korkan birisi. Isabelle’in böyle birisini canlandırmasının ilginç olacağını düşündüm. Fakat bu rol için onu düşünmemin ardındaki tek amaç beklenmedik bir seçim yapmak değildi. Onun bu karakteri yorumlayışında doğru bir kırılganlık yakalayacağımızı tahmin etmiştim.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.