Şu An Okunan
13. Lumière Film Festivali İzlenimleri

13. Lumière Film Festivali İzlenimleri

Lumière Film Festival

Sinemanın beşiği olarak kabul edilen Lyon şehrinde 2009 yılından bu yana gerçekleştirilen Lumière Film Festivali’nin bu yılki programı da kapsayıcılık ve çeşitliliği hedefleyen zengin bir içeriğe sahipti. Aynı çeşitliliğin seyirci kitlesine yansımış olduğunu söylemek ise pek mümkün görünmüyor.

Dünya çapında ünlü, bağımsız olarak adlandırsak da bu niteliği tartışmaya açık bir film üretim sisteminin nabzını tutan festivaller, yapıları gereği endüstriye hitap eden bir profil sunar genelde. Özel gösterimler, galalar, davetler “sıradan seyirci”nin giremeyeceği bir protokol engeliyle çevrilmiştir. Ne ilginçtir ki bu profile sahip festivallerden en popüleri olan Cannes Film Festivali’nin direktörü Thierry Frémaux, aynı zamanda 2009 yılından beri Lyon’da gerçekleştirilen, bu prensiplere taban tabana zıt Lumière Film Festivali’nin de kurucusu. Lumière Kardeşler’le özdeşlemiş ve sinemanın beşiği olarak kabul edilen Lyon şehri kuşkusuz kültürel anlamda büyük bir öneme sahip. Sektör profesyonellerinden çok şehrin ve bölgenin sakinlerine öncelik tanıyan festival, yılın merakla beklenen dünyaca ünlü filmleri kadar büyük klasikleri ve yeniden keşfedilen sinemacıları da programına dahil ediyor. 

Jane Campion
Jane Campion, Lumière Ödülü’nün bu yılki sahibi oldu.

Bu yıl 9 – 18 Ekim tarihleri arasında 13’üncüsü düzenlenen festivalin onur konuğu Altın Palmiyeli yönetmen Jane Campion oldu. Geçtiğimiz yıllarda Dardenne Kardeşler, Francis Ford Coppola, Martin Scorsese gibi isimlere verilen Lumière Ödülü’nün bu yılki sahibi Campion, Aralık’ta Netflix’te gösterilecek yeni filmi The Power of the Dog’un da yer aldığı bir retrospektifle onurlandırıldı. Campion’a Lumière Ödülü’nü âdeta selefi olarak görülen ve bu yıl Altın Palmiye’yi kazanan Julia Ducournau’nun takdim etmesinin sembolik bir önem taşıdığını söylemek mümkün. Festival süresince Lyon’da söyleşilere ve gösterimlere katılan Jane Campion, onur konuklarının, Lumière Kardeşlerce çekilen Fabrika Çıkışı’nı (La sortie de l’usine Lumière à Lyon, 1895) yeniden çekme geleneğini gerçekleştirmeyi de ihmal etmedi. 

Orkestra eşliğindeki sessiz film gösterimlerinden, Jurassic Park temalı gecelere kadar dolu dolu bir program sunan festivalin geçtiğimiz yıla kadar Lumière Enstitüsü’nün başkanlığını üstlenen usta yönetmen Bertrand Tavernier’nin vefatı sebebiyle kısmen buruk geçtiğini de belirtmek gerek. Tavernier’nin görevini oyuncu Irène Jacob devralırken, yönetmenin sinemaya ve festivale katkıları film gösterimlerinin yanı sıra özel bir anma gecesiyle de onurlandırıldı. 

Klasik Japonya Sinemasının Tek Kadın Yönetmeni

Paolo Sorrentino (The Hand of God), Maggie Gylenhaal (The Lost Daughter), Rebecca Hall (Passing) ve Marco Bellochio (Marx Can Wait) gibi isimler yeni filmlerini tanıtırken Bulle Ogier, Sydney Pollack ve Gilles Grangier de retrospektiflerle anılan sanatçılar arasındaydı. Sinema tarihindeki kadın yönetmenlere adanan ve festivalin şüphesiz en dikkat çekici bölümlerinden biri olan özel seçki ise bu yıl, klasik Japonya sinemasının tek kadın yönetmeni olan Kinuyo Tanaka’nın filmlerini seyirciyle buluşturdu. Kenji Mizoguchi, Yasujiro Ozu, Mikio Naruse ve Keisuke Kinoshita gibi isimlerin filmlerinde rol alarak bir yıldız konumuna yükselen Tanaka 1953 yılında yönetmen koltuğuna oturmaya karar verir. Bu kararı bazı kesimlerce uygunsuz olarak nitelendirilip özellikle Mizoguchi tarafından sertçe eleştirilse de, Tanaka 1962 yılına kadar altı uzun metraj filme imza atar. Japonya’daki toplumsal ve tarihsel değişimler, kadının toplumdaki konumu ve seks işçiliği gibi farklı konuları kucaklayan filmleri Tanaka’nın modern bir auteur olarak becerisini kesinlikle kanıtlıyor. 

Kinuyo Tanaka
Kinuyo Tanaka, Ozu’nun Munekata kyôdai (1950) filminde.

Festivalin öne çıkan özel gösterimlerinden bir diğeri ise Bette Gordon’ın kült bağımsız filmi Variety (1983) oldu. New York’ta porno filmleri gösteren bir sinemada işe başlayan genç bir kadının gözlemlerini merkezine alan Variety, eleştirmenler tarafından erkek bakışını tersine çevirdiği için ‘feminist bir Vertigo’ olarak adlandırılıyor. Filmin oyuncuları arasında yer alan ve aynı zamanda set fotoğraflarına imza atan ünlü fotoğrafçı Nan Goldin’in fotoğraf sergisi de gösterimlere paralel olarak düzenlenen etkinlikler arasındaydı. Variety’nin çekim hikâyesini birlikte anlatan Goldin ve Gordon, filmin seksenli yıllar New York’unun ruhunun peşine düştüğünü ve perdede gördüğümüz insanların figüran değil, şehrin esas çehresini oluşturan gerçek kişiler olduğunu dile getirdiler. 

Geçmişten Beslenen Bir Sinema Geleneği

Sinema tarihinin farklı dönemlerini, türlerini ve figürlerini kucaklamayı hedefleyen bu eklektik festivalin Lyon’un değişik mahallelerinde farklı profillere sahip sinemalarda gerçekleşmesi de bu kapsayıcılık ve çeşitlilik hedefini vurgular nitelikte. Gelgelelim festival sonrasında paylaşılan veriler seyirci açısından daha homojen bir kitlenin varlığını ortaya koyuyor. Toplamda 145.000 biletin satıldığı ve salonların doluluk oranının %85’in altına inmediği festivalin, pandemi koşulları düşünülünce büyük bir başarı sağladığı aşikâr. Yine de ilginç olan, öğrencilere sunulan indirim ve akreditasyon imkânlarına rağmen 145.000 kişiden sadece 10.000’inin 25 yaşından küçük olması. Bu bağlamda film seçkisi için benimsenen kapsayıcı bakışın, seyirci nezdinde yankı bulmadığını öne sürmek pek yanlış olmayacaktır. Şehirli, üst-orta sınıf ve elli yaş üstü seyircinin çoğunluğunu oluşturduğu bu kitle, Lumière Festivali’nin (ve belki de Thierry Frémaux’nun) kucaklamaya çalıştığı tüm yeni perspektiflere rağmen nostaljik, geçmişten beslenen bir sinema geleneğinden kopamadığını da ortaya koyuyor. 

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.