Altın Portakal Günlükleri 2022 #2: Gidiş O Gidiş ve Ayna Ayna
59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin ikinci gününde izleyici karşısına çıkan Ulusal Yarışma filmleri Burak Çevik, Sofia Bohdanowicz ve Blake Williams’ın ortak projesi Gidiş O Gidiş ile Belmin Söylemez’in yeni filmi Ayna Ayna’ydı.
Altın Portakal’ın ikinci günü, ilk güne kıyasla daha çok heyecan yaratan iki filmin Türkiye prömiyerlerine sahne oldu. Burak Çevik, Sofia Bohdanowicz ve Blake Williams’ın birlikte yazıp yönettiği Türkiye-Kanada ortak yapımı Gidiş O Gidiş (A Woman Escapes) bir süreliğine Paris’e, kaybettiği yakın bir dostunun evine taşınan Audrey’yi (Deragh Campbell) merkezine alıyor. Yaklaşık bir aylık bir süreyi kapsayan film, genç kadının tekdüze ev hayatından kesitleri Türkiye’deki Burak Çevik ve Toronto’daki Blake Williams’la mektuplaşmaları üzerinden perdeye taşıyor. Farklı üst sesler tarafından sakin, durgun bir üslupla okunan mektuplara Paris sokaklarından, Türkiye’nin farklı köşelerinden, Kanada’dan görüntüler eşlik ediyor. Biri kurmaca, ikisi gerçek üç karakter arasındaki video-mektuplaşmalar matem duygusuna, rüyalara, hatıralara ve gündelik kaygılara temas ediyor. Farklı zaman ve mekânlar arasında mekik dokuyan Gidiş O Gidiş ayrıca, farklı film malzemelerini ve görsel tonları da harmanlıyor. Sesler, imgeler giderek birbirine karışıyor, yeri geldiğinde bir karakterin satırlarını, görüntülerini ya da duygularını bir diğeri sahiplenebiliyor.
Esasında, ana hatlarıyla aktardığımız bu olay örgüsünün çok da önemli olmadığı, biçimsel arayışlarını vurgulama tarzı ve şiirsel bir ton tutturma çabasıyla öne çıkan bir film Gidiş O Gidiş. İzleyicinin filmle nasıl bir ilişki kuracağı da öykünün kendisinden ziyade, iç içe örülen imgelerin akışına kendini ne kadar bırakabildiğine, tekinsiz ses kuşağı tarafından sarılıp sarmalanmaya ne kadar izin verdiğine, kısacası yönetmenlerin oynadığı oyuna katılmaya ne kadar gönüllü olduğuna bağlı biraz. ‘Oyun’ diyoruz zira tüm o duygusal tonuna rağmen, aynı zamanda oyunbaz, kendiyle inceden dalga geçen bir filmle karşı karşıyayız. Örneğin farklı gerçeklik düzlemleri arası geçişler sırasında kimi sekansların (özellikle Audrey’nin kendisine gönderilen video-mektupları izlediği sahnelerin) üç boyutlu olması ve perdenin köşesinde beliren işarete göre izleyiciden 3D gözlüğünü takıp çıkarmasının istenmesi, seyir deneyimini hafifleten bir etki yaratıyor. Her ne kadar bu deneyim bir süre sonra kimi izleyicilerin sabrını zorlamış olsa da, genel olarak Altın Portakal seyircisinin bu oyuna uyum sağladığını söylemek mümkün.
Son bir not olarak filmin yönetmenlerden Sofia Bohdanowicz’in 2017 yapımı belgeseli Maison du Bonheur’e göz kırptığını da ekleyelim. Gidiş O Gidiş’te kısaca gördüğümüz “ölen arkadaş” Juliane, Bohdanowicz’in belgeselinin başkarakteri astrolog Juliane Sellam… Sonuç olarak kurmaca ile belgeseli, farklı görsel dokuları iç içe geçiren Gidiş O Gidiş, muğlak referansları üzerinden de gerçeklik düzlemleriyle oynuyor. Filmin beklendiği gibi seçkideki en ayrıksı yapım olarak anılacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Gelelim Belmin Söylemez’in uzun süredir merakla beklenen Ayna Ayna’sına: Yönetmenin çağdaş sinemamızda çok özel bir yere sahip Şimdiki Zaman’dan (2012) on yıl sonra gelen ikinci uzun metrajı, öyküsünü üç kadın karakter etrafında kuruyor: İstanbul’a üniversite eğitimi için gelen fakat asıl hayali bir Osmanlı dizisinde rol bulup oyunculuk yapmak olan Aylin (Manolya Maya), onun küçük bir tiyatro kursunda tanıştığı, Frida Kahlo hayranı Frida (Şenay Aydın) ve tiyatro kursunun sahibi, oyuncu ve eğitmen Lale (Laçin Ceylan). Her üçünün de ataerkil bir toplumda, zorlu ekonomik koşullar içinde, dönüşen kentin boğucu atmosferinde var olma çabalarına tanıklık ediyoruz. Aylin yabancısı olduğu büyük şehirde kendi sesini bulmaya, özgürleşmeye çalışıyor. Frida hissettiği çıkışsızlığın dermanını, saplantı derecesinde bağlandığı mitik bir figüre sığınmakta arıyor. Lale’ninki ise geçim derdi daha ziyade – ve tabii çok sevdiği tiyatrosunu kurtarmak, sanatını yapmaya devam edebilmek. Ancak her ne kadar bu üç kadının yolculukları birbirine paralel aksa ve olay örgüsü düzeyinde sürekli temas etse de, duygu dünyaları yer yer birbirinden kopuk kalıyor. Aylin’in filmin tek başkarakteri gibi göründüğü uzunca bir giriş bölümünün ardından yavaş yavaş diğer karakterlere odaklandığımızda, bir süreliğine Aylin’i unutuyoruz hattâ. Sık sık bir araya gelseler, birbirleriyle dertlerini ya da duygularını paylaşsalar da öyküleri tam olarak birleşmiyor sanki; hikâye kurgusu bu bütünlüğü sağlamakta yetersiz kalıyor. Öte yandan bu durumu yönetmenin bilinçli tercihi olarak görüp ‘büyük kentte kadın olmak’ duygusunun, benzer gelecek kaygılarının ve paylaşılan düşlerin yeterli bir ortak payda sunduğunu ileri sürmek de mümkün.
Ayna Ayna’nın en güçlü yönü hiç kuşkusuz İstanbul’un keşmekeşine, mimari kimlik bunalımına, kentsel dönüşüme, yıkıntılar hâlindeki arka sokaklarına yönelttiği özenli, tefekkür yüklü bakış. Bu bakımdan filmi, Şimdiki Zaman’ın devam filmi ya da ruh eşi olarak da görebiliriz. O filmin kentten ve ülkeden gitmeye çalışan kadın karakterine karşılık Ayna Ayna’da, burada kalmaktan başka çaresi olmayan üç kadın yer alıyor. Karakterlerinin arka planındaki kentte gözüne takılan her şeye dikkatle bakıyor Söylemez’in filmi. Vapur yolcularına, bit pazarındaki esnafa ya da kadraja giren başka insanlara bakarken kısacık bir an için onların hayallerine, umutlarına, dertlerine ortak olduğumuzu hissediyoruz. Bu küçük parçacıklar, bütüncül bir kent karamsarlığını etkileyici bir biçimde tamamlayan unsurlar. Ayna Ayna’nın şu âna kadar Ulusal Yarışma’da izlediğimiz en iyi ve ödül şansı en yüksek film olduğunu söyleyebiliriz.
Son olarak, Gezi Davası’nda on sekiz yıl hapis cezasına çarptırılan Çiğdem Mater ve Mine Özerden’e destek mesajlarının, ikinci günün filmlerinin sunumu sırasında da sürdüğünü ekleyelim. Gidiş O Gidiş’in yönetmenlerinden Burak Çevik “İki boş sandalye var burada, Çiğdem Mater ve Mine Özerden için. Kendileri Gezi Davası’nda hukuksuz olarak yargılandılar ve cezaevindeler şu an. Hem onların hem de hukuksuz olarak yargılanan herkesin yanında olduğumuzu belirtmek isterim” dedi. Ayna Ayna’nın yapımcısı ve ortak senaristi Haşmet Topaloğlu da “birçoğunuzun günlerdir, aylardır hissettiği eksikliği, burada bulunan iki boş beyaz sandalyeye bakarken bir kere daha hissediyoruz. Sinemacı arkadaşlarımız Mine Özerden ve Çiğdem Mater… Onlar da bugün burada olsalardı keşke. Ne yazık ki şu an özgürlüklerinden mahrum durumdalar. Onlara ve onlar gibi haksız bir şekilde tutuklu bulunan herkese özgürlük!” şeklinde konuştu.
Altın Portakal’da Ulusal Yarışma, Salı günü Emin Alper imzalı Kurak Günler ve Onur Ünlü’nün yeni filmi Bomboş’la devam ediyor.
1980’de İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi’nde Psikoloji eğitimi gördü, Bilgi Üniversitesi’nde Kültürel İncelemeler yüksek lisansı yaptı. 2003 yılında katıldığı Altyazı’da çeşitli görevler üstlendikten sonra 2015-2022 arasında Yazı İşleri Müdürü olarak çalıştı. Ulusal ve uluslararası festivallerde SİYAD ve FIPRESCI jürilerinde yer aldı. 2022'de Berlin Film Festivali'nin Panorama bölümünün seçici kuruluna katıldı.