Altın Portakal Günlükleri 2022 #4: Kar ve Ayı, İguana Tokyo
59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde sona yaklaşılırken Ulusal Yarışma’da Selcen Ergun’un ilk uzun metrajı Kar ve Ayı ile Kaan Müjdeci’nin İguana Tokyo’su izleyici karşısına çıktı.
Altın Portakal’ın dördüncü gününde izleyiciyle buluşan ilk Ulusal Yarışma filmi, dünya prömiyerini geçtiğimiz ay Toronto Film Festivali’nde yapan Kar ve Ayı’ydı. Selcen Ergun’un senaryosunu Yeşim Aslan’la birlikte kaleme aldığı bu ilk uzun metrajı, kış mevsiminin derinliklerinde, karlar altındaki bir köye atanan hemşire Aslı’nın (Merve Dizdar) görev yerine gelişiyle açılıyor. Yolda olumsuz hava koşullarının etkisiyle yaşanan ufak bir kazada arabasının camının kırılması, genç hemşirenin içine gireceği dünyanın tekinsizliğine dair ilk işaret niteliğinde. Köydeki ilk ânından itibaren buraya yabancı olduğu kendisine sürekli hatırlatılan Aslı, başka bir yerde mahsur kalan doktorun yokluğunda görevini yapmaya çalışırken bir yandan da halkın muhafazakârlığına, kötü niyetli bakışlarına, laf arasına sıkıştırılan imalara maruz kalıyor. Ancak bir gece yaşanan beklenmedik bir suç olayı, odak noktasını polisiyenin bölgesine doğru çekiyor (Bu arada kısa bir not olarak ekleyelim: Taşraya merkezden gelen resmî görevli ile burada karşısına çıkan insanlar arasındaki gerilimin bir suç öyküsü etrafında işlenmesi açısından, Emin Alper’in festivalde dün gösterilen Kurak Günler’i ile Kar ve Ayı arasında dikkat çekici bir paralellik var).
Selcen Ergun’un filmi, gözleri kör eden bir beyazlığın içine doğru yapılan yolculuktan başlayarak, dış dünyadan yalıtılmış tekinsiz bir mikrokozmos olarak kuruyor köyü. Aslı’nın burada tanıştığı ve yakınlaştığı ilk kişi, hayvanlara saldırdığı söylenen ayıların öldürülmesine karşı çıktığı için köylüler tarafından dışlanan Samet (Saygın Soysal). Aslı muhtarla, kasapla, jandarma komutanıyla bir bir tanışırken biz de çıkar hesapları, kıskançlıklar ve eski husumetler üzerine kurulu bir ilişkiler ağına tanık oluyoruz. Bağımsız bir kadın olarak Aslı bir yandan köydeki ataerkil ve gelenekselci anlayışla mücadele ediyor, kendisini hizaya getirmeye çalışanlara direniyor, diğer yandan da onu torpille daha merkezî bir yere tayin ettirmeye çalışan ailesinin duygu sömürüsüne direniyor. Bu anlamda Kar ve Ayı, bugünün Türkiye’sinde kadına yönelen ataerkil baskıya odaklanan bir film. Kendisiyle, korkularıyla, suçluluk duygusuyla yüzleşme meselesi de anlatıya baştan sona eşlik eden ayı metaforunda kristalleşiyor.
Kar ve Ayı, ilk filmlerden aşina olduğumuz handikapları bünyesinde fazlasıyla barındıran bir yapım. Köydeki ilişkiler ağı sürekli tekrar eden diyaloglar üzerinden aktarılıyor ve bir yerden sonra çetrefilleşmek yerine hayli yüzeysel kalıyor. Aslı’nın kişiliğine, iç dünyasına dair, ilk bakışta görünenin ötesinde bir fikir edinemiyoruz, bu da karakterle bağ kurmamızı zorlaştırıyor. Suç motifi etrafında giderek yükselmesi hedeflenen gerilim duygusu da büyük ölçüde yerinde sayıyor. Ve elbette bu da, final bölümünün kâğıt üzerinde göründüğü kadar sarsıcı olmasına engel oluyor. Tüm bunlardan dolayı, Kar ve Ayı’nın yarattığı beklentiyi karşılamaktan uzak kaldığını söylememiz gerek.
Dördüncü günün ikinci Ulusal Yarışma filmi Kaan Müjdeci imzalı İguana Tokyo’ydu. Sivas’la (2014) önemli bir çıkış yapan Müjdeci’nin uzun zamandır merakla beklenen bu ikinci uzun metrajı, Tokyo’yu mesken tutan bir aile draması anlatıyor. Tuhaf bir cenaze töreniyle açılan filmin odak noktasında Saadet (Saadet Işıl Aksoy), Ertan (Ertan Saban) ve kızları Tokyo’dan (Deniz Ülkü) oluşan bir çekirdek aile var. Tokyo’nun doğum günü vesilesiyle evlerine, her şeyin oyuncunun hayal gücüne bağlı olduğu Metrekare adlı bir sanal gerçeklik oyunu kuruyorlar. Oyun onları arzularını ve korkularını keşfetmeye davet ediyor ve bu süreç, her birini kendi mutsuzluğuyla, öfkesiyle, tatminsizliğiyle yüzleştiriyor. Gerçeklik ile sanal dünya arasındaki sınırlar üçü için de gitgide muğlaklaşırken olay örgüsü de Oedipus ve Elektra komplekslerini harmanlayan, altı kalın çizgilerle çizilmiş psikanalitik bir boyut kazanıyor.
İguana Tokyo’nun önemli tercihlerinden biri bu ailenin neden Japonya’da yaşadığını, birbirleriyle neden çoğu zaman Japonca konuştuklarını, Saadet’in ya da Ertan’ın Metrekare oynamak dışında ne işle iştigal ettiklerini, herhangi bir sosyal çevreleri olup olmadığını açıklamakla vakit harcamaması, hattâ tüm bunlarla hiç ilgilenmemesi. Böylece film, tıpkı bir video ya da sanal gerçeklik oyunu gibi geçmişi ve geleceği olmayan, sadece ânın yaşandığı bir dünya kurmayı başarıyor. Oyun dünyası ile gerçek dünya arasındaki geçişler de bir yere kadar izleyici ilgisini ayakta tutmayı başarıyor. Buna karşılık, tekrarlarla dile getirilen aile içi husumet ve kırgınlıkların giderek anlatıyı tekdüzeleştirdiğini söyleyebiliriz. Ayrıca filmin kadın karakterine bakışının ve bu anlamda izleyiciyi konumlandırdığı yerin tartışmaya açık olduğunu, Japonya’ya ve Japon kültürüne yönelttiği bakışta da yoğun bir egzotizmin öne çıktığını ekleyelim. Tüm bunlar bir yana, son dönemde üst üste çok fazla örneğini izlediğimiz ve “sanat filmi” ezberlerini tekrar etmekle yetinen filmlerin yanında İguana Tokyo’nun görsel atmosferiyle, ses tasarımıyla, duygusal muğlaklığıyla heyecan verici bir deneme olduğunu söyleyebiliriz.
Altın Portakal’da Ulusal Yarışma’nın son gününde İsmet Kurtuluş ve Kaan Arıcı’nın yönettiği LCV (Lütfen Cevap Veriniz) ile Özcan Alper’in yeni filmi Karanlık Gece izleyiciyle buluşacak.
1980’de İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi’nde Psikoloji eğitimi gördü, Bilgi Üniversitesi’nde Kültürel İncelemeler yüksek lisansı yaptı. 2003 yılında katıldığı Altyazı’da çeşitli görevler üstlendikten sonra 2015-2022 arasında Yazı İşleri Müdürü olarak çalıştı. Ulusal ve uluslararası festivallerde SİYAD ve FIPRESCI jürilerinde yer aldı. 2022'de Berlin Film Festivali'nin Panorama bölümünün seçici kuruluna katıldı.