Şu An Okunan
Altın Portakal Günlükleri 2022 #3: Kurak Günler ve Bomboş

Altın Portakal Günlükleri 2022 #3: Kurak Günler ve Bomboş

Kurak Günler

59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Ulusal Yarışma heyecanı tüm hızıyla sürüyor. Yarışmada dün Emin Alper’in Kurak Günler ve Onur Ünlü’nün Bomboş filmleri seyirciyle buluştu. 

Altın Portakal’da Ulusal Yarışma filmleri ardı ardına seyirciyle buluşmaya devam ediyor. Yılın merakla beklenen yapımları gösterimlerini yaptıkça yarışmanın genel hatları da yavaş yavaş belli olmaya başlamış durumda. Dün yapılan gösterimlerde iki önemli yönetmenin yeni filmleri Türkiye’deki ilk gösterimlerini yaptı: Emin Alper’in Kurak Günler ve Onur Ünlü’nün Bomboş filmleri. İki filmin de yoğun bir izleyici ilgisiyle, hınca hınç dolu salonlarda yapılan gösterimleri bir yandan yarışma heyecanını iyiden iyiye arttırırken diğer yandan pandemi sonrasında sinemalara dönüş hissiyatının güçlü bir şekilde yaşanmasına vesile oldu. Öte yandan Gezi Davası’nda çıkan karar nedeniyle hapiste bulunan Çiğdem Mater ve Mine Özerden’in adlarının neredeyse her film öncesinde anılması, dayanışma hissini de güçlendiriyor. 

Dün yapılan gösterimlerde seyircinin ve bu yılki Altın Portakal’ın havasını büyük ölçüde değiştiren filmse Emin Alper’in dünya prömiyerini Cannes’da yapan ve büyük merakla beklenen yeni filmi Kurak Günler oldu. Film öncesinde sahneye çıktığı andan itibaren seyirciden büyük bir saygı gören Alper’in filmi, yarattığı etkiyle bu saygıyı farklı bir seviyeye taşımış gibi görünüyor. Bitişinin ardından dakikalarca ayakta alkışlanan film, seyircide yarattığı katarsis duygusuyla Antalya’nın havasını tamamen değiştirmiş durumda. Tabii ki bunda filmin politik gücünün ve günümüz Türkiye’sine getirdiği nokta atışı yaklaşımın etkisi büyük ancak bu etkinin özünde Kurak Günler’in yapım kalitesi ve yönetmenlik becerisi yatıyor, buna şüphe yok. Filmin Türkiye’nin sosyopolitik atmosferinin önemli bir tanığı ve yansıması olarak bu dönemden geleceğe ciddi bir iz bırakacağını tahmin etmek hiç zor değil. 

Kurak Günler, Yanıklar adlı bir Anadolu kasabasına yeni atanmış genç bir savcıyı takip ediyor. Selahattin Paşalı’nın canlandırdığı Savcı Emre karakterinin filmin ilk anlarından itibaren bu içine kapalı, çıkar ilişkilerinin ve erkeklik performansının yönettiği taşra kasabasıyla karşılaşmasını ve adım adım bir gerilim unsuru olmasını takip ediyoruz. Bu gerilim, Emre ile kasabanın muhalif gazetecisi Murat (Ekin Koç) arasında kurulan tansiyonla birlikte yeni bir katman kazanıyor ve çetrefilleşiyor. Emin Alper, dört ayrı bölüme ayırdığı senaryosunu bir rakı masası ve gecenin devamında yaşanan olaylar üzerinden şekillendiriyor. Büyük ölçüde Savcı Emre üzerinden takip ettiğimiz anlatı bu gecenin bıraktığı izleri polisiye unsurlarını kullanarak incelerken Emre ile Murat arasındaki yakınlaşma, kasabada yaşanan su krizi, yaklaşan seçimler, baskıcı ortam ve gerilen atmosfer gibi unsurlarla yüksek tempolu bir politik gerilime dönüşüyor. 

Emin Alper’in rejisinin polisiye ve politik gerilim unsurlarını ustalıkla bir araya getirdiğini söylemek mümkün. Bir yandan hikâyenin eksik parçalarının peşinden giden polisiye anlatı, Savcı Emre’nin hafızasının ve temelde vicdan duygusunun yürüttüğü bir motivasyonla giderek bir soruşturmadan sorgulamaya dönüşüyor ve bir sarmal hâlini alıyor. Emre’nin yürüttüğü soruşturma içine kapalı bir toplumsal yapının oluşturduğu girdap tarafından yutuluyor ve Emre’yi de içine alıp sürüklemeye başlıyor. Bu noktada Emin Alper’in tür sinemasının enstrümanlarını maharetle kullandığını ve filmin özellikle son bir saatinde nefes almaksızın yükselen gerilimin seyirci üzerinde neredeyse fiziksel bir etki bıraktığını vurgulamak gerek. Filmin günümüz politik ortamı içerisinde üstlendiği ifadesel alanların doğrudanlığı ve sarihliği de düşünülünce günümüz Türkiye’sinde yaşamanın bunaltıcı, boğucu atmosferini çok doğrudan yakalayan son derece politik bir filmden söz ediyoruz sonuç olarak. 

Kurak Günler elbette önümüzdeki günlerde fazlasıyla tartışılacak. Tartışılması da gerekiyor. Zira filmin bilhassa politik olarak açıklığı ve aldığı sorumluluklar geniş çerçevelerde konuşulması, üzerine kafa yorulması ihtiyacını doğuruyor. Benzer şekilde, yer verdiği kuir ilişkiden her bir karakterin günümüz toplumundaki anlamlarına, pek çok meselenin tartışılacağı kesin. Zira Emin Alper’in her filminde olduğu gibi zamanın politik ruhuyla doğrudan ilişki kuran, kendini onun parçası ve ifade alanı olarak gören bir film var önümüzde. Öte yandan Susuz Yaz’dan (1963) Cezayir Savaşı’na (La Battaglia di Algeri, 1966) kadar sinema tarihinden pek çok örneği hatırlatan, beraber düşünmeyi mümkün kılacak bir açıklığı var filmin. Bu konuşma ve tartışma ihtiyacı bir yana, bu aşamada filmin yapım kalitesinden yönetmenlik becerisine, sanat yönetiminden kurgu maharetine, oyunculuk performanslarından görüntü yönetimine her bir parçasında kaliteli bir yapı sunduğunu ve Antalya’da bu yılki Ulusal Yarışma’nın görüntüsünü tamamen değiştirdiğini söylemek gerek. Belki de son zamanların en etkileyici açılış sekanslarından biriyle başlayan film unutulmaz bir kareyle sonlanan finaline kadar epey tatmin edici bir seyir sunuyor izleyicisine. 

Bomboş

Dün Ulusal Yarışma’da seyirciyle buluşan bir diğer yapım ise Onur Ünlü’nün yeni filmi Bomboş’tu. Ünlü’nün sık sık beraber çalıştığı Serkan Keskin’i yine başrole taşıdığı filmi polisiye unsurları kullanan bir kara komedi olarak tanımlanabilir. Bir beyaz yakalının çalıştığı şirkette yapılan bir çekiliş vesilesiyle Kıbrıs’a tatile gitmesini ve burada yaşadığı olayları takip ediyoruz. Serkan Keskin’e Settar Tanrıöğen ve Hazar Ergüçlü gibi başarılı oyuncuların eşlik ettiği film Keskin’in canlandırdığı Günel karakterinin Kıbrıs’a gelmesiyle birlikte hızla Hitchcock’un Arka Pencere’sine (Rear Window, 1954) öykünen bir yola giriyor. Bir gezide ayağı kırılan Günel’in kamerası aracılığıyla komşusunun evinde yaşanan kriminal bir olaya şahit olduğunu sanmasını ve bu şüphelerle başına bazı olaylar gelmesini takip ediyoruz. Onur Ünlü, bu hikâyeyi komedi dozunu daima yüksek tutmaya çalışarak, kendini pek ciddiye almayan bir tondan takip etmeyi tercih ediyor. Ancak Bomboş’un gerek yapım kalitesi gerek her bir unsuruna verilen özen ve titizlik açısından seyirciye pek bir şey vaat edemediğini söylemek gerek. Gerek her bir sahnenin kurgulanma, sahneye koyulma ve oynanma biçimi, gerek işlemeyen mizahın sık sık küfür kartını oynama çabası, gerekse karakterin dünyasını herhangi bir noktada inandırıcı ve ilgi çekici kılamayan anlatı Bomboş’u yarışmada şu âna dek izlediğimiz filmlerin en zayıflarından birisi konuma getiriyor maalesef. 

Altın Portakal’da Ulusal Yarışma bugün Kar ve Ayı ile İguana Tokyo filmlerinin gösterimleriyle devam ediyor.


Berke Göl ve Ekrem Buğra Büte’nin Altın Portakal izlenimleri festival boyunca altyazi.net‘te. Günlüklerin tamamı için: ‘Altın Portakal Günlükleri 2022′

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.