Dosya: Devlet Desteği ve Sansür
Sanatta sansür vakalarını araştıran Siyah Bant girişiminin yaptığı çalışma, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın destek verdiği projelere farklı aşamalarda yaptığı müdahalelerin, sinemacıların sanatsal ifade özgürlüğünü ciddi biçimde kısıtladığını ortaya koyuyor.
Pelin Başaran
Devlet kaynaklı sanat desteklerinin kriterleri, karar alma süreçlerinin şeffaflığı ve projeleri seçen kurulların işleyişi, sadece Türkiye’de değil, devletin sanat destekleyicisi olarak önemli rol oynadığı ülkelerde, sektörün aktörleri tarafından her zaman bir tartışma konusu yapılmıştır. Söz konusu olan kamu kaynağı olduğundan kaynağın nasıl dağıtılacağı ve harcanacağı konusunda kurulların hesap verebilir bir yapıda olmaları teşvik edilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Sinema Genel Müdürlüğü tarafından dağıtılan ve Türkiye’de sinemacılar için önemli bir fon kaynağı olan sinema desteklerinin kamuoyuna açıklanmasının ardından, basında ve kulislerde kimi projelerin neden destek alamadığı üzerine tartışmalar yaşanıyor. Bu tartışmalar son zamanlarda daha da yoğunlaştı. Sonbahar ve Gelecek Uzun Sürer filmlerinin yönetmeni Özcan Alper, verdiği bir röportajda “Belki ana karakterin isminin Aram olması, Ermeni olması… Oradaki isim Aram değil Ali olsaydı, biliyorum ki (filmim) desteklenecekti”1 diyerek yeni projesi ‘Rüzgârın Hatıraları’nın Bakanlıkça desteklenmemesinin arkasında siyasi nedenler olduğuna dikkat çekmişti. Bakanlığın projelerin neden desteklenmediğine dair gerekçe belirtmemesinden (yapımcının talep etmesi halinde filmin belirtilen kriterlere uymadığına dair gönderilen gerekçe metni, hukuken bir gerekçe değil, dayanaktır) ve en önemlisi, Kurul süreçleri ve kararları şeffaf olmadığından, tartışmalarda ortaya atılan projenin siyasi sebepler yüzünden destek alamadığı gibi iddiaların ispatını yapmak zorlaşıyor. Fakat Kurul toplantıları sırasında üyelerin bazı yönetmenlerle içeriğe dair yaptıkları tartışmalardan ve kimi Kurul üyelerinin bu süreçlere dair içeriden yaptıkları eleştirilerden hareketle, projelerin desteklenmeme gerekçesinin her zaman sinemasal açıdan yetersizlikleri olmadığı –ki bu tür kurullarda proje değerlendirmeleri sırasında verilen sanatsal yargıların da sansür olarak işlev görebileceğine dair teorik tartışmalar mevcuttur2– öne sürülebilir. Bakanlığın müdahaleleri, projeyi daha en baştan bertaraf ederek proje fikrinin hayata geçmesini engellemenin yanında, gayri resmî bir şekilde haberdar olduğumuz kadarıyla, son montaja kadar devam ediyor. Filmlerin kurgusu Kurul’un onayı için gönderildiğinde bazı bölümlerin çıkarılması talep ediliyor ve çıkarılmaması halinde desteğin faiziyle beraber geri ödenmesi isteniyor. Bu tür müdahalelerin birçok yönetmen tarafından deneyimlendiği fakat Bakanlığın verdiği desteğin sinema sektörünün gelişimi için taşıdığı önemden dolayı sinemacıların bunları deşifre etmek konusunda çekinceli davrandıkları, öte yandan sektörde bu müdahalelerin artacağına dair bir endişe hissedildiği görülüyor. Bu sebeple, sanatta sansür vakalarını araştıran, belgeleyen ve sanatta ifade özgürlüğü hakkını savunmayı amaçlayan Siyah Bant girişimi olarak, sinema destekleri kapsamında Bakanlığın yaptığı bu tür müdahale ve engellemeleri araştırmak, duyurmak ve bunlara karşı nasıl mücadele edebileceğimizi konuşmak için yönetmenler, yapımcılar ve meslek birliği temsilcileriyle birçok kez bir araya geldik ve destekler kapsamında filmlere yapılan sansürün örüntüsünü ortaya çıkarmaya çalıştık.
Belirtmek gerekir ki, Siyah Bant’ta sansür şemsiye bir kavram olarak kullanılıyor ve devletin yaptığı doğrudan sansürün yanı sıra farklı aktörler tarafından gerçekleştirilen tehdit etme, hedef gösterme, gayri meşrulaştırma, cesaretini kırma gibi yöntemler de bu şemsiyeye dahil ediliyor.3 Amacımız müdahalelerin kimler tarafından ve hangi yöntemlerle gerçekleştiğini anlamak ve destek alacak sinemacıların pozisyonlarını olası müdahalelere karşı en baştan güçlendirmek. Araştırma sırasında karşılaştığımız güçlüklerden biri, bu desteğin sinemacıların üretimlerinin devam edebilmesi için taşıdığı önemden dolayı, Bakanlığın destek mekanizmalarından faydalanan ve müdahaleye maruz kalan proje sahiplerinin isimlerini ve yaşadıkları deneyimleri detaylı bir şekilde duyurmaktan kaçınmak zorunda olmamızdı. Bu sebeple yazıda basına yansıyanlar dışında, deneyimlerini bizimle birebir paylaşan proje sahiplerinin isimlerini saklı tutuyoruz.
Bir diğer güçlük ise, bu konuların gündeme gelmesiyle katılımcıların sadece müdahaleleri değil, sektörün destek, üretim, dağıtım süreçleriyle ilgili pek çok sorununu konuşmaya yönelik bir eğilim göstermesi. Bu sorunların sinemasal ifade özgürlüğünü dolaylı olarak ya da doğrudan etkilediğine şüphe yok. Fakat şu ana kadar tüm sanat disiplinlerinde yaptığımız çalışmalarda bu tür mikro analizlerin sektördeki sansür mekanizmalarına ve dolayısıyla sektörün genel işleyişine dair birçok şey söyleyebildiğini gördüğümüzden, yaptığımız araştırmada elde ettiğimiz bilgi ve verilere dayanarak hazırladığımız bu yazıda yalnızca Destekleme Kurulu’nun yaptığı müdahalelere odaklanmak istedik. Bundan dolayı, özellikle belirtmek isteriz ki, meslek birliklerinin sektörün sorunlarına dair yaptıkları detaylı araştırmalar ve öneriler ancak ifade özgürlüğü açısından ilişkilendirilerek yazı kapsamına alınmıştır.
Yapısal Sorunlar
Sinema Genel Müdürlüğü’ne bağlı Sinema Destekleme Kurulu 2004 yılında çıkarılan 5224 No’lu Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanun ve ilgili yönetmeliğe bağlı olarak çalışır. Kurul üyeleri 10 Meslek Birliği temsilcisi (Meslek Birliği sayısına göre artabilir veya azalabilir), Bakanlığın seçtiği 3 kişi (TRT’den bir temsilci, bir yönetmen ve akademisyen) ve Bakanlık temsilcisinden oluşmaktadır. Kurul her yıl iki kere toplanır ve toplanmadan önce dijital ortamda oluşturulan bir puanlama sistemine, başvuran filmlerle ilgili verdiği puanları girer. Puanlama sistemi şu kriterlerden ve puan değerlerinden oluşmaktadır:
Konunun özgünlüğü (30 puan), Senaryo Tekniği/Dramatik Yapı (20 puan), Kültürel Değerlerin Tanıtıma Katkısı (10 puan), Projenin Teknik Yeterliliği/Uygulanabilirliği (10 puan), Bütçe ve Finans Planının Geçerliliği (10 puan), Proje Takviminin Uygunluğu (10 puan) ve Projenin Ulusal ve Uluslararası Dolaşım Potansiyeli (10 puan). Kurul üyeleri bir araya geldiklerinde, geçerli puan alan filmlere ne kadar destek verileceğini tartışır ve karara bağlarlar. Bakanlığın verdiği destekler uzun metraj, ilk film, yapım sonrası, belgesel film yapım, belgesel film geliştirme, senaryo geliştirme, animasyon yapım, amatör yapım, kısa film yapım projeleri, kurgu film yapım geliştirme kategorilerinde gerçekleşir. 2005-2013 yılları arasında 287 uzun metrajlı filme toplam 68.825.466 TL’lik destek verilmiştir.4 Bu filmlerin toplam hasılatı ise 100.517.076 TL’dir.5 Görüldüğü üzere, Bakanlığa verilen destek miktarı, filmlerin gişesinden elde edilen hasılatın altındadır.
Sinema Yapımcıları Meslek Birliği Yönetim Kurulu üyesi, Bulut Film’in kurucusu ve 2013-2014 döneminde Sinema Eserleri Yapımcıları Meslek Birliği’ni (SE-YAP) temsilen Destekleme Kurulu üyeliği yapan Yamaç Okur’a göre, Kurul’daki en büyük yapısal sorun meslek birliği temsilcilerinin sektörle ve film üretme pratiğiyle bağlarının zayıf olmasından kaynaklanıyor. Genel bir kanı, Bakanlık ile bir grup Kurul üyesinin film seçimleri konusunda ittifaklar oluşturdukları ve ortak hareket ettikleri. Bu durum, Bakanlığın kendi seçtiği üç kişi ve Bakanlık temsilcisi dışında, Meslek Birliği temsilcilerinin seçiminde de aktif bir rol almaya başlamasıyla pekişti. Daha öncesinde Bakanlık, meslek birliklerinin önerdiği temsilciyi atamak zorundayken, Bakanlık iki yıldır çıkması beklenen Sinema Yasası tasarısında yer alan bir maddeyi keyfî bir şekilde uygulamaya başladı ve Bakanlığa meslek birliklerinin önerdiği üç kişilik bir havuzdan bir temsilciyi seçme hakkı tanındı. Bu da Kurul’daki üyeler üzerinden kararları manipüle etmeyi bir yöntem olarak belirleyen Bakanlığın elini güçlendirdi.
Bir diğer sorun ise meslek birliklerinin kendi temsilcilerini Kurul süreçleri ve kararları konusunda denetime tabi tutmaması. Meslek birlikleri temsilcilerinin genelde sektörde aktif çalışan kişilerden seçilmemesi nedeniyle Kurul’daki temsiliyetleri sorunlu hale geliyor. Dolayısıyla meslek birliği temsilcileri sektörel bir politika doğrultusunda hareket etmek yerine keyfî davranabiliyor ve projeleri kişisel ilişkileri doğrultusunda destekleyebiliyorlar. Kurul’un yapısı, kriterlerin muğlaklığı ve meslek birliklerinin bağlarının zayıflığı, lobicilik faaliyetlerini doğuruyor. Bu bazen proje sahiplerinin lehine, bazen aleyhine sonuçlanabiliyor ama her şekilde bir sorun oluşturuyor. Kurul’un yapısal sorunları en çok belgesel ve kısa filmleri etkiliyor. Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi ve 2013-2014 döneminde Belgesel Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği’ni (BSB) temsilen Kurul üyeliği yapmakta olan Ahmet Gürata’ya göre belgesel, kısa film ve animasyonların uzun metrajlı filmlerle beraber değerlendirilmesinin yarattığı dezavantajların yanında, Kurul’da belgesel, kısa ve animasyon filmleri konusunda uzmanlaşmış üyelerin olmaması, bu filmlerin profesyonelce değerlendirilmesi ve destek mekanizmalarından verimli bir şekilde yararlanmaları önünde bir engel teşkil ediyor.
Şeffaflığın Sonu, 18+ ve Geri Ödeme
Devletin tüm sanat disiplinlerinde izlediği sansür yöntemlerinden biri, yeni yönetmelik ve yasalarla konuyu teknik ve idari bir söyleme indirgeyerek sanatsal ifade özgürlüğü çerçevesinde tartışılma zeminini ortadan kaldırması. 24.12.2013 tarihli sinema filmlerinin desteklenmesi hakkında yapılan yönetmelik değişikliğinde sanatsal ifade özgürlüğünü tehdit edebilecek en önemli değişikliklerden biri, SE-YAP’ın hazırladığı karşılaştırmalı metinde belirtildiği üzere6 Kurul’un görev ve yetkilerinin sınırlandırılıp yıl içinde iki kere toplanma zorunluluğunun ortadan kalkması. Başka bir deyişle Kurul, Bakanlığın takvimine göre uygun görülen zamanlarda toplanacak ve destek başvurularını değerlendirecek. Bu uygulama başvuru sahiplerini maddi ve takvimsel açıdan zor duruma sokmasının yanında, Sinema Müdürlüğü’ne toplantı tarihini belirleme inisiyatifi vererek keyfî uygulamalara davet çıkarıyor. Yeni yönetmelikte yapılan bir başka değişiklikle beraber Kurul’a ayrılan bütçenin kullanımı, başvuru sayısı, destek sağlanan proje sayısı ve bu projelerin mahiyeti gibi bilgilerin yer aldığı raporların Bakanlıkça yayınlanma zorunluluğu ortadan kaldırıldı. Elektronik ortamda yayınlanan bu bilgilerin erişime kapanmasıyla Kurul’un verdiği desteklerin içeriği ve niceliğinin takibi zorlaşıyor ve Kurul şeffaf bir yapı olmaktan iyice uzaklaşıyor. Bir diğer değişiklik ise senaryo ve senarist değişikliğinin Kurul ve Bakanlık onayına bağlanması. Eğer Kurul verilen senaryo değişikliğini onaylamazsa destek iptal edilecek ve geri ödeme talep edilecek. Bu madde –film yapım sürecinde olağan değişikliklerin takibinden öte– Bakanlığın içeriği denetim altına almasını kolaylaştıracak bir işleve dönüştürüldüğü takdirde yönetmeni ve yapımcıyı en başta maddi olarak zor durumda bırakacak.
Yönetmelikte, film üretimini olumsuz anlamda etkileyebilecek önemli değişikliklerden biri, destek alan filmlerin, cinsel ve korku öğeleri içeren filmlere uygulanan “18 yaş üzeri” sınıflandırması almaları halinde desteğin tamamının geri ödenmesi şartının getirilmesi. Bu madde Bakanlığın proje başvurularının içeriğinin değiştirilmesini veya filmlerin kurgu aşamasında 18+ sınıflandırması almasına neden olabilecek sahnelerin çıkartılmasını talep etmesine yol açabilecek. Daha da vahimi, doğrudan sansüre yol açtığı gibi, destek almak isteyen proje sahiplerinin proje başvuru sürecinde otosansür yapmalarına da sebep olacak. Bu madde daha önceden yürürlükte olsaydı, Deniz Akçay’ın yönettiği Bakanlık tarafından desteklenmiş Köksüz adlı film, 16-17 yaşlarında bir çocuğun arkadaşının annesiyle yaşadığı cinsel ilişki sahnesinden dolayı 18+ sınıflandırması aldığı için verilen desteğin tamamını Bakanlığa geri ödeyecekti. Bir diğer ihtimal Deniz Akçay, proje aşamasındayken bu sahneyi kaldıracak veya farklı bir yolla anlatmak zorunda kalacaktı. 5224 sayılı Kanun ve bu kanuna bağlı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılmasına İlişkin Usül ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’te belirtildiği üzere Bakanlık ve Değerlendirme ve Sınıflandırma Kurulu filmleri “kamu düzeni, genel ahlâk ile küçüklerin ve gençlerin ruh sağlığının korunması, insan onuruna uygunluk ve Anayasada öngörülen diğer ilkeler doğrultusunda” değerlendirir ve sınıflandırır.7 Bu kriterlerin kurul üyeleri tarafından genişçe ve keyfî yorumlanabileceği ve bu durumun filmlerin özgürce gösterimine ve dolaşımına engel olabileceği düşünülebilir. Zira Onur Ünlü’nün yakın zamanda vizyona giren, bir imamın başından geçenleri anlatan son filmi İtirazım Var, yönetmeliğin 11. maddesi gereğince “çocukların ve gençlerin ruh ve beden sağlığını etkileyici unsurlar, genel ahlak, insan onuru ve şiddet içermesi nedeniyle” 8 Bakanlık’tan 18+ sınıflandırması aldı. 9 Siyasi eleştirinin yoğun olduğu filmin bu sınırlandırmaya neden olabilecek cinsel ve şiddet öğesi içermemesi, kararın siyasi gerekçelerle alındığını düşündürüyor. Yine, Sinema Filmlerini Değerlendirme ve Sınıflandırma Üst Kurulu, 14 Mart 2014’te vizyona girmesi beklenen Lars von Trier’in İtiraf filminin gösterimini ve dolaşımını yukarıda belirtilen kriterlere dayandırdığı “ticari dolaşıma ve gösterime giremez” kararıyla engelledi.
Bu örneklerde olduğu gibi, Filmlerin Sınıflandırılması ve Değerlendirilmesi Kurulları, kriterleri ve işleyişiyle, sansür kurulu gibi işlev görebiliyor.10 Siyah Bant’ın araştırma kapsamında Sinema Genel Müdürlüğü ile yaptığı görüşmelerde, bu Kurullarla ilgili yöneltilen sorulara yetkililer siyasi hassasiyetler, çoğulculuk ve farklı siyasi tercihler temelinde değil teknik ayrıntılar ve küçüklerin korunması üzerinden yaklaştı. Ayrıca bu prosedürlerin Avrupa Birliği standartlarıyla uyum amaçlı bir tedbir olduğu belirtildi.11
Muğlak Vakalar
Bakanlığın sinema sektöründe çıkaracağı yasalar ve yönetmeliklerle ilgili yabancı ülkelerdeki örnekleri incelediği ve bu konuda danışmanlık hizmeti aldığı biliniyor. Avrupa’daki örnekler baz alınarak oluşturulduğu iddia edilen yönetmeliklerin uygulanması sırasında çıkan sorunlar ve eleştiriler Avrupa’daki örneklere referans verilerek savuşturuluyor ve yönetmeliklerin demokratik ve şeffaflık ilkeleri temelinde oluşturulduğu iddia ediliyor. Kriterlerinin muğlaklığı ve keyfî şekilde yorumlanıyor olması Kurul’a yöneltilen esas eleştirilerden biri. Son zamanlarda ilginç bir örnek olarak, önceki filmi Bakanlık’tan destek almış, uluslararası festivallerde gösterilmiş ve ödüller almış Hüseyin Karabey’in Sesime Gel (Were Dengê Min) projesinden bahsedilebilir. Dünya prömiyerini 64. Berlin Film Festivali’nde Generation bölümünde yapan ve Kürdistan’da bir köy baskını sonucu bir ninenin askerlerin götürdüğü oğluna kavuşmak için torunuyla silah bulmaya çalışmasını konu alan film, dört yıl boyunca yapım, yapım sonrası ve festivale katılım kategorilerinde yaptığı başvurulardan olumlu sonuç alamadı. Karabey’in yaptığı geri ödemesiz yapım sonrası destek başvurusuna Bakanlık, yapım sonrası kategorisinin şartlarını değiştirmek istedikleri, şu anda bütçe olmadığı ama yine de borç verebilecekleri, bir yıl içinde faiziyle geri ödemesi gerektiği şeklinde bir yanıt verdi. Karabey projesini daha da riske sokacak bu keyfî öneriyi reddetti ve filmin çekimlerini Almanya ve Fransa’daki ortaklarının yaptıkları katkılar ve kitlesel fonlama (crowd-funding) desteğiyle gerçekleştirdi. Karabey’in bir önceki filmi Gitmek’in Türkiye’den Tanıtma Fonu desteğiyle gerçekleştirilen yurtdışı gösterimlerinden birinin “Türk kızının bir Kürt gencine âşık olamayacağı” gerekçesiyle engellenmesi, bölgede asker tarafından yapılan köy baskını hikâyesiyle başlayan bu filmine de siyasi sebeplerden dolayı destek verilmediğine dair bir kanı uyandırıyor.
Öte yandan Bakanlığın ve Kurul’un bu tür siyasi filmleri toptan reddetmeyişi, projelere siyasi içerikleri yüzünden destek verilmediğine dair eleştirilerin meşruiyetini kırabiliyor. Kurul kararlarında bir Ermeni hikâyesini konu alan film destek alabilirken, benzer konulu başka filmler destek alamayabiliyor. Destek alamayan bir filmin odak noktası Ermeni Soykırımı olmasa da, sahibinin muhalif kimliğinden dolayı proje bir tehdit olarak algılanabiliyor. Bu durum, Bakanlık ve Bakanlık ile uzlaşma halindeki Kurul üyelerinin siyasi açıdan tehdit olabilecek anlatılara sahip filmlerden mümkün olduğunca azını geçirmeye yönelik izlediği bir tutum olarak yorumlanabilir. Ayrıca Kurul, benzer hikâyeleri olan projelerden sektörde yeni iş üretmeye başlamış yönetmenlere ait olanlarını destekleyebiliyor. Bu ilk başta pozitif bir yönelim gibi görünse de, yönetmenlerin sektördeki deneyimsizliği, ortak bulmada yaşayacakları sorunlar ve belki de projeyi hayata geçirememe ihtimalleri göz önünde tutulursa soru işareti uyandırabiliyor.
Kurul’un istemediği projeleri açıkça reddetmek yerine izlediği yöntemlerden biri de mümkün olduğunca düşük puan vererek, projenin gerçekleşme ihtimalini zora sokmak. Bazı Kurul üyeleri, projenin niteliğine bağlı olarak farklı aralıklarda puanlar vermeleri mümkün olmasına rağmen, istemedikleri projelere sistematik olarak düşük puan vererek projeleri puanlamayla dışarıda bırakabiliyorlar. Sanatsal değerlendirmelerde düşük puanlamanın olağan olmasına rağmen, bir grup üyenin sistematik olarak düşük puanlama yapıyor olması, Kurul’un ve değerlendirme sisteminin işleyişine ve şeffaflığına dair soruları yeniden gündeme getiriyor.
Bazı durumlarda Kurul üyeleri projenin siyasi sebeplerle dışarıda bırakıldığını yaptıkları doğrudan müdahalelerle açık edebiliyorlar. Son zamanlarda gerçekleşen bir Kurul toplantısında, üyelerle başvuru sahibi yönetmenler arasında projelerin sinemasal niteliği ve kriterlere uygunluğunu ölçme amacı taşımayan, daha çok politik eksenli tartışmalar yaşandı. Kurul üyeleri projeleri sinemasal açıdan değerlendirmek yerine tarihsel arka planları hakkında kendi fikirlerini dayatarak, yönetmenlerin gerçekleri belli bir amaç doğrultusunda saptırdıklarını ve bu sebeple projelere destek vermeyeceklerini söylediler. Bunun gibi örnekler Kurul’un işleyişi, kriterler ve üyelerin profilleriyle ilgili birçok ipucu veriyor ve müdahalelerin herhangi bir perdeleme olmadan nasıl gerçekleşebildiğini gösteriyor. Önemli olan bir diğer nokta ise, yönetmelikte belirtilen “projenin yurtdışında dolaşım potansiyelinin olması” kriterinin bu gibi vakalarda olumsuz bir özelliğe dönüşmüş olması. Oysa, bir filmin ortak yapımcılarının olması, filmin finansman sürecine katkı sağladığı gibi ortakların olduğu ülkelerde filmin dolaşıma çıkmasını sağlayarak daha fazla seyirciye ulaşmasını da mümkün kılıyor.
Festival yönetmeliği kriterlerine ve sektör mantığına aykırı bu tutumda bir süredir gündemde olan sanat filmlerine yönelik tepkinin de payı var. Hatırlanırsa, Sinema Genel Müdürü Cem Erkul verdiği bir beyanda aile filmlerine de destek vermek istediklerini söylemişti.12 “Aile filmleri” tanımının muğlaklığını bir kenara bırakırsak, Bakanlık “sanat filmi veya festival filmi” ve “popüler film” kategorilerini üreterek ve aralarında bir karşıtlık yaratarak, seyircisi az, anlaşılması zor hikâyeler ürettiği iddia edilen festival filmlerinin sürekli desteklenmesinin kamuya hizmet ilkesiyle çeliştiği üzerine bir söylem kurmaya çalışıyor. Siyah Bant’ın yaptığı görüşmede “bir sosyal devletin”, “niş ilgi alanları” yerine tüm toplumun kültürel ihtiyaçlarını dikkate alması gerektiği belirtilmiş ve gişe rekoru kırabilecek filmlere kaynak sağlamayı da görevlerinin parçası olarak gördüklerini ifade etmişlerdi.13 Oysa, kaynağını gişe üzerinden yaratabilen büyük bütçeli “popüler” filmlerin alabilecekleri desteklerin kendi bütçelerinin yanında küçük bir paya sahip olmasından ve zahmetli bürokratik süreçten dolayı bu fona başvurmadıkları bilinmekte. Bir diğer nokta ise, destek verilen uzun metrajlı filmlerin yurtdışındaki festivallere katılımıyla ülke tanıtımına katkılarının göz ardı edilmesi. Bakanlıktan destek alamayan film projesi için ortak yapımcılardan bulduğu 300 bin avroyu Türkiye’de harcadığının altını çizen Karabey’in de belirttiği gibi, yurtdışı ortaklı filmler sektör ekonomisine önemli bir girdi sağlıyor.14 Son olarak, yazının başında ifade edildiği gibi, destek verilen filmlerin gişesinden elde edilen toplam hasılat, verilen destek miktarının üzerinde görünmekte. Bu da Bakanlığın bu filmlere yönelik kurmaya çalıştığı imajla çelişkili bir durum yaratıyor.
Çıkarılan Sahneler
Kurul’un bu çetrefil müdahale biçimlerinin yanında, Bakanlık filmin kurgusunu izleme ve onaylama süreçlerinde daha doğrudan müdahalelerde de bulunabiliyor. Yaptığımız toplantılarda, Bakanlığın filmlerin hikâyesini ve yönetmenin üslubunu etkileyecek müdahaleleri “şu sahne çıkarılsın” tavrıyla yaptığı ve bu talepleri hiçbir zaman yazılı bildirmediği, telefon konuşmasında aktardığı belirtildi. Örneğin, yaptığımız toplantıda şu anki hükümeti eleştiren bir sahnenin yer aldığı bir belgeselin yönetmeni, Bakanlık görevlilerinin kendisini arayıp söz konusu sahnenin çıkarılmasını istediklerini anlattı. Yönetmen filmde yer alan kişilere duyduğu sorumluluk gereğince bunu kabul ettiğini ve o diyaloğu son versiyondan çıkardığını söylüyor. Bir diğer belgeselin yönetmeniyse, teknik ve biçimsel değişiklik talepleri yazılı olarak bildirildikten sonra, kendisiyle yapılan telefon konuşmasında Bakanlık tarafından “eşcinsel” olarak tanımlanan karakterin yer aldığı sahnenin “argo konuşma içermesi” nedeniyle filmden çıkarılmasının talep edildiğini aktarıyor. Değişiklik talepleri bazen filmin temel hikâyesiyle ilgili olabiliyor ve yapılacak değişiklik filmin yapısını etkileyebiliyor. Filmlere yöneltilen teknik değişiklik taleplerinin ise bazen içeriği engellemek için yapıldığı öne sürülüyor.
Birçok belgesel yönetmeninden talep edilen bir diğer değişiklik ise Yapım Destek Sözleşmesi’nin 18. Maddesi gereği sigara ve alkol görüntülerinin çıkarılması ya da görüntüyü kapatacak bir efekt uygulanmasının yapılması, yani buzlanması. Sözleşmenin 18. maddesi şunu içeriyor:
Sözleşme konusu faaliyetlerin;
1) Anayasa’da belirtilen temel ilkelere, kanunlara, genel ahlaka ve uluslararası anlaşmalara aykırı olmamak,
2) Toplumun ortak duygu ve hasiyetleriyle çatışır nitelikte olmamak,
3) Bireylerin ve toplumun bir kesimini rencide edici unsurlar barındırmamak ve gruplar arasında düşmanca duygular oluşturmamak,
4) Ulusal ve evrensel değerlere aykırı olmamak,
5) Siyasi amaçlı ve propagandaya yönelik olmamak şartlarını taşıması gerekir.
Bu talebin aslen zararlı ve kötü alışkanlıkları özendirici maddelerin kullanımını yasaklayan 17. madde değil de, toplumsal ve ulusal hassasiyetlere vurgu yapan 18. maddeye dayandırılmasının yarattığı soru işaretiyle beraber, “kamu menfaati” ya da “kamu güvenliği” gibi belirlenmiş yasal dayanağı olmadan eser üzerinde yapılan ya da yaptırılan değişikliklerin Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca eser bütünlüğünü ihlal anlamına geleceğinden manevi hak ihlali sayılabileceği öne sürülebilir. Bir yönetmenin toplantılar esnasında belirttiği üzere, proje sahipleri bu tür değişiklik taleplerini reddetmeleri halinde Bakanlığın yönetmelikteki maddeleri keyfî şekilde yorumlayarak başka değişiklikler dayatacağını düşünerek değişikliği kabul etmek zorunda kalıyorlar.
Bu yazıda, Bakanlığın filmlere yapım sırasında ve yapım sonrasında yaptığı müdahalelerin, toplantılarda aktarıldığı kadarıyla, genel bir örüntüsünü ortaya koymayı amaçladık. Siyah Bant olarak pek dillendirilmeyen, göz ardı edilen birçok müdahalenin olduğu bilinciyle, bunların deşifre edilmesinin ve Bakanlığın şeffaflığa ve hesap verebilirliğe zorlanmasının gerektiğini düşünüyoruz. Sektörün bu alanda ortak mücadele edecek şekilde işbirlikleri gerçekleştirmesi, meslek birliklerinin yeniden yapılandırılması, sinemacıların haklarını koruyacak sendika türü yapılanmaların oluşturulması ve emsal olacak davalar yoluyla hukuki mücadelenin sürdürülmesi, Bakanlığın zihniyetinin teşhir edilmesi, toplantılarda dile gelen önerilerden birkaçı. Sinemacıların Bakanlıkla temas ve destek alma süreçlerinde yaşanan bu tür müdahalelerin her ne kadar görünmez ve tespit edilmeleri zor olsa da, yapısal bir baskı sonucu gerçekleştiğini görmeleri gerektiğini düşünüyor; önümüzdeki süreçte bunun daha da önem kazanacağına ve bu baskıya karşı örgütlenmenin aciliyet taşıdığına inanıyoruz.
NOTLAR
1 Bkz. Selin Girit, “Başrolde Aram değil Ali olsaydı filmim desteklenecekti,” BBC Türkçe, 23 Mayıs 2013, erişim 17 Nisan 2014, <goo.gl/K5UMVY>.
2 Fon vermemenin ne ölçüde sansür, ne ölçüde devlet tarafından kültürel veya sosyal tercih olarak konumlandırılması gerektiğine dair tartışmalar sürüyor. Sanford Levinson’a göre, günümüzde sansür klasik yöntemlerle (yani bir eserin yasaklanması veya dolaşımının engellenmesi) değil, asıl fon vermeme eylemleriyle gerçekleşiyor. Bkz. David E.W. Fenner, “Introduction,” haz., David E.W. Fenner, Ethics and the Arts: An Anthology, (New York: Garland, 1995), 1-25. Sanford Levinson, “The Tutelary State: ‘Censorship’, ‘Silencing,’ and the ‘Practices of Cultural Regulation’,” haz. R.C. Post, Censorship and Silencing: Practices of Cultural Regulation (Los Angeles: Getty Research Institute, 1998), 195-219.
3 Türkiye’de sanatta mevcut sansür mekanizmalarının genel bir değerlendirmesi için bkz. Banu Karaca, “Images Delegitimized and Discouraged: Explicitly Political Art and the Arbitrariness of the Unspeakable”, New Perspectives on Turkey 45 (2011), 155-184.
4 Detaylı bilgi için Sinema Genel Müdürlüğü’nün web sayfası: <sinema.gov.tr>
5 Bkz. Yamaç Okur’un blogundan alınmıştır: <goo.gl/E1HcNQ>
6 Bkz. <goo.gl/5JwhpW>
7 Bir filmin 18+ olarak sınıflandırılması, dağıtımcı bulmakta zorluk yaratabileceğinden ve nihai olarak seyirci sayısını etkilediğinden, ABD’nin film sınıflandırma sistemini eleştiren Kirby Dick imzalı Bu Filme Henüz Yaş Sınırlaması Getirilmedi belgeselinde anlatıldığı gibi, dolaylı sansür olarak kabul edilebilir.
8 Alıntıladığımız metindeki anlatım bozukluğu, Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü’nden yapım şirketi U10 Film’e gönderilen karar metninin orijinalinde de mevcut. Bkz. Ömür Şahin Keyif, “Onur Ünlü: Devlet ‘İnsanlık Onuru’ Diyemez”, BirGün, 17 Nisan 2014, erişim 18 Nisan 2014, <goo.gl/O9S5vi>.
9 İtirazım Var filminin yapım şirketi U10 Film’in karara ilişkin itiraz dilekçesi üzerine, yaş sınırlaması Bakanlık tarafından 15+ olarak değiştirildi.
10 Değerlendirme ve Sınıflandırma Kurulları ve eser işletme belgesi konuları bu yazının kapsamı dışında bırakılmıştır. Detaylı bilgi için bkz. Elif Ergezen, “Kıskaç Daralırken: Film Festivalleri ve Eser İşletme Belgesi”, Siyah Bant (2012). Kültür ve Turizm Bakanlığı’na gönderilen sinemacıların imzaladığı metin için bkz. <www.siyahbant.org>. SE-YAP’ın eleştirileri ve önerileri için bkz. <www.se-yap.org.tr>
11 Bkz. “Rapor I: Kültür Politikası Alanındaki Gelişmeler ve Sanatsal İfade Özgürlüğüne Etkisi,” Siyah Bant Araştırma Raporları (Ankara: 2013), <www.siyahbant.org>.
12 Bkz. Şenay Aydemir, “‘Malkoçoğlu desteğine’ sinemacı kazan kaldırdı,” Radikal, 22 Ocak 2012, erişim 17 Nisan 2014, <goo.gl/jp7nBz>.
13 Bkz. “Rapor I: Kültür Politikası Alanındaki Gelişmeler ve Sanatsal İfade Özgürlüğüne Etkisi,” Siyah Bant Araştırma Raporları (Ankara: 2013), <www.siyahbant.org>
14 Bkz. Yavuz Harani, “Rekor destek, ‘skandal kararlar’,” NTVMSNBC, 29 Mayıs 2013, erişim 17 Nisan 2014, <goo.gl/ir9ppj>.