Şu An Okunan
Hoşgeldin Lenin

Hoşgeldin Lenin

1993 yılında Akçakoca sahiline vuran gizemli Lenin heykelinin izini süren bir kısa belgesel.

Söyleşi: Dilek Aydın

Hoşgeldin Lenin, 1993 yılında Batı Karadeniz’de Akçakoca sahiline vuran ahşap bir Lenin heykelinin trajikomik yolculuğunu mizahi bir tonla ele alıyor. Emre Yeksan, Begüm Özden Fırat, Ahmet M. Öğüt, Aylin Kuryel ve Fırat Yücel’in tüm görevleri paylaşarak tamamladığı belgesel, 2016 yılında Documentarist’te Johan van der Keuken Jüri Özel Ödülü’nün sahibi olmuştu. Kolektif bir çalışmanın ürünü olan Hoşgeldin Lenin’e dair sorularımızı film ekibinden Emre Yeksan yanıtladı.

Hoşgeldin Lenin’i yapma fikri nasıl ortaya çıktı, proje nasıl gelişti?
Akçakoca’da Begüm’ün (Özden Fırat) ailesinin yazlığı var. O, Lenin heykelinin kıyıya vurması hikâyesini olay olduğu yıllarda duymuş, arkasından ilçede heykele dair süren muhabbetlere tanık olmuştu. Biz de aslında basından kısmen hatırlıyorduk bu hikâyeyi. Begüm bahsedince Aylin (Kuryel) ve Ahmet (Murat Öğüt) de meraklanıp nedir ne değildir, öğrenmeye karar veriyorlar. Akçakoca’da birlikte tatildeyken, heykeli bulup çıkaran Mahmut Er’e ulaşıp onunla konuşuyorlar, hattâ kendi heykele ulaşma çabalarını kamerayla kayda alıyorlar. İstanbul’a döndüklerinde kafalarında bundan bir belgesel yapma fikri oluşmaya başlamıştı. O noktada ekibe ben de dahil oldum ve hemen bir sonraki yaz için bir çekim programı tasarlamaya başladık.

Filmin finansmanını nasıl sağladınız?
İlk olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yapım desteğine başvurduk. Desteği alınca da çekim sürecini garantilemiş olduk. Bunun dışında hem elimizin altındaki teknik imkânlardan faydalandık hem de yakın çevremizden kamera ve ekipman desteği aldık. On günlük çekimden sonra malzemeyle İstanbul’a döndük. Kurgu sürecinin yoğunlaşma gerektirmesi ve malzemenin çok farklı yönlere götürülebilir olması, filmin hızla toparlanmasını engelledi. Farklı kurgu denemeleri yaptık ama tam içimize sinen bir sonuca ulaşamadık. O noktada ekibe katılan Fırat (Yücel), Aylin’le birlikte kurgu yükünü sırtlanıp filmi tamamlama yönünde iyi bir moment yarattı. Kurgu aşamasında elimizdeki imkânlar da tükendiği için yeniden bir finansman arayışı hasıl oldu. O noktada da Yeni Film Fonu ve Atlas Post Prodüksiyon imdadımıza yetişti. Onların desteği sayesinde filmi tamamlayabildik.

Filmde nasıl bir estetik yaklaşım benimsediniz?
Estetik yaklaşımı belirleyen şey filmin üretim modeli oldu. Yapım sürecini baştan itibaren iş bölümüne dayalı olmayan bir kolektif çalışma olarak tasarladık. Hepimiz aynı anda yönetmen, yapımcı ve teknik ekiptik. Herkesin elinde bir kamera vardı ve eşzamanlı olarak çekim hâlindeydik. Diğer taraftan anlatının nasıl akacağına ya da nelerin kayıt altına alınacağına da birlikte karar verip ona göre çekime gidiyorduk. Bu yüzden ister istemez eklektik bir dil çıktı ortaya ama bu, yapılan işin ruhuna uygun bir estetik tercihti. Dilin ya da üslubun da içerik kadar anlam ürettiğine inanıyoruz. Akçakoca’da Lenin heykelinin geçmişine dair bir sürü hikâye ve söylenti var; tüm bunların altını deşmek için yeri geldiğinde spontan, yeri geldiğinde de planlı davranmak gerekiyordu. Kolektivite fikrine uygun üretim biçimi ve beraberinde getirdiği estetik yaklaşım filmin meseleye bakışını şekillendirdi. Ama nihayetinde filmin dilinin oturduğu yer kurgu masası oluyor. Kurgu sürecine toparlayıcı yeni bir gözün dâhil olması ihtiyacı da büyük olasılıkla bu kolektif çabayı en doğru biçimde damıtma ihtiyacından kaynaklanıyordu.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.