Hiçbir Karanlık Unutturamaz
Hüseyin Karabey’in yönettiği Hiçbir Karanlık Unutturamaz, Rakel Dink’in milyonların vicdanının sesi olan konuşmasından yola çıkan bir animasyon.
DİLEK AYDIN
Kolektif hafızamızın ve vicdanımızın en karanlık noktalarından biri haline gelen Hrant Dink cinayetinin ardından ortaya çıkan kitlesel öfke; Badiou’nun deyimiyle bir ‘hadise’ meydana getirdi ve bastırılmış kimliklerin özgürlüğü için direnme, hukuksuzluğa ve örtbas edilip unutturulmaya karşı mücadele gibi farklı başkaldırılara dönüştü. Badiou, referansı bizzat kendisi olan ‘hadise’yi, yeni bir şeyin, bir siyaset alanının, yeni imkânların kitlesel yaratımı olarak tanımlıyor. Gezi Direnişi’nden bahsederken de kullandığı bu kavramı özne-etik ilişkisi içinde değerlendiren düşünür, bireyin ‘hadise’ içinde mekânın ruhuyla birleştiğini ve ‘biz’ demenin ‘ben’ demek haline geldiğini de ekliyor.1 Bu noktada, Gezi’nin kolektif ve kitlesel ruhunun tezahürü olan ‘Her Yer Taksim, Her Yer Direniş!’ sloganı, Hrant Dink cinayetinin ardından başlayan ‘hadise’ sürecinin ilk kıvılcımlarından ‘Hepimiz Hrant’ız, Hepimiz Ermeniyiz!’ sloganına benzetilebilir. Gezi hadisesinde, isyanın özü vücuda geldiği mekânın kendisine dönüşürken; Hrant Dink cinayeti hadisesinde tek bir birey ve kimlikten, yani öznellikten çıkıp, kitlesel olarak angaje olduğumuz başka bir kimliğe bürünmüştü. 2007’deki o meşum günün ardından, Rakel Dink’in bizi adalete ve hümanizme çağıran, karanlığı sorgulatan sözleri, Agos Gazetesi’nin önünde iki yüz bin insan tarafından duyuldu ve her yıl 19 Ocak’ta, binlerce insanı aynı mekâna toplayan mıknatıs etkisinin en temel taşlarından biri oldu.
Hüseyin Karabey’i, günümüz Türkiye’sinin en yetenekli animasyon sanatçılarından biri olduğunu söylemek için 2005’te yaptığı Simone’yi izlemenin yeterli olduğu Aksel Zeydan Göz’le bir araya getiren Hiçbir Karanlık Unutturamaz, Rakel Dink’in bu etkili ve ruhani konuşmasının bir tür röprodüksiyonu. Bu filmle Hüseyin Karabey, istesek de istemesek de, bedenlerimizden başka bedenlere, rüyalarımızdan/kâbuslarımızdan sonraki kuşaklara geçerek zaten ölümsüzleşecek olan bu yakarışı film mecrasında da ölümsüzleştiriyor.
Film bizi, yaşadığımız ülkenin karanlık dehlizlerine sokarak, siyahın ve beyazın keskinliğine, görünüp kaybolan çizgilerin uçuculuğunu karıştırıp, mekânı ve bizleri on dakika boyunca tekrar tekrar değiştiriyor. Badiou bu değişen ‘biz’i şöyle tanımlıyor: “[Hadiseyle] angaje olduğunuzda, olmadan önceki kişiyle aynı kişi olmadığınızı da söylemiş olursunuz. Kişisel olarak değişmişsinizdir. Hadisenin öncesindeki gibi değilsinizdir artık. Kopuştan önceki geçmişe geri dönemezsiniz. Bu yüzden artık yeni bir öznesinizdir.”2 İzlediğimiz durmadan değişen çizgiler, bu hadiseye öyle ya da böyle angaje olan herkesin değişiminin resmidir. Ya da hiçbir karanlığın neden değiştiğimizi/değişmek zorunda olduğumuzu unutturamayacağının resmi.
NOTLAR
1 “Arzu, Angajman, Sadakat”, Express 139: Yeni Siyaset Özel Sayısı, 60.
2 “Arzu, Angajman, Sadakat”, 61.
Hüseyin Karabey Kimdir?
1970 İstanbul doğumlu Hüseyin Karabey, Mezopotamya Kültür Merkezi’nin sinema bölümünün kurucuları arasında yer aldı. Boran (1999), Sessiz Ölüm (2001) ve Pina Bausch ile Bir Nefes (2006) gibi belgeselleri ve kısa filmleriyle adını duyuran Karabey, ilk uzun metrajı Gitmek (2008) ile ulusal ve uluslararası festivallerde başarı kazandı. Çok yönetmenli bir film olan Unutma Beni İstanbul’un (2011) yapımcılığını üstlenen, kolektif bir film olan F Tipi Film’in (2012) bir bölümünü çeken Karabey’in yeni filmi Sesime Gel (Were Dengê Min) de yakında izleyici karşısına çıkacak.