Azize Tan ile Ayvalık Uluslararası Film Festivali Üzerine Söyleşi: ‘Dayanışmanın Gücü’
Bu yılın Ocak ayında kurulan Seyir Derneği’nin düzenlediği Ayvalık Uluslararası Film Festivali, 16 Eylül’de gerçekleştirilen açılış töreniyle başladı. Festival direktörü Azize Tan’la bu zamanlarda festivalcilik, yerele dokunmak ve dayanışmanın gücü üzerine…
Söyleşi: Ekrem Buğra Büte
Ayvalık Uluslararası Film Festivali, 16 Eylül’de düzenlenen açılış töreniyle başladı. Ayvalık merkezli Seyir Derneği’nin girişimleriyle gerçekleştirilen festival, bir yandan Ayvalık’ta son yıllarda biriken festivalcilik enerjisini sürdürürken bir yandan da yeni solukların peşinde koşuyor. Uzun yıllar boyunca pek çok önemli festivalde görev alan Azize Tan’ın direktörlüğünü üstlendiği Ayvalık Uluslararası Film Festivali yarattığı heyecanla şimdiden sektörün önemli buluşma noktalarından biri hâline gelmiş durumda. Bu yeni başlayan festivali konuşmak üzere Azize Tan’la bir araya geldik ve Seyir Derneği’nin kurulmasından faaliyet alanlarına, Ayvalık’ın festivalciliğe getirmeyi umduğu yeni yaklaşımlardan bu yılki programdan detaylara pek çok konuya değindiğimiz bir söyleşi gerçekleştirdik.
Biraz Seyir Derneği’nden bahsederek başlayalım mı? Dernek nasıl ortaya çıktı, nasıl faaliyetler gerçekleştirmeyi planlıyor, amaçları neler…
Seyir Derneği’ni bu yılın Ocak ayında daha önce festivallerde çalışmış insanlar olarak kurduk. Aslında dernek yeni ama derneğin üyeleri festival yapma konusunda oldukça tecrübeli insanlar. Farklı farklı yerlerde, farklı farklı şehirlerde uzun zamandır festival yapma tecrübesine sahip bir ekip bir araya geldi ve bu derneği kurdu. Ayvalık merkezimiz, öncelikli amacımız da Uluslararası Ayvalık Film Festivali’ni hayata geçirmek. Ama onun dışında başta Ayvalık ve Ege Bölgesi olmak üzere Türkiye’nin farklı yerlerinde etkinlikler de yapmak istiyoruz. Bir de adı üstünde: Seyir Derneği. Seyretmeye dair, sanatın her dalına dair ilgimiz var. O yüzden ilerleyen zamanlarda sinemayla diğer sanat dallarını buluşturmak, belki diğer sanat dallarıyla ilgili bağımsız etkinlikler de yapmak hedeflerimiz arasında. Gençlere yönelik projelere önem veriyoruz. Mesela Ayvalık Film Festivali içerisinde bir ‘Genç Sinema’ programımız var. Türkiye’nin farklı bölgelerinden otuz genci burada ağırlıyoruz. Onlarla hem atölye çalışmaları düzenliyoruz hem de bizimle birlikte gönüllü çalışıyorlar. Bu yıl verdiğimiz yeni bir ödül genç bir sinemacıya yönelik olacak. Bunun dışında işbirliklerine önem veriyoruz. Kültür-sanat biraz zor bir alan Türkiye’de. Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada zor bir alan. O yüzden dayanışmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum ben. 24-25 Eylül’de festival bittikten sonra Diyarbakır’a gideceğiz. İki gün boyunca Ayvalık’tan 10 filmlik bir seçkiyi Diyarbakır’da göstereceğiz. Birtakım konuklar da götüreceğiz oraya, atölye çalışmaları da yapacağız. Bu şekilde de bu işbirliklerini sürdürmeyi ve ilerleyen zamanlarda belki farklı şehirlerde farklı işbirlikleri yapmayı, bizim gibi daha bağımsız sanat kurumları ve kolektifleriyle bir arada olmayı önemli buluyoruz. Dediğim gibi dayanışmanın gücüne inanıyoruz. Ana hedefimiz büyük şehirler değil; büyük şehirler dışında, kültür-sanatın ulaşımı daha zor olan yerlere gitmesi hedeflerimizden bir tanesi. Benim bu alanda uzun yıllara dayanan bir tecrübem var. Aynı şekilde derneği birlikte kurduğumuz ekip arkadaşlarımızın da öyle. O bakımdan bu tecrübeleri bir parça farklı yerlerde hayata geçirmek, farklı şekillerde fayda sağlamak istiyoruz diyebilirim.
Seyir Derneği yeni bir oluşum ama bir yandan da Ayvalık’ta festivalciliğe dair bir birikim de var son yıllarda oluşan. Genç, yerel oluşumlarla bir arada olmaya özen gösteren bir ekip de var. Festival ekibinden, nasıl çalıştığınızdan da bahsedelim isterim biraz. Özellikle siz dayanışma konusuna vurgu yapmışken.
Başta program danışmanlığımızı üstlenen Fatih Özgüven’i anmak isterim. Öte yandan az önce bahsettiğim, derneği de birlikte kurduğum ekip arkadaşlarımın çok büyük bir kısmı Ayvalık’ta yaşıyor zaten. Çiğdem Öztürk editörümüz, derneğin de başkan yardımcısı aynı zamanda. Biz hem festivalde çalışıyoruz hem de derneğin yönetimine dâhiliz. Ayvalık’ın güzel yanlarından biri, birlikte çalışabilecek nitelikli insan bulma konusunda şanslısınız burada. Ekibimizdeki pek çok isim Ayvalık’ta yaşıyor ya da burayla çok yakın bir ilişikleri var: festivalin koordinatörü, basının uzun zamandır çok yakından tanıdığı Merve Genç, grafik tasarımcımız Emel Işıtan, koordinatörlerimizden Cansu Uzun Gün, teknik direktörümüz Güngör Gün, konuk ağırlamadan Yunus Thurston ve Pınar Pala… Ekibimiz büyük ölçüde buralı. Ben de neredeyse yılın yarısını Ayvalık’ta geçiriyorum, gidiyorum geliyorum, bütün yazı burada geçiriyorum. Ayvalıklılar da bizi tanıdılar artık, iyi ilişkiler kurduk onlarla. Ne yapmaya çalıştığımızı biliyorlar, bizim nasıl insanlar olduğumuzu biliyorlar. Bir taraftan da etkinlik düzenlemek moda hâline geldi ya, herkes aklına ilk geleni yapıyor gibi. Biz biraz ondan farklı bir yerde duruyoruz. Öyle olduğunu, anlaşıldığını da umuyorum. Hakikaten biz biraz kamu bilinciyle çalışıyoruz. İyi bir şey yapalım, burada kalıcı bir şey olsun, sadece festivali yapıp kaçalım gidelim gibi bir bakış açımız yok. Yıl boyunca etkinlikler yapalım, burayı sinema anlamında bir merkeze dönüştürelim, farklı sanat dallarını bir araya getiren etkinlikler yaparken buradaki yerel oluşumlarla işbirliği yapalım istiyoruz. Mesela Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi (AIMA) ile ilişkilerimiz var. Onlar da burada bir klasik müzik festivali yapıyorlar. Kadınların güçlenmesine yönelik çalışan, çevre bilinci olan, geri dönüşüme ve ileri dönüşüme inanan Çöp(M)adam’la uzun zamandır çalışıyoruz. Onlar bizim festival çantalarımızı yapıyor ama bu sadece festival çantası değil, bir taraftan da çalışan kadınlar için, neredeyse 3-4 aylık Çöp(M)adam’ın dönmesini sağlayan bir kaynak oluyor.
Biz konuklar da bütün yıl boyunca kullanıyoruz aynı zamanda.
Evet çantalarımızın öyle bir hoşluğu ve güzelliği de var. Sadece festival çantası olmasının ötesinde bir anlam taşıyor gerçekten. Onun dışında festival dostlarımız var. Çoğu Ayvalıklı, buralı ve festivale destek oluyorlar. Onların sayesinde bu festivali yapabiliyoruz. Eksik olmasınlar, büyük katkı sağlıyorlar bize. Aynı şekilde Ayvalık Sanat Kültür Eğitim Vakfı’ndan (ASKEV) bahsedebilirim mesela. Onlar da ASKEV Sinema diye bir alt marka yarattılar bu sene, bize destek oluyorlar. Ayvalıkzade gibi, Zoho gibi Komili gibi, Kürşat gibi markalar arkamızda durup bize destek veriyorlar, çok önemli. Bizim web sitemizde ya da kataloğumuzda logosunu gördüğünüz herkesin katkısı çok ama çok önemli. Biraz imece usulü yapıyoruz her şeyi. Hakikaten herkesin çorbada bir parça tuzu var ve bu katkının en büyüğü de yerel yönetimlere ait. Ayvalık Belediyesi’nin ve Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nin büyük desteği ve katkısı olmadan bu festivali hayata geçirmemiz çok da mümkün olmaz. Öncelikle onların desteğini aldıktan sonra bu ismini zikrettiğim kişi ve kurumları bir araya getirdiğimiz zaman hep beraber Ayvalık’a has, Ayvalık’a özgü bir festival yapmaya çalışıyoruz. O yüzden de galiba hem programa hem içeriğe hem de buraya gelenlere buranın ruhu yansıyor. Bizim de amacımız, hedefimiz bu zaten.
İsterseniz biraz da programdan bahsedelim. Bu yıl neler bekliyor bizi?
Açılış filmimiz bu yıl Cannes’da En İyi Yönetmen ödülünü kazanan Park Chan-Wook’tan Ayrılma Kararı (Haeojil Gyeolsim). Benim de çok sevdiğim yönetmenlerden bir tanesi, gerçekten kendine has bir sineması var. Açılış için de hakikaten çok uygun bir seçim oldu bizim için. Park Chan-Wook’la açılıyoruz deyince hakikaten ilgi de çekti. Festival daha çok duyuldu, daha çok konuşuldu diyebilirim. Onun dışında bir uluslararası seçkimiz var, oldukça ilginç ve iyi filmlerden oluşuyor. Ustaların filmlerini görebiliyoruz burada: Jerzy Skolimowski’nin Eo (Hi-Han) filmi, çok açık bir şekilde Rastgele Balthazar’dan (Au Hasard Balthazar, 1966) ilhamını alan bir film. Mia Hansen-Løve Güzel Bir Sabah’la (Un beau matin) uluslararası seçki programımızda. Ruben Östlund’un Altın Palmiyeli filmi Triangle of Sadness’ı gösteremiyoruz, hiç kimse gösteremiyor. Vizyonu yakın zamanda olacağı için hiçbir festivalde gösterilmiyor, doğrudan vizyona girecek. Ancak neredeyse Östlund’un filmi kadar ilgi çeken İlgi Manyağı (Syk Pike) var, Norveç’ten bir film. Yine festival programında yer alıyor, uluslararası seçki bölümümüzde. Ayrıca David Cronenberg’in son filmini gösteriyoruz ve Cronenberg’in filminin başında da kısa film programımızdan Our Ark’ı (2021) göstereceğiz. İşlediği konular itibariyle birbirleriyle diyaloğa girmeye açık filmler olduğunu düşünüyoruz.
Evet, oldukça ilginç olacak bu iki filmi bir arada görmek.
Kesinlikle. Deniz Tortum zaten çok farklı türlerde filmler yapıyor. Bu yıl da İstanbul Film Festivali’nde En İyi Kısa Film ödülünü kazandı Our Ark. O ikisini bir arada görmek bence de ilginç bir bakış açısı verecek. Zaten festivalde yapmaya çalıştığımız da bir parça öyle bir şey. Daha farklı şeylere dikkat çekebilir miyiz, daha farklı eşleşmeler yapabilir miyiz onlara da bakıyoruz. Onun dışında Claire Denis’nin son filmi Öğle Güneşinde Yıldızlar (Stars at Noon) yine uluslararası seçki programımızda. Bence pandeminin sinemadaki yansımalarının nasıl olacağına dair bize çok iyi bir örnek veriyor. Bu yıl Berlin’in açılış filmi olan Peter von Kant da programımızda. Petra Von Kant’ın Acı Gözyaşları’yla (Die bitteren Tränen der Petra von Kant, 1972) birlikte gösteriyoruz onu da. İlham olduğu filmle birlikte arka arkaya seyretmek iyi bir fırsat olacak diye düşünüyorum. Ayrıca bir Leonard Cohen belgeselimiz var: Hallelujah: Leonard Cohen, Bir Yolculuk, Bir Şarkı (Hallelujah: Leonard Cohen, A Journey, A Song, 2021). Çok etkileyici. Leonard Cohen en sevdiğim ozanlardandır. Âdeta bir Cohen konserine gitmiş gibi olacak izleyiciler seyrettiği zaman.
İzleyiciler demişken, festivalin Ayvalık’ın yerli günlük hayatını da programın içine katan bir tavrı var gibi görünüyor. Ücretsiz gösterimler de olacak sanırım bu çerçevede.
Evet, açık havada ücretsiz gösterimlerimiz olacak, Eski Köylü Pazarı’nda. Çok tatlı, üstü açık, kendiliğinden bir sinema gibi dört tarafı çevrili bir meydan orası. Orada dört gece boyunca ücretsiz filmler göstereceğiz. Bunlardan bir tanesi de bu yıl Berlin Film Festivali’nde çok ses getiren, hem Seyirci Ödülü kazanan hem de Meltem Kaplan’a En İyi Kadın Oyuncu ödülünü getiren Rabiye Kurnaz George W. Bush’a Karşı (Rabiye Kurnaz gegen George W. Bush, 2021) filmi. Ayvalıklılar eski bahçe sineması, eski açık hava sineması alışkanlığını tekrar yaşasınlar istiyoruz, mahalleli bir araya gelsin. Akşam hırkalarını alsınlar, gitsinler orada güzel bir filmi ücretsiz bir şekilde seyretsinler. Böylece bütün Ayvalıklıları biz festivale bir şekilde dâhil etmiş olalım istiyoruz. Yine Eski Köylü Pazarı’nda 17 Eylül akşamında Vicdan’ı (2008) göstereceğiz Erden Kıral’ı anmak için. Nurgül Yeşilçay da gösterime katılacak. Erden Bey’in son döneminden bir filmi göstermek istedik, çok da acı bir kayıp oldu bence sinemamız açısından. Onu da Vicdan’la anmış olacağız. Ayrıca Cem Madra Ayvalıklı bir sinemacı biliyorsun, Ayvalıklı bir sanatçı. Onu da genç yaşta kaybettik. Onun anısına da John Cassavetes’in Yüzler’ini (Faces, 1968) göstereceğiz, onun en sevdiği filmlerden biri olarak. Bunlara ek olarak Cüneyt Arkın anısına Orhan Oğuz’un İki Başlı Dev (1990) ve Peter Brook anısına Yedi Gün… Yedi Gece filmlerini (Moderato Cantabile, 1960) yine ‘Anılarına’ bölümünde göstereceğiz programımız kapsamında. Jean-Luc Godard’ı kaybettik maalesef birkaç gün önce. Ondan bir film gösteremeyeceğiz çok az zaman kaldığı için festivale, onu da anmak isterim. Gerçekten 91 yaşında öldü ama hâlâ daha aklı, beyni, ruhu bu kadar genç, sonuna kadar avangart olmayı sürdürmüş bir sanatçı. Bence büyük bir kayıp bıraktı arkasında.
Çocuklarla ilgili de birçok bölüm göze çarpıyor programda.
‘Bu Dünyanın Çocukları’ diye bir bölümümüz var. İçinde yaşadığımız dünyada artık çocuk olmak da onların yaşadıkları da çok ağır şeyler hâline gelebiliyor. Onlarla ilgili filmleri bir araya topladığımız bir bölüm bu. Burada Hirokazu Koreeda’nın Bebek Servisi’ni (Broker) gösteriyoruz, bu yıl Cannes Film Festivali’ndeydi. Daha önce Arakçılar’la (Manbiki Kazoku, 2018) Cannes’da Altın Palmiye kazanmıştı. Zaten Koreeda’nın bütün filmleri çocuk temasına ve çocukların yaşadıklarına temas eden filmler oluyor. Bu yılın güzel filmlerinden İncir Ağaçlarının Altında (Under the Fig Trees) yine ‘Bu Dünyanın Çocukları’ bölümünde göstereceğimiz filmler arasında. Dardenne Kardeşler bu yıl Cannes’da 75. Yıl Özel Ödülü’nü kazandılar, Cannes’ın en müdavimi olan yönetmenler olarak. Onların Tori and Lokita’sı (Tori et Lokita) yine bu bölümde. Volkan Üce’nin yönettiği belgesel Her Şey Dâhil’i (2021) bu bölümde gösteriyoruz. Bir de Louis Garrel’in yönettiği Kurtarıcı (La croisade, 2021) var programda. Kurtarıcı yine Eski Köylü Pazarı meydanında ücretsiz olarak gösterilecek ve aynı zamanda o film çerçevesinde bir de 18 Eylül’de tekrar bir gösterim yapacağız ve drama eğitmeni Elif Özsoğuk çocuklar için bir atölye çalışması yapacak Sabancı Üniversitesi Yaratıcı Teknolojiler Atölyesi’nde. Çünkü bu film çocukların büyüklerden umudu kesip bir şekilde kendi imkânlarıyla gezegeni kurtarmaya karar vererek ortaya koydukları bir planı anlatıyor. Hakikaten hem iyi bir film hem de bu anlamda düşündürücü bir film, o yüzden çocuklarla bu film etrafında atölye yapmanın iyi olacağını düşündük.
Biliyorsunuz Cüneyt Cebenoyan anısına düzenliyoruz çocuk bölümümüzü. Cüneyt’in vefatı arkasından Cüneyt Cebenoyan Çocuk ve Sinema Buluşmaları adında bir oluşum hayata geçirildi. Cüneyt, küçük çocukların sinemayla buluşmasını çok önemsiyordu. Onlarla işbirliğimiz devam ediyor. Ayşegül Cebenoyan da Çok Uzakta filminden sonra yine çocuklar için 17 Eylül’de bir atölye çalışması gerçekleştirecek.
Peki programdan kişisel önerilerinizi de soralım mı? Keşif niteliği taşıyacak, “kaçırmayın” dediğiniz filmler var mı?
Bu yıl iyi ilk filmlerimiz var, iyi bir seçkimiz var ilk filmlerde. Ben Medusa Deluxe’ün Ayvalık’ta bir keşif olacağını düşünüyorum açıkçası. İngiltere’den bir ilk film, bir kuaförlük yarışmasında işlenen bir cinayet sonrası yaşananları anlatıyor. Thomas Hardiman’ın yönetmenliğini yaptığı bir film. Güneş Sonrası (Aftersun) yine ilk filmler bölümümüzde göstereceğimiz filmlerden bir tanesi. Bu yıl Cannes Film Festivali’nde Eleştirmenler Haftası’nda gösterilmişti ve çok ses getirdi, çok konuşulan filmlerden bir tanesi oldu. Ve film Muğla’da Fethiye’de çekilmiş. Geçmişte babasıyla birlikte Muğla’da “her şey dâhil” tatil mekânlarından birinde tatil yapan bir kızın o geçmişi hatırlamasını anlatıyor. Tabii Türkiye’den de çok geniş bir film seçkimiz var; uzun metrajlar, kısalar ve belgeseller… Ben bu seneki kısa filmlerimizi özellikle önermek istiyorum. Our Ark’tan az önce bahsettik ama onun dışında Belki Bir Gün Gideriz, Lekesiz, Rüzgâr İçinde, Susam, Stiletto ve Sıradan Bir Gün hakikaten sinemamızda yeni dönem genç yönetmenlerin ne kadar sağlam geldiğini gösteriyor. Çok ilginç kısa filmler. Bir de kısa filmin ne olduğunu gerçekten çok iyi anlamış, uzun metraja bir basamak gibi değil de kısa metrajın kendi içinde nasıl bir anlatım aracı olduğunu iyi anlamış yönetmenler tarafından çekilmiş filmler olduğunu düşünüyorum. Hepsinin de yönetmenleri gelecek, katılacak festivalde olacaklar. Tabii ki hem belgesel hem de kurmaca uzun metrajlarımız var programda Türkiye sinemasından. Pek çoğunun yönetmeni ve film ekipleri bizlerle birlikte olacak. Etraflarında çeşitli söyleşi ve paneller düzenleyeceğiz.
Evet, pek çok söyleşi de var programda.
Bizim için gerçekten film gösterimleri kadar bu konuşmalar, paneller, tartışmalar da büyük önem taşıyor. O yüzden biz kırmızı halılardan ziyade daha çok insanların kolayca bir araya gelebildikleri ortamlar yaratmaya çalışıyoruz ki filmleri seyredelim ve film aralarında da onların üzerine sohbet edelim. Filmler bize neler düşündürüyor, bizi nerelere götürüyor? Çünkü giderek bir araya gelebildiğimiz ve sosyalleştiğimiz ortamlar da azaldı ya pandemiden sonra özellikle, tekrar o alışkanlıklarımızı geri kazanmaya çalışıyoruz bir şekilde. Unuttuk, paslandık bu iki buçuk senede. İşte belki bu konuşmalar, sohbetler aracılığıyla da bunu tekrar biraz canlandırmayı umuyoruz. O yüzden festivalde insanların çok kolay bir araya gelebilecekleri ortamlar oluşturmaya çalışıyoruz. Sinemacılarla seyircilerin, Genç Sinema programına katılan öğrencilerin rahatlıkla bir araya gelebilecekleri, buluşabilecekleri, konuşabilecekleri ortamlar yaratmak bizim için festival açısından önemli bir şey. O bakımdan da programı, mekânları ona göre seçmeye çalışıyoruz. Neredeyse her şey yürüme mesafesinde. Bir filmden diğerine çıkılabilir, gidilebilir. Arada bir panel dinlenip tekrar gelinebilir. Bu şekilde ayarlamaya gayret ediyoruz.
Festivalde bir de ödül var: ‘Yeni Bir… Ödülü’.
Biz bir yarışma yapmıyoruz, bu çok bilinçli bir tercih. Çok fazla festival birbirine benzemeye başladı bir şekilde. Hâlbuki bence her festivalin, her düzenlenen festivalin kendine özgü bir kimliği, karakteri olmalı. Herkesin birbirine benzemesine, aynı şeyi yapmasına ve bu kadar çok yarışmanın düzenlenmesine bence gerek yok diye düşünüyorum. Ama öbür taraftan da bu yarışmaların önemsiz olduğunu asla iddia etmiyorum, sakın yanlış anlaşılmasın. Çünkü sinemacılığın da o görünürlüğe ihtiyacı var, o tanınmaya ihtiyacı var. Bir şekilde bu ödüller de o sinemacıları biraz daha göz önünde tutuyor. Bir yandan da bir destek, bir katkı sağlıyor. Onu da önemli buluyorum. O nedenle de bir festivalde bir yarışma yapmıyoruz ama bir ödül veriyoruz. Az önce de söylediğim gibi biz gençlere yönelik projeleri ve gençlerle yaptığımız şeylere önem verdiğimiz için bu ödülümüzün adı da ‘Yeni Bir…’. Sinema kariyerinin başındaki birini biraz göz önüne çıkarmak, biraz vurgulamak, biraz cesaretlendirmek için verdiğimiz bir ödül bu. Mey|Diageo da bize destek oluyor bu konuda, 40.000 TL’lik bir para ödülü bu. Son bir yıl içerisinde film çekmiş, uzun metraj kurmaca film çekmiş Türkiye’den herkesin dâhil olduğu bir süreç bu. Yani herhangi bir başvuru yapmasına gerek yok kimsenin, biz bütün o filmler içerisinden buluyoruz, bir değerlendirme yapıyoruz ve bir ön seçimden sonra jürimize sunuyoruz. Jürimiz de Ercan Kesal, ressam Levent Aygül, yapımcı Nadir Öperli, oyuncu Tülin Özen ve yönetmen Aslı Özge’den oluşuyor. İlk filmini yapmış bir sinemacıya bu ödül veriliyor ki kariyerinin başında bir umut olsun, ikincisini yapmak, devamını yapmak, sinema kariyerine devam etmek için bir cesaret olsun diye böyle bir ödül veriyoruz. Mey|Diageo’ya da teşekkür ediyoruz bu ödülümüze sponsor olduğu için. Kültür için Alan’ı da ayrıca anmak isterim. O da hem ‘Genç Sinema’ programımızın destekçisi hem de Diyarbakır’da yapacağımız gösterimlerle alakalı.
Son sözlerinizi alarak bitirelim isterseniz.
Bir şekilde hâlâ daha pandeminin etkileri devam ettiği için kapalı mekânları az tuttuk, açık havada amfi tiyatrodayız geceleri. Ama Vural Sineması’ndayız, günde beş seans Vural Sineması’nda gösterimlerimiz devam ediyor. Öğrencilerimize yönelik atölye çalışmaları yapacağımızı söyledim, onlar aynı zamanda festivalde gönüllü olacaklar. Kurgucular Birliği kuruldu daha yeni, onlar mesela festival kapsamında bir atölye yapacaklar öğrencilere yönelik. Buraya gelen sinemacılarda zaten öğrencilerle birlikte olmak, onlarla paylaşımda bulunmaktan çok hoşlanıyorlar. Çok önemsiyorlar bunu aynı zamanda. Biletlerimiz Biletix’te satılıyor. Tam biletlerimiz 50 TL, indirimli biletlerimiz hem öğrenciler hem 65 yaş üstü izleyicilerimiz için 30 TL. Makul fiyatlarımız var. Web sitemiz ayvalikff.org’da tüm bilgiler var zaten ama onun dışında kataloglarımız da Vural Sineması’nda satışta. Bizden bu kadar. Ayvalık’ta görüşmek üzere.
1988'de İstanbul'da doğdu. İstanbul ve Mimar Sinan üniversitelerinde sosyoloji eğitimi aldı. Çeşitli yayınevlerinde editörlük yaptı, sinema ve edebiyat üzerine yazılar yazdı. 2017 yılında yazmaya başladığı Altyazı’da editör ve yazı işleri müdürü olarak görev alıyor. SİYAD ve FIPRESCI üyesi.