Şu An Okunan
Dert Etme Sevgilim: Maketten İdealler

Dert Etme Sevgilim: Maketten İdealler

Olivia Wilde’ın ikinci uzun metrajı Dert Etme Sevgilim, başrollerinde Florence Pugh ve Harry Styles’ın yer aldığı distopik bir gerilim. Tanıdık bir formülü takip eden ve ciddiye alınmak uğruna tüm gizemlerini açığa vuran film, ne yazık ki potansiyelini gerçekleştiremiyor.

İçinde yer aldığı gerçeklikten şüphelenen kahramanları takip ettiğimiz hikâyelerin karşı koyması zor, organik bir albenisi var. Kahramanlarımızın dışarıdan bakıldığında kusursuz, güvenli ve rüyaları süslüyor gibi görünen hayatı, bu fazla mükemmelliğin verdiği firelerle sekteye uğrar. Kahramanlarımızın sırtında adım adım gerildiğimiz bu hikâyeler, oldukça işler bir formüle sahip. Bu formülün kurallarına göre ilerleyen bir anlatı, başta tasvir edilen dünyanın neye işaret ettiğine bağlı olarak içeriği değişen, politik bir metne kolayca sahip olabilir. Ancak belli ki bunu iyi bir senaryoyla sunabilmek hâlâ o kadar da kolay değil. Olivia Wilde’ın ikinci uzun metraj sinema filmi Dert Etme Sevgilim (Don’t Worry Darling, 2022) kendisini fikrinin büyüsüne kaptırmış bir hikâyeyi perdeye taşıyor. Rüya gibi bir hayat sunulmuş sakinleriyle “rüya gibi bir kasabada” yaşamlarını sürdüren genç çift Alice ve Jack’e odaklanıyoruz filmde. Alice ve Jack’in balayından henüz dönmüşlercesine bir heyecanla yaşadıkları bu evcilik oyunu, komşuları tarafından da gıptayla onaylandıkça bir şeylerin ters gitmesini içten içe isteyerek dikkat kesiliyoruz bu kusursuz eve.

1950’li yılların yüksek standartları içinde kendilerini bir şekilde kaymak tabakaya atabilmiş bir kesimin, aynı avluya bakan birbirinin tıpa tıp aynısı evlere doluştuğu küçük bir kasabada başlıyor hikâye. Dönemin en konforlu teknolojileriyle donatılmış bu evlerin içerisinde kusursuz kahvaltılarla uyanılıyor, herkesin dinlediği radyo programları takip ediliyor, aynı dans kursuna gidiliyor ve herkesin sevdiği akşam yemekleri hazırlanıyor. Farklı karakterlerden yoksun (ya da bu farklılıkları yitirmiş) bu mahallede her şeyin yolunda gitmek zorunda olduğunu hemen seziyoruz. Aksi bir senaryoda, bu mahalle sakinlerinin elindekilere asla sahip olamayacak onca insanı düşününce, bu rutinden sıkılma küstahlığı affedilemez bir lüks olurdu. Dert Etme Sevgilim, izleyiciye “kendi hayatını sorgulatma” aşamasını tam burada, pek de şaşırtıcı olmayan bir şekilde gerçekleştiriyor. Filmin seyirciye attığı ilk kanca, evrensel karşılık bulabilecek bir eşleşmeyle gerçekleşiyor: İnsanın kendi karakterinden birçok önemli parçayı feda ederek, yalnızca belli bir yaşam standardı uğruna her türlü karanlığa göz yumma güdüsü. Ancak film hikâyesini buraya dayandırmayıp hemen kancayı çekiyor ve bizi asıl odaklanmamız gereken kahramanlarına doğru çekiyor.

Motivasyon Söndüren Kolay Yollar

Alice ve Jack’in birbirlerini sevdiklerine şüphe yok. Dolayısıyla beklediğimiz ilk çatırdama genç âşıkların ilişkilerinden gelmiyor. Sistematik bir şekilde birbirini izleyen günler boyunca Jack ve diğer tüm evlerdeki erkekler aynı saatte lüks arabalarına atlayıp hepsinin çalıştığı Victory adlı şirkete işe gidiyorlar. Evlerin kapısında onları uğurlayan kadınlar ise sınırları belirli gündelik yaşamlarına dönüyorlar. Daha önce benzerlerini gördüğümüz, oldukça plastik bir estetikle tasvir edilmiş bu rutin, bir yerde sebepsiz şekilde kesintiye uğruyor. Olivia Wilde’ın ilk filmi Booksmart’ta (2019) da beraber çalıştığı senarist Katie Silberman, sakince ilerleyen bu gerilimi yetersiz bulmuş olacak ki fitili ateşlemek için kahramanımızın sonrasında kendini yerinde bulacağı bir “hâlihazırda kurbanı” devreye sokuyor. Böylece Alice’in, şüphelerinin peşinden giderse içine düşeceği durumun ve başına gelebileceklerin bir ön izlemesinden ibaret olan Margaret karakteri hikâyeye dahil oluyor. Bu andan itibaren film başta takındığı sakil havayı dağıtıp, genellikle ucuz prodüksiyonlu korku filmlerinin başvurduğu basit bir yola sapıyor. Sonrasındaysa Alice’e ve Alice’in şüphelerine odaklanıyor ve ardı ardına aydınlanmaya başlayan gizemleri takip ediyoruz.

Etrafında kendisine biz seyircilerden başka inanan kimsenin olmadığı bir kahramanın peşine düştüğü ispat yolculuğu, çoğunlukla belirli bir dinamik üzerinden son derece sürükleyici bir seyir deneyimi sunar. Burada Alice’le birlikte peşine düştüğümüz sır perdesi kademe kademe aralanırken, film ise bu dinamiği yavaş yavaş kaybediyor. Aslında bir noktaya kadar neredeyse Rosemary’nin Bebeği’ni (Rosemary’s Baby, 1968) anımsatan bir gerilimi seyircisine aktarmayı başarıyor. En yakınındakilerin bile içine dahil olduğu bir cemaatin varlığından şüphelenmek bizi izleyici koltuğunda Alice’in tek yaveri hâline getiriyor. Ancak Dert Etme Sevgilim, yine filmin başında yaptığına benzer bir şekilde bu duyguyla yetinmeyip kahramanını ve yaverlerini cevaplara sürüklüyor. Açıkçası çok basit bir şekilde tahmin edilebilir ve çok daha iyilerini yıllardır izlediğimiz bu hikâye iskeletinde bizi sonuna dek ayakta tutacak, gerecek ya da merak ettirecek her şeyi kendi elleriyle ortadan kaldırıyor film.

Ciddiye Alınma Gereksinimi

Kendini bile isteye baltalayan bir gerilim öyküsü kadar ziyan olmuşluk hissiyle dolduğum başka bir şey var mı emin değilim. Her ne kadar sonu herhangi bir derinlikten yoksun çiğ bir politik cümleye (ve şaşırmak için çaba sarf etmek gereken bir sürprize) varsa da en azından onu sonuna kadar yaşatabilmesi, anlatısını bu şekilde servis eden bir film için olmazsa olmaz niteliğinde. Öykünün, yarattığı albeniden bu kadar kolay vazgeçmesinin sebebiyse sanıyorum bir çeşit ciddiye alınma gereksinimi. Özellikle ütopik bir dünya içerisinde geçen öykülerin, düz bir korku-gerilim anlatısı dışında da “ciddiye alındıkları” geleneği takip ederek, çok da donanıma sahip olmadığı bir politik yorumlamaya kalkışıyor film. Endüstrileşmiş cemaatler, ürün olarak satılan hayatlar ve içinde yer almak için karakterlerin feda edildiği sınıflar üzerine söyleyecek çok da bir sözü olmayan; yalnızca içine düşülmüş bir tuzak olarak resmedebilen, sığ bir öykü. Durum böyle olunca istemsizce bir üst okumaya giderek, (ve filmin medyada yer alan tüm spekülasyonlarını tamamen dışarıda tutarak) Dert Etme Sevgilim’in belli bir kategori içinde değerlendirilmek ve otoriteler tarafından saygı görmek uğruna içinde barındırdığı tüm potansiyeli yok etmesinin, hikâyede belli bir yaşam standardı uğruna özel hayatlarından ve karakterlerinden vazgeçen kahramanlarından çok da farklı olmadığını düşünüyorum.


Dert Etme Sevgilim, 23 Eylül’den itibaren sinemalarda.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.