Şu An Okunan
Gecenin Kıyısı: Düşman Kardeşler, Kör Noktalar ve Kullanışlı Aptallar

Gecenin Kıyısı: Düşman Kardeşler, Kör Noktalar ve Kullanışlı Aptallar

Prömiyerini geçtiğimiz sene Venedik Film Festivali’nde yapan, ardından Adana Altın Koza ve Ankara Film Festivali’nden ödüllerle dönen Türker Süer imzalı Gecenin Kıyısı, tansiyonu yol boyunca yükselen sağlam bir siyasi gerilim filmi. İki kardeşin çatışmasını merkeze alan film, bunu Türkiye’nin keskin bir şekilde kutuplaşmış vaziyetini yansıtmanın aracına dönüştürüyor.

Şunu söylemek zorundayım ki bence Gecenin Kıyısı’nı (2024) izlemek için en doğru yol, filmin öyküsüne dair önceden hiçbir şey bilmemeniz. Tabii kuvvetle muhtemel, yakın tarihimizden hangi önemli olayları kendine fon seçtiği, çoktan karşınıza çıkmıştır. Çekici bir PR unsuru olduğunu inkâr edemem. Ancak yazılıp çizilenlerden şimdiye dek kendini koruyabilmiş olanlar, filmin aslında birer sürpriz, hikâyeye yeni katmanlar kazandıran birer viraj gibi adım adım açıkladığı bu detayları kendileri keşfetse çok daha iyi olur derim. Böyle birileri kaldıysa, bu yazıya devam etmeyi de sonraya saklayabilirler.

İlk kez geçtiğimiz sene Venedik Film Festivali kapsamında Orizzonti Extra bölümünde gösterilen, ardından Adana Altın Koza ve Ankara Film Festivali’nden ödüllerle dönen Türker Süer’in ilk uzun metraj filmi Gecenin Kıyısı şimdi vizyonda. İki kardeşin çatışmasını merkeze alan film, bunu Türkiye’nin keskin bir şekilde kutuplaşmış vaziyetini yansıtmanın aracına dönüştürüyor. Fakat belki öncelikli amacı ülkeyi anlatmak olmadığından (çünkü neticede yönetmeni Almanya’da doğup büyümüş ve kısmen yabancı bir göz) girizgâhı askerlik kurumu üzerinden yapıyor. 

Ahmet Rıfat Şungar’ın canlandırdığı Teğmen Sinan Yeşilyaprak, İstanbul’da üstlerinin karşısına çağrılıyor. Burada Sinan’a, Malatya’da askeri mahkeme karşısına çıkarılacak olan abisi Yüzbaşı Kenan Yeşilyaprak’a refakat görevi veriliyor. Kenan bir subaya saldırdıktan sonra ülkeden kaçmaya çalışırken yakalanmış. Sinan bu görevin kendisine verilmesini yadırgasa da itiraz şansı yok. “Askerlikte mantık aranmaz” denir ya, öyküyü başlatan bu ilk blok aynı zamanda askerlik kurumunun absürt ve akılla izah edilemez yapısına dair, hicve yakın duran mizahi bir tonu da hissettiriyor.

Sinan ile Kenan taban tabana zıt iki karakter. Sinan çok katı ve nizami bir asker. Emirlere karşı gelmeyi asla düşünmeyecek biri. Kenan ise isyankar bir tip. Sinan’a göre abisinin orduda daha fazla yükselememiş olmasının sebebi de bu. Kafasının dikine giden, otoriteyi umursamayan biri. Aslında ikisi de rahmetli bir paşanın oğulları. Fakat babalarıyla kurdukları ilişki de farklı. Sinan, babasını o kadar örnek almış ki, en doğrusunun bu olduğuna ve kendi yerinde babasının da aynı şekilde davranacağına inandığından, Balyoz ve Ergenekon soruşturmaları döneminde adamın aleyhine tanıklık bile etmiş, hapse girmesine sebep olmuş. Onu asla affetmemiş görünen Kenan ise Kürt kimliği kurum içinde de hep sorgulanmış annelerine karakter olarak daha yakın gibi. Sinan bile abisini ortalık karıştıran, itaatsiz, ayrılıkçı biri olarak görüyor. Halbuki babalarının mücadelesini, duruşunu sürdüren halef daha çok Kenan. Sinan’ın kör noktası bu. Hayatı kurallardan ve sistemden ibaret algıladığı için göremediği, yalın bir gerçek. Bu gerçek, filmin geçtiği tek bir gece boyunca Sinan için de görünür olacak.

İstanbul’daki girizgâhın ardından, bir yol sekansına geçiyoruz. Bu blok, Kenan ve başka bir askeri mahkumun, Sinan’ın aralarında en rütbeli olduğu birkaç askerlik ekiple Malatya’ya doğru yolculuğu etrafında şekilleniyor. Kardeşler arası çatışma ve tansiyon yükseliyor. Ta ki radyodan duyulan habere kadar. İşte filmin -keşke salona girmeden bilmeseniz dediğim- büyük dönüm noktası bu. Olayların 15 Temmuz 2016 gecesinde cereyan ettiğini ve ülke çapında bir darbe girişiminin başladığını biz de karakterlerle beraber öğreniyoruz.

O Gece

Ve bu her şeyi değiştiriyor. Malatya’daki askeri üssün, darbe girişiminde en karışık noktalardan biri olduğu bilgisini de alınca ve Kenan’ın bir benzinlik molası sırasında firar etme girişimi de eklenince, Sinan’ın rütbece altı olan askerlerden biri, yakınlardaki bir kışlaya sığınmalarını öneriyor. Yol bloğundan çıkıyoruz artık. Kışlada Kenan’ın hücrede tutulduğu, Sinan’ın ne olup bittiğini anlamaya çalıştığı, İstanbul’daki üstlerine ulaşamadığı ve gitgide, aslında burada duraklamalarının tesadüf olmadığını, ipleri tutan başka bir aklın devrede olduğunu anladığı, basbayağı bir siyasi gerilim bloğu. Kışlaya sığınmalarını öneren askerin, aslında Sinan’ı da yolculuğun başından beri gözetim altında tuttuğunu, Kenan kadar Sinan’ın da namlunun ucunda olduğunu anladığımız bir perde.

Tek bir binanın içinde, zaman zaman gerçekle gerçeküstünün birbirine karıştığı, evet, daha 15 Temmuz meselesine odaklı, bu yüzden de daha kalın hatlarla şekillenmiş bir kısım bu. Artık o girizgâhtaki mizahi tona yer yok filmde, farklı bir alanda top koşturduğumuz net. Fakat filmi ilk anından itibaren taşıyan ve gitgide tırmanan gerilim duygusu, bambaşka bir film izliyoruz hissine geçit vermiyor. Tansiyonu yol boyunca yükselen ve kışlada artık bir kreşendoya ulaşan, sağlam bir siyasi gerilim filmi Gecenin Kıyısı.

Bağımsız sinema üslubuyla ana akımın kalıplarını birleştiren bir “crossover” (kesişim) başarısı aynı zamanda film. Ana akım öykü anlatıcılığının gereği olarak, filmi başlatan ve gözümüz olan Sinan’ın dönüşüm sürecini de ustaca işliyor. Sinan başından beri, sadece filmin değil, askeri kariyerinin, hattâ belki hayatının başından beri nasıl bir “kullanışlı aptal” olduğunu idrak ediyor. Katı bir asker olmayı ve emirleri sorgulamamayı babasından öğrenmiş. Fakat muktedir değişip ordu içindeki eski zihniyeti tasfiye için harekete geçtiğinde, babasını suçlu gösteren uydurma delilleri, sahte bir CD’yi bile sorgulamamış. Kenan’la aralarındaki temel fark bu. Sinan, kendisine dikte edilen, emir telakki ettiği hiçbir şeyi sorgulamamayı askerliğin birinci şartı kabul etmiş. Abisini Malatya’ya götürmesi bile bunlardan biri. Kenan’ın tıpkı babaları gibi irticai yapılanmaya karşı direndiğini, kendisinin de abisiyle aynı zihniyette olup olmadığının bu yolculukla test edildiğini, kısacası tarafının anlaşılmaya çalışıldığını, çok geç olana dek idrak edemeyişi bundan.

İdrak ettiği noktada film son perdesine geçiyor zaten. Sinan’ın abisini de kurtarıp kaçma teşebbüsü. Bu kaçış bloğunda, 16 Temmuz sabahının gergin ortamında, küçük bir Anadolu kentinin otogarında, aslında karakterlerimizin yolculuğu tamamlanmış oluyor. Film artık ülkeye, darbe girişimine ve bizi bekleyen yeni döneme dair bir şeyler söylemeye çalışıyor. Devletin kendilerine söylediği her şeye inanan, üzerinde üniforma olan herkese hain gözüyle bakan bir halkla ve linç refleksleriyle yüzleştiriyor karakterlerini. Sinan ve Kenan’ın sivil kıyafete geçmesi bile dikkat çekmelerini engelleyemiyor. Kullanışlı aptal rolü, Sinan’ın gözleri önünde el değiştiriyor adeta. Kimsenin meramını anlatabilmesinin bile mümkün olmadığı bir kaosla sonlanıyor film. Hâl-i pür melâlimiz de diyebiliriz.

Gecenin Kıyısı güçlü oyunculukları, teknik becerisi, hiç düşmeyen tansiyonuyla sağlam bir film. Ülkedeki kutuplaşmayı, iki kardeşin çatışması üzerinden, belki dışardan gözünü biraz fazla hissettirerek ama seyirci dostu, ana akım sinema kalıpları içinde başarıyla anlatıyor. En nihayetinde o dışardan bakış, resmi ideolojiye bağlı kalmayan bir 15 Temmuz filmi olabilmesini de sağlıyor. Böyle ters köşelerle ve bizi de cevapları çözme sürecine müdahil eden sorular üzerine kurulmuş, dinamik bir anlatının seyircide karşılığının yüksek olacağını tahmin ediyorum.


Gecenin Kıyısı, 14 Mart’tan itibaren vizyonda.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.