Şu An Okunan
Narın Rengi: Parajanov Müzesinden İmgeler

Narın Rengi: Parajanov Müzesinden İmgeler

Narın Rengi

Ermeni ozan Artin Sayadyan’ın hayat hikâyesinden yola çıkan Narın Rengi, nesnelerin dile geldiği canlı bir tabloyu andırıyor. Görsel şiirlerin yaratıcısı Sergey Parajanov hangi ozanı anlatırsa anlatsın bir yandan hep kendi türküsünü çığırıyor.


Bu yazı, Altyazı’nın Mart 2015 tarihli 148. sayısında yayımlanmıştır.


Sergey Parajanov’un can yoldaşı ve en az onun kadar özgün bir sinemacı olan Mikhail Vartanov, Narın Rengi’nin (Sayat Nova, 1969) çekim sürecini de anlatan Parajanov: The Last Spring’de (1992) şöyle anlatıyor onu: “Sette her şey onun elinden geçmeliydi. Etraftaki her nesneye elini sürmeli, onlara şekil vermeliydi. (…) Film çekmek için senaryoya ya da mizansen eskizlerine gerek duymaz, bir ipe boncuk dizer gibi tutku duyduğu şeyleri yan yana getirir, onların renklerini seçerdi.”

Nesneler ve renklerle ilişkisini vurgulamadan Parajanov’un sinemasını anlamak olmaz. Geleneksel anlamda bir yönetmenden ziyade, her biri kendi başına sergilenebilecek kadar güzel nesneleri, kumaşları, rengârenk set tasarımlarını ve kostümleri lirik bir görsel şiirin etrafında bir araya getirmeye kendini adamış bir sanatçı Parajanov. Tüm ayrıntılarıyla kendi tasarladığı bu nesneleri ve renkleri birbiriyle konuşturmayı bir şekilde başarıyor. Onun kadrajı hem bir tuval hem bir tiyatro sahnesi. Kamerası var mı yok mu hissetmiyorsunuz bile. Kimi zaman, canlı tabloları (tableau vivant) andıran karelerin içinde bir hareket ya da renk değişimi beliriyor; bazense mizansen durağanlaşıyor, yerini imgeye, bir şiir dizesinin görsel karşılığı gibi duran tuhaf yan yanalıklara bırakıyor.

Narın Rengi

Parajanov’a dair neredeyse tüm yazılarda dendiği gibi, onun sineması şiirsele sinemada ne kadar yaklaşılabilirse o kadar yaklaşıyor. Anlatıdan çok imge üzerine düşen, imgeleri sezgisel bir şekilde ipe dizen, tek bir imgeyi görselleştirmek için özgün düzlemler yaratan biri o. Narın Rengi’nin ya da orijinal adıyla Sayat Nova’nın (Türkülerin Efendisi) Ermeni ozan Artin Sayadyan’ın yaşamöyküsü olması, Kafkasların bu büyük şairinden ödünç alınan mısralarla yolunu araması da bu imgeselliğin sebepleri arasında. Artık kült hâline gelmiş bu filmden bugün bahsedildiğinde Artin Sayadyan’ın adının pek geçmemesinde, tüm o imgelerin Parajanov’a atfedilmesinde ise bir keramet var elbette. Parajanov’un imge ve mizansenlerin kendi içinde çarpışmasıyla ilerleyen bu lirik filmi, Artin Sayadyan’ın yaşamını anlatan, bir Ermeni ozanının bölük pörçük görüntüler eşliğindeki şiirsel varoluşu daha çok. Artin’in yaşamının Parajanov tarafından hayal edilmiş hâlini izlediğimizi seziyoruz. Vartanov da, Parajanov: The Last Spring’de, benzer bir şey sezmişçesine konuşuyor: “Onun yaptığı, kendi çocukluk sanrılarını Sayat Nova’nın yaşamına aktarmaktı. Çocukluğun gizemli ruh hâlini, korku ve kaygılarını anlatıyor Narın Rengi.” O gizemli ruhu alıp Doğu efsanelerinden de Batı’nın tragedya geleneğinden de izler taşıyan hareketli minyatürlerin içinde türlü hâllere sokuyor film. Bir noktada Kafkasların büyük ozanı Artin Sayadyan’ı unutur gibi oluyoruz. Parajanov’un esrarengiz düş âleminde masallara yaraşır bir garip yolculuğa çıktığımızın farkındayız.

Aynı coğrafyada yaşamış bir başka folklorik figürü anlattığı Âşık Garip’te (Ashik Kerib, 1988) bizi yine benzer bir imgelemin içine bırakınca daha iyi anlıyoruz: Parajanov, hangi ozanı anlatırsa anlatsın iş dönüp dolaşıp kendi zihnindeki şiire geliyor. Nihayetinde kendi türkülerini çığırıyor o. Kendi alacalı zihnini yansıtıyor perdeye. Hem Narın Rengi’nde hem de Âşık Garip’te Fars minyatür geleneğini hatırlatan mizansenlerin içinde katman katman çarşaflar, halılar, tüyler, esrarengiz şapkalar, kaftanlar, kan kırmızısı ile bembeyaz kumaşın kontrastları hiç bitmemecesine sıralanıyor.

Beyazla Kırmızı

Parajanov’u, kelimelerinin yarattığı ezgi ve söyleyiş güzelliğine fazlasıyla düşkün bir şaire benzetmek, kumaşlara, koreografilere, desenlere olan tutkusunun bazen her şeyin önüne geçtiğini söyleyerek onu eleştirmek mümkün elbette. Ne var ki, onun nesnelere olan bu ölçüsüz hayranlığının, onun sinemasını benzersiz ve tarifsiz yapan şeyin bizzat kendisi olduğunu da unutmamak lazım. Düşsel diyarının içini Ermeni, Gürcü, Azeri folkloruyla, Doğu ve Batı kültürlerinden ödünç alınan çok farklı etkileşimlerin bir harmanıyla dolduran Parajanov’un yapıtlarını içi boş, parlak birer fetiş nesnesine indirgemek büyük haksızlık olur. Ona olsa olsa, yanlış zamanda doğmuş bir estet denebilir. Tiflis’te Ermeni bir ailenin çocuğu olarak doğan Parajanov Sovyet sinema ekolünün içinde yetişse de, onun estetiğe düşkün sinemasının yıldızı Sovyet rejimiyle hiç barışmamıştır. Rejimin sanat için biçtiği ideolojik misyonla ters düştüğü için yıllarını esaret altında geçirdiği gibi, uzun bir dönem film çekmesine izin verilmez. Parajanov bu dönemde, yaratıcı pratiğini nesnelere aktarır, onları kurgulayarak enstalasyonlar, kolajlar yaratır. “Kolaj filmin sıkıştırılmış hâlidir” (1) der. 

Narın Rengi

Erivan’a yolu sinema nedeniyle düşen herkesin ilk duraklarından olan Sergey Parajanov Müzesi, Parajanov’un sinemayla uğraştığı yıllarda, esaret altında olduğu dönemde ve de sonrasında ürettiği işleri sergileyerek onun imgelerini bir müzenin çeperleri içinde cisimleştiriyor. Müzedeki çizimlerin, kostümlerin, özel tasarım şapkaların ve daha bir dolu tarifi zor nesnenin yarattığı dünya, Parajanov’un filmlerindeki düşsel manzaraların uzantısı gibi işleyebiliyor pekâlâ. Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’yle bir romanı müzeleştirerek nesneleri ve karakterleri ölümsüzleştirme fikrinin, bir yönetmenin tüm filmografisine genişletilmiş hali bir bakıma.

Parajanov’un düşsel diyarları Kafkasların yankılarını taşıyıp Ermenice, Gürcüce, Azerice şiirlerle ses buluyor, yeri gelince Hıristiyan tasvir geleneğini ve ikonaları, yeri gelince de Doğu efsanelerini anıştırıyor. Kafkasları aşıp daha pek çok diyara hitap edebilecek insani hâlleri, her diyara sirayet eden coşkunlukları, aşkı, özlemi, ölümü anlatıyor bir şekilde Parajanov. Zaman-mekândan kopukmuş gibi duran, bağlamsız bir art alanın üstüne nakşedilmiş imgeler atıveriyor ortaya bazen. Bembeyaz çarşafın üzerine narın kan kırmızısı yayılıyor… Parajanov’un nar taneciklerini dünyanın dört bir yanına dağılmak zorunda kalan Ermeni halkını temsil eden alegorik parçacıklar olarak okuyabilir miyiz? Beyazla kırmızının arasında tuhaf bir ilişki kuran bir nar bu. O ilişkinin içine bir dolu şey sığdırmak mümkünmüş gibi hissetseniz de bir tanesini seçip adlandıramazsınız. Her teşebbüsünüzde daha da çaresiz hissedersiniz. Yalnızca bir nar da diyemeyeceğiniz, basit bir alegoriye de sabitleyemeyeceğiniz bir imge. Bir şairin her daim ulaşmaya çalıştığı mertebenin ta kendisi belki de.


NOT

(1) Sergey Parajanov, <parajanovmuseum.am>.


Narın Rengi, MUBI Türkiye’de izlenebiliyor. MUBI’nin Altyazı okurlarına özel kampanyasıyla 30 gün boyunca MUBI’ye ücretsiz erişim sağlayabilirsiniz.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.