Şu An Okunan
Soğuk Büfe: Dünya Böyle Bir Yer Mi?

Soğuk Büfe: Dünya Böyle Bir Yer Mi?

Soğuk Büfe

Bertrand Blier’nin erkekliğe dair alaycı gözlemlerle dolu eşsiz parodisi Soğuk Büfe, görünürde olağandışı bir dünyada geçmez. Buna rağmen karakterlerin her davranışı, sarf ettikleri her replik tamamen absürdün alanındadır.


Bu yazı, Altyazı’nın Eylül 2020 tarihli 199. sayısında yayımlanmıştır.


Gece geç vakit metro istasyonunda sizin haricinizde bir tek kişi varsa ve bu kişi sizden tedirgin olduğunu açıkça belli ediyorsa, ısrarla ona yanaşıp sohbet açmaya çalışmazsınız, değil mi? Hele hele lafı, gece vakti karşınıza çıkabilecek seri katillere getirmezsiniz herhâlde… Daha sonra paltonuzun cebinden bir bıçak çıkartıp, “ne kolaydır adamı böyle deşmek” diye savurmazsınız. Bıçağı adamın eline tutuşturmazsınız. Daha sonra aynı adamı karnından bıçaklanmış hâlde metro çıkışında görünce, bu adam da size “bari cebimdeki parayı sen al” demez herhâlde. Öyle değil mi? “Bıçağın da bende kalmasın, şimdi üstünde parmak izin vardır, başın belaya girer, çek al karnımdan” hiç demez. Ve o da nesi? Siz o bıçağı gerçekten almazsınız herhâlde! Yok daha neler! Sonra evinize dönüp eşinize bu olanları anlattığınızda, aklı başında bir kadının yapacağı şey, bıçağı alıp bulaşık makinesine atmak mıdır? Hiç sanmam. Binanıza yeni taşınan komşuya hoşgeldin ziyaretine gidip, adamın polis olduğunu öğrenince, kalkıp ona “metroda bir cinayete şahit oldum, kendimden şüpheleniyorum!” der misiniz? Bile bile lades. Hadi siz dediniz, polis bu cinayet şüphesinin hiç üstüne gitmeden, sizi kolunuzdan tutup “rahatsız etme beni” diye kapı dışarı eder mi? Peki, adamın teki kapınıza gelip “Karınızı öldürdüm!” dese, onu sakince içeri davet edip aç olup olmadığını sorar mısınız? Sonra polis komşunuz bir şişe şarapla geldiğinde, “Bu da karımın katili” diye tanıştırır mısınız? Katil bu karşılaşmadan dolayı rahatlar, polis de adamı dostça karşılayıp elini sıkar mı? Dünya böyle bir yer mi?

Soğuk Büfe

Ters Köşeler

Fakat filmler gerçek dünya değildir. Kurmacanın ana kurallarından biridir bu. Ve Bertrand Blier’nin filmlerinde yukarıdaki soruların tümünün cevabı “evet” olabilir. Çünkü beklentiler onun hikâyelerinde sürekli tersyüz edilir, özellikle de Soğuk Büfe’de (Buffet Froid, 1979). Katil olup olmadığını bilemeyen eli bıçaklı bir adam… Bir ölüm ânına hiç şahit olmamış çünkü olay yerine hep sonradan intikal etmiş bir polis müfettişi… Bir kadın gördüğünde içinde kabaran öldürme arzusuna engel olamayan bir seri katil… Bu üç adamın bir araya gelmesi ve beraber bir yola çıkmaları zaten beklenmediktir; üstüne tek bir diyalog bile öngörülebilir şekilde ilerlemez. Komedi de buradan çıkar zaten. En basit sahnenin içinde bile, karakterler beklemediğiniz şekilde davranır veya cevaplar verirler. Görünürde olağandışı bir dünyada geçmez Soğuk Büfe ama tam da bu ters köşeler sebebiyle absürdün alanındadır.

Bertrand Blier 1974’te aktörleri Gérard Depardieu ve Patrick Dewaere’e de ün kazandıran Les Valseuses’le (1974) çok daha doğrudan ve punk bir yerden, yaralı erkeklik hâllerine ve kadın-erkek ilişkilerine dair provokatif komedi anlayışıyla dikkat çekmişti. Daha sonra Fransa’ya Oscar kazandıran Mendillerinizi Hazırlayın (Préparez vos Mouchoirs, 1978) veya 80’lerde çektiği Gece Kıyafeti (Tenue de Soirée, 1986) de tam aynı çizgide yürüyen ama yönetmenin olgunlaşmasını da takip edebildiğimiz işlerdi. Bunların tam arasında kalan Soğuk Büfe ise benzer ilişki dinamikleri üzerinden yürümüyor, tamamen absürtten besleniyordu.

Soğuk Büfe’yi Blier’nin filmografisine bağlayan ana unsur, yine erkekliğe dair alaycı gözlemleri. Fakat bu kez perspektifini çağdaş yaşam üzerinden kuruyor yönetmen. Çok şık tasarlanmış bir metro istasyonunda açılıyor film. Daha sonra ana karakterimizin yaşadığı, modern ve yüksek apartman dairesine giriyoruz. Bugün çekilse muadili tam da rezidanslar olan bir gerçeklik anlatıyor yani. Bilmemkaçıncı katında artık oturduğunuz yerden trafik sesini işitemediğiniz, içeride silahlar patlasa sokakta kimsenin ruhunun duymayacağı, dairelerin hemen hepsinin aslında boş olduğu, bu yaşam biçiminin insan ilişkilerine de aşılamaz mesafeler olarak yansıdığı bir dünya.

Soğuk Büfe

İnsanları Delirten Şehir

Filmin karakterleri huzursuzluklarının, mutsuzluklarının, sapkınlıklarının sorumlusu olarak hep büyük şehri ve onun yeni düzenini görüyorlar. Sırf ölürken çıkardıkları sesler ona kuşları anımsattığı için, güya huzur bulmak uğruna kadınları boğarak öldüren bir adam, “Bu beton, bu binalar, bu ruhsuz şehir bizi delirtiyor!” diye isyan ediyor bir noktada. Ve sonunda üç ana karakterimiz birlikte doğaya kaçıyorlar. Ormanların ve çayırların arasında küçük, tatlı bir kulübede özlemini duydukları iç dinginliğini arıyorlar. Ancak doğaya ulaştıklarında, orada yaşamak da aynı derecede huzursuz ediyor hepsini. Kuşların sesinden rahatsız oluyor ama sesleri kesilince de tekinsiz bir şüphe duyuyorlar. Sıkıntının kaynağı içlerinde çünkü. Modernitede belki. Kişiyi yalnızlaşmaya iten yeni dünya düzeninde. Bu yolun huzura tek çıkışı ölümden mi geçiyor sahiden?Şirazesi kaymış insanların saçma varoluşlarına acımasızca güldürüyor bizi Bertrand Blier. Fakat her kara komedide olduğu gibi, bu ekstrem örnekler üzerinden aslında kendi ağlanacak hâlimize güldürüyor. Günümüzde bile sinemaya esin kaynağı olan, mesela bizden bir örnekle, Kıvanç Sezer’in Küçük Şeyler’ine (2019) bile öncül görebileceğimiz, spesifik bir döneme ait ama aynı anda bütünüyle zamansız, mekânsız bir insanlık parodisi Soğuk Büfe.


Soğuk Büfe, MUBI Türkiye’de izlenebiliyor. MUBI’nin Altyazı okurlarına özel kampanyasıyla 30 gün boyunca MUBI’ye ücretsiz erişim sağlayabilirsiniz.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.