Şu An Okunan
Cannes Günlükleri 2023 #4: Yönetmenlerin On Beş Günü Seçkisi

Cannes Günlükleri 2023 #4: Yönetmenlerin On Beş Günü Seçkisi

76. Cannes Film Festivali’nde sona yaklaşılırken festivale paralel olarak gerçekleştirilen Yönetmenlerin On Beş Günü’nde de gösterimler sona erdi. Dünyanın dört bir yanından yapımlara yer verilen seçkideki filmlere göz atıyoruz. 

Yıllar önce 60’ların yönetmen sinemasına bir saygı duruşu olarak ortaya çıkan ve 1969’dan itibaren Cannes Film Festivali’nin bir parçası olan Yönetmenlerin On Beş Günü (Fransızca özgün ismiyle Quinzaine, İngilizce çevirisiyle Directors’ Fortnight) her yıl olduğu gibi bu yıl da keşfedilmeyi bekleyen filmlere yer açmak için kapısını aralıyor. Her yıl Cannes’ın ana yarışması dışında gerçekleşen ek gösterimler ana yarışma kadar dikkat çekmiyor olsa da festival merkezine beş dakikalık bir mesafede, sinefillerin keyif alacağı bir alanda, sanat sinemasının izini sürmek için Yönetmenlerin On Beş Günü seçkisini takip etmek mümkün.

Yönetmenlerin On Beş Günü, Pakistan’dan Gürcistan’a, Kamerun’dan Rusya’ya çok geniş bir coğrafyayı kapsayan seçkisiyle öne çıktı bu yıl. Bu çeşitlilik Cannes gibi bir festivalde yer alması zor olabilecek birçok filmi görünür kılıyor. Seçkiyi baştan sona düşündüğünüzde çok keskin bir ortak nokta bulmak zor. Birbirinden çok farklı dünyalarda gezinen bu filmleri bir araya getiren ortaklık ise aynı seçkide benzer bir seyirciyle buluşuyor olmaları. Böylelikle özgün söylemler üreten cesur yapımlar Cannes gibi büyük bir pazar içerisinde kendi seyircisini bulmuş oluyor.

In Flames

Zarrar Kahn’ın yönettiği Pakistan yapımı In Flames genç bir kadının araba kullanmasının erkek egemen dünyada verdiği rahatsızlıkla açılıp, kadının yeniden ve yeniden bu erkek egemen düzen karşısında ne bir miras ne bir flört hakkı olduğunu anımsatıyor. İlk yarısı gerçekçi bir biçimde ilerlerken ikinci yarısında korku filmlerinden ödünç aldığı kodlarla ilerleyen film, kadınlar için korkutucu olan bu atmosferi ölüler ve hayaletlerle birlikte biraz fazla vurgulamaya başladığında etkisini yitiriyor. Gerçek ile halüsinasyonlar arasında gidip gelen algısına eklediği ‘hayaletler’ ile anlatının hizasını değiştirse de yönetmenin kadın karakterleri güçlü kılarak feminist bir bakış açısıyla yaklaştığı In Flames kayda değer bir yapım.

Bertrand Mandico’nun yönettiği Conann sinematografik olarak iyi kurgulanmış bir tasarım gibi duruyor başta. Barbarlığın alt metinlerini ortaya çıkarmaya çalışırken merkeze aldığı Conann karakteri, onun yıllara yayılan değişimi ve her döneminde ayrı bir şiddet biçiminin parçası olduğu gerçeğini mitolojik referanslarla süslüyor. Fantastik bir dünyada geçiyor gibi görünse de çağdaş sanat ya da pirüpak görünen beyaz Avrupalı’nın o kadar da suçsuz olmadığını vurguluyor ince ince. Bunu bir dert anlatma kaygısıyla değil tam tersine gittikçe şiddeti artan bir düzlemde yapıyor. İçine girmesi zor bir film Conann ama katmanlarını açtığınızda derinliğini açık ediyor.

Blackbird Blackbird Blackberry

Elene Naveriani’nin ikinci uzun metrajı olan Gürcistan yapımı Blackbird Blackbird Blackberry ise evlenmeye direnmiş yalnız bir kadının ölümle yüz yüze gelmesiyle açılıyor. Hayatını en baştan düşünen Etero her şeyi değiştiremese de yapamadıklarıyla ve cinselliğiyle yeniden var olmaya başlıyor. Ana karakteri sevdiğinizde filmi sevmemek mümkün değil zira Etero de oldukça sevilesi bir karakter, üstelik yönetmen karakterini özellikle sevdirmeye çalışmadan başarıyor bunu. Gürcistan taşrasında, bizim taşraya tıkanmış hikâyelerimizden çok daha başka bir dünyayı anlatıyor yönetmen. Varoluş sorunları bitmek bilmeyen erkek karakterler yerine bir kadının sıkışmış hayatını nasıl da yavaş yavaş genişlettiğini gösteriyor.

Ilya Povolotsky’nin yönettiği Rusya yapımı Blazh (Grace) bir minibüste yaşayan baba ile ergenlikten genç kadınlığa doğru geçmekte olan kızı üzerine kurulu. Minibüs hareket etsin ya da etmesin, orada bir sıkışmışlık var. Kız hayatından mutlu değil, baba başka bir hayatı vaat edemiyor. Belli belirsiz bir öfke birikiyor yavaşça ve bu çok güçlü bir sinema duygusuna bürünüyor. Doğanın geniş görünen alanları baba ile kızın daralmış yaşamının zıtlığı, anların ve mizansenlerin yoğunluğu hepsi filmin duygusunu tamamlıyor. Grace az diyalogla çok şey anlatan, yoğun, derin ve güçlü bir seyirlik. Derinden yukarıya doğru yavaş yavaş çıkan ve seyirciyi de içine alan bu atmosfer pür bir sinema duygusunu anımsatıyor seyirciye. Tarkovski etkileri barındırsa da kendi yolunu açan muazzam bir film Grace, ilham verici genç bir yönetmenin de habercisi aynı zamanda.

Creatura

İspanyol yönetmen Elena Martin Gimeno’nun ikinci uzun metrajı Creatura ise bir kadının erkek arkadaşıyla kuramadığı cinsel ilişkisinin köküne inerken bebeklik, ilkgençlik ve baba ile kurulan ilişkiden alıyor referanslarını ve tüm bunlardan cesur anlar yaratmayı başarıyor. Barselona yakınlarında bir sahil kasabasında geçmişe dönerek bugününü inşa etmeye çalışan Mila’ya odaklanan Creatura, solgun geçmişten taze bir gelecek yaratmaya çalışan bir kadının içe bakışını ve sıkıştığı alanlardan özgürleşmesini temel alıyor.

Kamerun asıllı Rosine Mfetgo Bakam’ın yönettiği Mambar Pierrette ise çocuklarını tek başına büyütmek zorunda olan terzi Pierrette’nin belgesel ile kurmaca arasında gidip gelen öyküsünü anlatıyor. Evi, atölyesi ve müşterileri arasında gidip gelen Pierrette’nin gündelik hayatı sade ve gerçekçi bir bakış açısıyla örülürken, melodramatik bir anlatının peşinden gitmiyor.

Claude Schmitz’in yönettiği L’auter Laurens ise Belçikalı ve Amerikalı olma arasında kalmış bir film gibi. İkizi öldükten sonra onun kızı ve üvey annesiyle başbaşa kalan bir adam üzerinden bir suç hikâyesi anlatmaya çalışsa da, kara mizah ve melodram arasında gidip gelen yapısıyla kafası karışık gibi görünüyor. Bir Avrupa filmi olmaya çalışırken zaman zaman Amerikan kara komedisine de dönüşen filmin dokusu yerini bulamayınca hikâyesi de sarkıyor. 

Riddle of Fire

Seçkinin sürpriz ve tatlı filmi ise bu ay Cahiers du cinéma’ya da kapak olan Riddle of Fire. 90’lara özgü nostaljik bir çocuk çete hikâyesi anlatan film aynı zamanda masalsı bir dokuya sahip. Büyüme sancısına odaklanmak yerine bir yumurta bulmak için yola çıkan üç çocuğun ormana sürüklenen, oradan da beklenmedik bir maceraya dönüşen hikâyesini anlatan bir film de diyebiliriz. Film boyunca gülümsemenizi durdurmak mümkün değil âdeta; renkleri, hissi ve hikâyesiyle çarpıcı bir yapım Riddle of Fire.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.