Jonas Mekas: Bir Göz Kırpımı Kadar Güzellik
Sırf Amerika’nın değil, kişisel yolculuğunun dört mevsiminin de kaydını tutan, avangard sinemanın en önemli figürlerinden Jonas Mekas’ın sanatına hızlı bir bakış.
Bu yazı Altyazı’nın 151. sayısında yayımlanmıştır.
Jonas Mekas’ın eline Bolex 16mm kamera alıp videolar üretmeye başlamasıyla birlikte hareketli imajların tarihinde nelerin değiştiğini saymakla bitiremeyiz herhalde. Altmış yıla yayılan bir birikimden söz ediyoruz. Görüntülerin diline evrilmiş günlüklerden, rüzgârın ritmiyle dile gelen hafıza parçacıklarından, yürürken etrafa atılan kesik kesik bakışların bıraktığı izlenimlerden dev bir miras bırakıyor Mekas’ın kamerası. Kendi yaşam yolculuğunu binlerce kilometrelik bir film makarasının üzerine yazmış sanki Mekas. O makaranın üzerinde, neyin yazılmaya değer, neyin değersiz/sıkıcı/banal olduğu ayrımını silip atmış. Tam da bu yüzden, hiçbir zaman Hollywood gibi endüstrilerin hazmedemeyeceği bir çekirdeğe sahip onun yan yana dizdiği görüntüler. Yalnızca geleneksel anlatıdan ve dramatik yapıdan kaçmakla anlatılmaz Mekas’ın avangard sineması; kadraja alınabilecek öğeler hiyerarşisini sekteye uğratmakla, estetik kodları sürekli yeni baştan yazmayla ilintili bir tavır onunki. Hem de alabildiğine teklifsizce, kendiliğinden, zahmetsiz…
Her söyleşisinde, neyin sanat addedilip neyin addedilmediğini umursamadığını vurguluyor Mekas. Elime kamerayı alıp çekiyorum işte, bu kadar basit diyor. Sanki hafıza departmanının montaj odasında atlamalı kurguyu seven manik bir kurgucunun eline düşmüşüz gibi hissettiren videolarında kaotik bir düzen var. Tesadüfi olma, izlenimci olma tanımlamaları doğru evet, ama onun çalışmalarına gelişigüzel demek olmaz. Her bir çalışmanın, kendi içinde, tekrarlanamaz, taklit edilemez bir ahengi var. Etrafını dikkatle gözlemleyen Mekas’ın zihnine girmişiz, o zihinden kopuk ama uyumlu parçalar bir projeksiyon perdesine düşüyormuş, biz de kısa bir süreliğine bu optik mucizeye tanık oluyormuşuz gibi bir durum var. Bu ahenkli görüntü ve ses dizgileri, hem alabildiğine sıradan hem şiirsel, hem hızlı hem de aheste olabiliyor. Tarifi güç bir kimyası var Mekas’ın video gözünün, kurgu ritminin.
Avangard Sinema Sahnesi
Avangard sinema denen olgunun mimarlarından (deneysel sinema derseniz kızıyor, bir şey denediğimiz yok diyor) Mekas’ın önemini anlamak için sırf videolarındaki özgün üsluptan bahsetmek yeterli değil elbette. Mekas, ürettiği görüntüler kadar, etrafındakileriyle paylaştıklarıyla ve sinema mecrası üzerine yazıp çizdikleriyle de efsaneleşmiş bir isim. Çevresiyle birlikte üretirken hem onları hem de kendini yükselten biri Mekas. Onun çalışmalarına hızlıca bir göz atsanız bile, videolarındaki enerjinin büyük bir kısmını, etrafındaki zihinlerin canlılığına borçlu olduğunu görürsünüz. Maya Deren, Stan Brakhage, Gregory Markopoulos, Kenneth Anger gibi avangard sinemacılardan, Andy Warhol ve George Maciunas gibi avangard sanatçılardan, Beat Kuşağı’ndan, 50’lerden 70’lere New York sanat çevresini sürekli canlı kılan o muhteşem enerjiden sonuna kadar besleniyor. Video üretmenin, kendisi için, arkadaşlarıyla bir şey paylaşmak, onlara kendini ifade etmek kadar basit bir eylem olduğunu söylüyor Mekas.1 Gerçekten de arkadaşlarını sık sık kayda alıyor, onların sıradan hallerinden bir görüntü ve ses kümesi yaratıyor. Hiçbir özelliği yokmuş gibi duran anlar, onun garip kurgu ritmi ve ses kuşağı sayesinde samimi bir anekdota, iki kişi arasındaki sahici bir iletişime dönüşebiliyor. John Lennon ve Yoko Ono’yu yataklarında, The Velvet Underground’u bir ev partisinde çalarken, Harmony Korine’i dans ederken portrelediği videolara bakın. Büyük ihtimalle üzerinizde derin bir iz bırakmayacaklar, hafif bir esinti gibi, ama garip bir estetik hazla usulca size değip geçecekler.
Litvanya’dan New York’a
Mekas’ın Litvanya’da başlayan yaşam yolculuğu, 2. Dünya Savaşı sonrasında sürgünler ve çalışma kamplarıyla kesintiye uğruyor. Şiir yazmaya, onu Litvanya edebiyatının sayılı isimlerinden biri kılan metinlerini üretmeye Avrupa’da geçirdiği bu yıllarda başlıyor.2 Reminiscences of a Journey to Lithuania (1972) gibi filmlerinde, bu geçmişin izlerine, hatırlamanın türlü hallerine rastlansa da, hiçbir zaman koyu bir karanlığa dalmıyor onun görüntüleri. Bir tür bilgelik, bir tür görmüş geçirmişlikten gelen hafiflik var görüntülerinin çekirdeğinde. Çalışma kampından kurtulup kendini New York’ta bulduğunda, burada karşılaştığı zihinsel canlılık ve aktif sanat ortamının onu âdeta sarhoş ettiğinden bahsediyor Mekas.3 New York onun hayatını tümüyle değiştiriyor. Sinemayla ilgilenmeye New York’ta karar veriyor. Kardeşi Adolfas’la birlikte kurdukları Film Culture dergisiyle, Yeni Amerikan Sineması adı verilen akımın da sözcüsü haline geliyor. O güne kadarki film pratiği ve film eleştirisiyle tüm köprüleri atıp, “yaşayan, hareket halindeki bir sinema” arayışını da böylece başlatıyor.4 Film Culture için yazıp çizen pek çok insan aynı zamanda Amerikan sinemasının yeraltının da sesi oluyor. Bağımsız filmlerin gösterimlerine ev sahipliği yapan Film-Makers’ Cinematheque’i ve bu projenin büyüyüp olgunlaşmasıyla hayata geçen, bugün avangard sinemanın kalesi olan Anthology Film Archives’ı kuran da yine Mekas oluyor. Onun avangard sinemacılar için neden bir tür tanrı konumunda olduğuna dair başka açıklamaya gerek var mı?
Artık herkesin kendi hayatının bir tür görüntülü günlüğünü tutabildiği bir çağda, herkesin kafasına GoPro takıp gördüğü her şeyi “kendi perspektifinden” kaydedip paylaşabildiği bir ortamda, Mekas’ın dakikalarca çektiği uzun yürüyüşlerini izlemenin önemi nereden geliyor? Mekas’ın hayatının çok büyük bir kısmını kapsayan ve tam 320 dakika süren As I Was Moving Ahead Occasionally I Saw Brief Glimpses of Beauty’deki (2000) bitmek bilmeyen yolculuğu eşsiz kılan ne? Elbette, yukarıda bahsettiğimiz, avangard sinemanın tarihiyle iç içe geçmiş dergilerin, sinemateklerin, arşivlerin bunda payı var. Yine de, Mekas’ın elinden çıkmış bir görüntü-ses dizgisinin, en sıradan nesneleri tasvir ederken bile, Youtube’un engin video denizinin içinde ayrışabilmesinde başka bir keramet var. Sıradan olanın, spontane olanın, tesadüfi olanın estetikten bağımsız olmadığını hatırlatan özel bir dokunuş bu, en kestirme tabiriyle.
Notlar
1 Sean O’Hagan, “Jonas Mekas: the man who inspired Andy Warhol to make films,” The Guardian, 1 Aralık 2012, erişim 15 Mayıs 2015, < goo.gl/Qp0D1l>.
2 St. Gostautas, “Jonas Mekas: A Portrait of a Poet and a Film-Maker,” Lituanus 12/1, 1966, erişim 17 Mayıs 2015, <goo.gl/Om75en>.
3 O’Hagan, “Jonas Mekas.”
4 St. Gostautas, “Jonas Mekas.”
1984’te İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi’nde Psikoloji ve Kültürel Araştırmalar eğitimi gördü. 2008 yılından bu yana başta Altyazı olmak üzere pek çok mecrada sinema yazıları yazmaktadır.