Şu An Okunan
Nil Kural ile Uçan Süpürge Üzerine Söyleşi: ‘Daha Fazlası, Daha Azı Değil’

Nil Kural ile Uçan Süpürge Üzerine Söyleşi: ‘Daha Fazlası, Daha Azı Değil’

Nil Kural

Bu yıl 26. kez düzenlenen Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, kadın sinemacıların imzasını taşıyan 64 filmi seyirciyle buluşturuyor. Festivalin direktörü Nil Kural’la seçki üzerinde bir gezintiye çıkıyoruz.

Söyleşi: Ekrem Buğra Büte

İlk kez 1998 yılında düzenlenen ve Türkiye’nin ilk kadın filmleri festivali olma niteliğini üstlenen Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, 25 yılı aşkın bir süredir dünyanın farklı bölgelerinden kadın sinemacıların imza attığı filmleri Ankara seyircisiyle buluşturuyor. Kadın emeğini görünür kılmayı hedefleyen ve kadınların sinemadaki üretimlerini bir araya getiren festivalin bu yılki programı da epey yoğun. 31 Mayıs – 7 Haziran tarihleri arasında 64 filmi izleyiciye sunacak festival aynı zamanda söyleşi ve panellere de ev sahipliği yapacak. 
Sinema yazarı ve gazeteci kimlikleriyle de tanıdığımız Nil Kural, geçtiğimiz yıldan beri festivalin direktörlüğünü üstleniyor ve tüm film programını hazırlıyor. Festival başlarken kendisiyle bir araya geldik ve program üzerinde hızlı bir tura çıktık; kaçırılmaması gerekenleri, keşif potansiyeli taşıyan filmleri ve kişisel favorilerini konuştuk. 
Festivalin afişlerini bu yıl Kibele Yarman hazırladı.

Uçan Süpürge’yle yolunuz geçen yıl kesişti aslında. Geçtiğimiz yıldan beri festivalin direktörlüğünü üstleniyorsunuz. O süreçten bahsederek başlayalım mı?

Evet, geçen yıl benim ilk yılımdı. Festivalin de 25. yılı olduğu için çok önemli bir tarihti, artık çeyrek asırlık bir festival Uçan Süpürge. Azize Tan’ın başlattığı daha kreatif bir program kurma mantalitesini devam ettirdiğimiz bir yıl oldu. Hem keşifler hem de önemli festivallerin ödüllerine uzanmış birçok film gördük. Sinemadaki fırsat eşitsizliği #MeToo hareketinden beri sıklıkla tartışılıyor ve en önemli festivallerin bir kısmı -bence isteksiz olsalar da- artık vitrinlerinde kadın sinemacılara daha sık yer vermeye başladı. Tabii çok ideal bir tablo olduğunu söylemek mümkün değil ama belki de on yıl öncesine kıyasla kadınların daha görünür olduğu seçkiler, yarışmalar görüyoruz. Ayrıca kadın sinemacıların büyük ödüllere uzandığı, üst üste çok fazla festival gördük. Dolayısıyla geçen yıl da böyle çok önemli ödüller kazanmış filmlerimiz vardı, bu yıl da var. 

Ama bir yandan Uçan Süpürge’nin şöyle bir durumu da var: O yılki kadın sinemacıların yaptığı üretimi belli temalar altında sınıflandıran bir festival. Ve bir tema, bir eğilim öne çıktığında yeni bir bölüm adı olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla festivalin programı, bir araya getirdiği filmleri aslında şu şekilde de görmemizi sağlıyor: Bu yıl kadın sinemacılardan çıkan nitelikli örnekler hangi temalar etrafında birleşiyor? Bu da aslında her yıl sürprizli bir süreç. Mesela geçen yıl çok fazla büyüme öyküsü gördük ama bu yıl o kadar çok büyüme öyküsü görmüyoruz gibi. Ama festivalin hep tekrarlayan temalarından, bölüm adlarından da aslında şunu görüyoruz: Bazı konularla kadın sinemacılar sıklıkla uğraşmayı sürdürüyor. Mesela ‘Olay Yeri Aile’ bölümü her yıl dört beş tane birbirinden ilginç filmin olduğu, aileyle ilgili sorular soran bir bölüm. Demek ki kadın sinemacılar aile konusuyla çok sıklıkla uğraşıyor gibi bir durumu da gösteriyor festival programı. 

Geçen yıl izleyicinin ilgisi çok yüksekti festivale, biz çok memnun kaldık açıkçası festivalin Ankara izleyicisiyle kurduğu bağdan. Buradan Ankara izleyicisine de hayranlığımı belirtmek isterim. Sadece salonlarda filmlere ilgi göstermekle kalmadı Ankara izleyicisi, özellikle soru-cevap bölümlerinde sorulan nitelikli sorularla da, festivale konuk olan yönetmenlerle de bence çok güzel bir diyalog oluştu. Dolayısıyla festivali Ankara’da yapmak bir şans Ankara izleyicisi nedeniyle.

Tilbe Saran
Tilbe Saran

Ankara izleyicisi her zaman bu kaliteye sahip gerçekten, katılıyorum. Bu yılın programından bahsetmeye başlayalım mı biraz? Her yıl olduğu gibi ödüllerle başlayacak sanırım yine festival. 

Tilbe Saran, Onur Ödülü’nü alıyor bu sene, kendisini anlatmaya gerek yok sanırım. Neslinin en önemli oyuncularından ve tiyatronun, seslendirmenin yanı sıra sinemadaki güçlü varlığını da bildiğimiz bir isim. Bu yılki Genç Cadı Ödülü’nü ise Öyküsu Özyürek alıyor. Cehennem Yok, Tüm Şeytanlar Burada’daki (2022) performansını görerek karar verdiğimiz bir ödül oldu, çok da içimize sindi. Zaten Genç Cadı Ödülü’nün amacı da kariyerinin başındaki genç kadın oyunculara cesaret vermek. Umarım onu da önümüzdeki yıllarda çok daha sık göreceğiz; çok parlayacağını düşündüğümüz bir oyuncu. 

Bilge Olgaç Başarı Ödülü ise bu yıl üç kişiye veriliyor. Selda Taşkın son yılların en dikkat çeken kurgucularından biri. Geçen yıl Çilingir Sofrası’ndan (2022) Ela ile Hilmi ve Ali’ye (2022) kurguladığı birçok filmi gördük. Uçan Süpürge, Bilge Olgaç Başarı Ödülü’nde kameranın arkasındaki, görüntü yönetmeni, kurgu gibi teknik alanlarda çalışan kadınlara ödül vermeye özellikle dikkat eden bir festival. Dolayısıyla bu yıl ödülü Selda’ya verecek olmaktan çok mutluyuz. Ödülü kazanan bir başka isim olan Asiye Dinçsoy da çok özel bir oyuncu. Sinemada, özellikle sanat sinemasında canlandırdığı karakterlerle izleyiciyle özel bir ilişki kurmuş olduğunu düşünüyoruz. 

Bilge Olgaç Başarı Ödülü’nü alacak bir başka isim olan Belmin Söylemez’in ise özel bir yeri var bu ödül açısından. Bilge Olgaç’ın asistanlığını yapmış bir isim Belmin Söylemez ve bununla ilgili, çektiği film de dâhil olmak üzere bir retrospektif programıyla bu yıl festivalde yer alıyor. ‘Şehirde Kainatı Aramak’ adını verdiğimiz retrospektifte Belmin Söylemez’in 2000 başlarından itibaren çektiği birçok kısa ve orta metrajı göstereceğiz. Yeni filmi Ayna Ayna (2022) da programda yer alıyor ayrıca. Bu bizi çok heyecanlandıran bir retrospektif program. Belmin Söylemez’i belki şimdiki nesil ağırlıklı olarak Şimdiki Zaman (2012) ve Ayna Ayna’yla biliyor ama 2000 ortalarında çektiği kısa ve orta metrajlar bence Türkiye’de çekilmiş en yaratıcı, en özgün işler arasında. Dolayısıyla Belmin Söylemez filmografisini yeni bir nesille, perdede izleyebilecek olmak… Bu bizi çok heyecanlandıran bir bölüm bu yıl. 

Ayna Ayna
Ayna Ayna

Uçan Süpürge’nin bu yıl da bir teması var elbette. Temaya nasıl karar verdiniz? 

Tema bu yıl ‘Daha Fazlası, Daha Azı Değil’. Bu biraz program oluşurken aklımıza gelen bir şeydi. Çünkü programa ilk aldığımız filmlerden biri Annie Ernaux’nun oğluyla birlikte yönettiği Super-8 Yılları’ydı (Les années Super-8, 2022). Bir tane de Elfriede Jelinek belgeseli aldık aynı şekilde. Bu iki Nobel ödüllü yazar programda yer aldı, sonra da ödüllü filmler gelmeye başladı. San Sebastian’ı kazanan Dünyanın Kralları (The Kings of the World, 2022), Venedik’i kazanan Hayatın Tüm Acıları ve Güzellikleri (All the Beauty and the Bloodshed, 2022)… Ve aslında buradaki ortaklığı, yani kadınların bu alanlardaki başarılarını görünce daha fazlasını istememiz ve talep etmemiz gerektiğine dair konuşurken ortaya çıktı tema. Sinemada kadın yönetmenler daha fazla üretirken, onları yarışmalarda, ödüllerde daha fazla görmek istiyoruz. Edebiyat da dâhil buna. İki Nobelli kadın yazarın belgeselleri var sonuçta bu yıl programda. Tabii ki Türkiye’nin durumuyla da ilgili tema. Yani biz bu temayı aylar öncesinden belirlerken durum yine iyi değildi ama şu birkaç hafta önce kurulan meclis kurulmamıştı. Türkiye’de her zaman çok temel bir hak arayışı tekrar tekrar kadınların karşısına çıkıyor ve çok basit hakların tekrar alınıp alınmayacağını tartışır buluyoruz kendimizi. Yani böyle bir tekrarın içine düşmüşken, kadın hareketi sürekli bastırılmaya çalışılırken, bu hak taleplerini ‘Daha Fazlası, Daha Azı Değil’ diyerek vurgulamak istedik. Dolayısıyla tema hem festival programına, hem sinemadaki kadınların durumuna, hem de genel hak arayışına dair bir anlam taşıyor.

Düet
Düet

Uçan Süpürge’de yalnızca bir bölümde, FIPRESCI Ödülü veriliyor festival sonrasında. O bölümden bahsedelim mi biraz? 

Evet, ‘Her Biri Ayrı Renk’, FIPRESCI jürisinin değerlendirdiği bir bölüm. Biraz daha farklı anlatım yolları deneyen filmlerin bir araya geldiği bir yarışma oluşturmaya gayret ediyoruz burada. Türkiye’den Düet (2022) var, çok beğendiğimiz bir belgesel, dolayısıyla hemen yarışmada yer aldı. Güneş Tutulması (The Eclipse, 2022) Sırbistan’dan çıkan bir film ve iç savaş sırasında bir ailenin arşivine uzanarak uzun yıllar sonra tekrar o döneme bakan bir film. Bir aile hikâyesini ele alıyor. El kamerası videolarıyla yapılmış ilginç ve etkileyici bir belgesel. Aslında ona benzeyen bir tane daha, çok kişisel bir konudan yola çıkıp toplumdaki önemli olaylara bakan bir belgeselimiz daha var. O da Ölü Bir Arkadaşı Kurtarmak (How to Save a Dead Friend, 2022). Bu da yine aynı şekilde kişisel arşiv üzerinden, Putin Rusya’sının toplumun daha kırılgan bireyleri üzerindeki etkisini anlatan bir film. Bu iki film birbirleriyle biraz konuşuyorlar aslında diye düşünüyoruz.

Yavaş (Slow) adlı filmimiz Sundance ödülüyle geldi, İstanbul Film Festivali’nde de gösterildi. Bu da çok sık karşımıza çıkmayan türden bir ilişki filmi. İlişkideki iki kişiden birinin aseksüel olduğunu açıklaması ve bunun sevgi ilişkisine etkisi üzerine bir film. Özellikle kamera ve film stoku kullanımıyla ilginç bir dokusu olan bir film, anlattığı ilişkiye de uyan ilginç bir mahremiyet tablosu çiziyor. Bir de Denizanasının Yüzü’nü (The Face of the Jellyfish, 2022) söyleyeyim. Denizanasının Yüzü de bizim bu yıl Berlin’den aldığımız filmlerden birisi. Kadının birinin bir sabah kalktığında yüzünü tamamen fiziksel olarak değişmiş bulması üzerinden kimlik meselesine bakan bir film. Yaratıcı bir sinema dili var, çok fazla sinema dili ve teknikleri arasında gidip gelen bir film. Çok önemli bir meseleyi ele almasına rağmen bunu hafiflikle ve eğlenceli bir şekilde de işleyen bir film. Dolayısıyla yine programda izleyiciyle buluşturmaktan büyük mutluluk duyacağımız bir film.

Başka hangi bölümler var bu yıl programda?

Pembesiz Mavisiz’ bizim LGBTİ+ filmlere yer verdiğimiz bir bölüm. Geçen yıl da vardı, bu yıl da var. Festivalde hemen her yıl gerçekleştirilen bir bölüm. Bu yıl bir trans kadın yönetmenin, genç bir trans kadının ailesiyle deneyimini ele aldığı bir filmimiz var Kanada’dan, Dün Gece Söylediğin Bir Şey (Something You Said Last Night, 2022). Bunun dışında Berlin’den bu sene ödül kazanmış, çok konuşulan 20.000 Arı Türü  (20,000 Species of Bee) bu bölümde. Bir de dünyanın başka bir köşesinden, Fas’tan Mavi Kaftan (Blue Caftan, 2022) aynı şekilde Pembesiz Mavisiz’ bölümünde gösteriliyor. 

Festivalin bir başka bölümü de ‘Ayak Basılmamış Yollar’. Bu da kadın yönetmenlerin başka kadınlara dair portrelerinden oluşan bir bölüm aslında. Super-8 Yılları’nda bir otoportre var ama Elfriede Jelinek – Dili Esaretinden Kurtarmak (Elfriede Jelinek – Language Unleashed, 2022) belgeseli, Bella (2022) adlı bir dans belgeseli, Margarethe von Trotta’nın Ingeborg Bachmann – Çölün Kalbine Yolculuk (Ingeborg Bachmann – Journey Into The Desert) ve Hayatın Tüm Acıları ve Güzellikleri (All the Beauty and the Bloodshed, 2022) bu bölümde yer alıyor. Bu bölüm bana şunu düşündürüyor: Kadın sinemacılar örnek aldıkları veya paylaşmak istedikleri, alanlarında öncü olan kadınların portre filmlerini çekiyorlar. Bunda bir yol arama fikri olduğunu düşünüyorum, bölümün adı biraz da o yüzden böyle. Genelde sinemada erkeklere dair biyografilere çok alışık olduğumuz için ve kadın alanında öncü olan farklı işlere imza atmış kadınlara dair çok film karşımıza çıkmadığı için bence kadın sinemacılar, kendi ideallerini veya bakılması gereken portreleri sinemaya aktarıyorlar diye düşünüyorum. Çünkü çok yoğun gördüğümüz bir eğilim, o yüzden de iki yıldır böyle bir bölüm var. 

Müzik

‘Olay Yeri Aile’, başta da söylediğim gibi aile üzerine filmlerden oluşuyor. Bir yandan bölümün içindeki filmler aslında aileyle uğraşma konusunun kadın sinemacıları ne kadar çeşitli düşüncelere ittiğinin de göstergesi. Çünkü aslında buradaki hiçbir film birbirine benzemiyor. Mesela Angela Schanelec’in Müzik’i (Music) de bu bölümde. O tamamen Oedipus hikâyesine modern ve sanatsal bir yorum getirerek konuya bakarken Rebecca Zlotowski’nin çektiği Başkalarının Çocukları (Other People’s Children, 2022) çok daha akıcı, çok daha hayatın içinden ilerleyen bir film. Dolayısıyla sinema dilleri çok farklı ama hepsi aile üzerine düşünme fırsatları sunuyor buradaki filmlerin. 

Bu yıl yeni bir bölümümüz var bir de: ‘Oyunbozanlar’, system crashers İngilizcede. Bu bir tek tema üzerinden değil; dil açısından, sinema dili açısından veya konusunu işlemedeki cüretkârlık açısından da pek kalıplara sığmayan filmleri alan bir bölüm. Sight and Sound’un listesine seçildikten sonra herkesin bir kez daha konuştuğu Jeanne Dielman (Jeanne Dielman, 23, quai du commerce, 1080 Bruxelles, 1975) da bu bölümde. Gerçekten 40 yıldır oyunbozan bir film bu. Listede de gördüğümüz gibi hâlâ gidecek bir yolu var. Sıradaki Kız (Next Sohee, 2022) mesela, o da kalıplara karşı koyan bir film. Çok kişisel bir yerden, Güney Kore’den bir politik sinema örneği aslında. Kişisel bir hikâyeden yola çıkıyor gibi görünüyor ama sonra politik eleştirisini en tepeye kadar taşıyan bir ikinci yarısı var. Bir film bitiyor, başka bir film başlıyor ve çok iyi bildiğimiz bir kişisel hikâye üzerinden sistemin en tepeye kadar nasıl yozlaştığını her aktörüyle gösteriyor. Bu bakımdan çok ilginç bir yapıya sahip bir film olduğunu düşünüyorum. 

Trenque Lauquen

Bu bölümde Türkiye’de prömiyerini yapmaktan çok mutluluk duyduğum bir film var: Trenque Lauquen (2022). Bu film 260 dakikalık bir Arjantin filmi. Bir kadının kaybolması üzerinden giden çok oyunbaz bir film olduğunu düşünüyorum. Ve gerçekten bir Georges Perec anlatısının sinemadaki bir örneğine benziyor. Gerçekten benim son yıllarda izlediğim hiçbir şeye benzemeyen, çok cesur bir anlatıma sahip bir film. Ankaralı sinefillerin büyük keşiflerinden biri olabilir festivaldeki. Bu bölümdeki yine hiç tanıtıma ihtiyacı olmayan bir başka film de Saint Omer (2022). Ben onun da çok oyunbozan bir film olduğunu düşünüyorum yapısıyla ve kolonyalizme dair, ırkçılığa dair söyledikleriyle. Dolayısıyla bu da bizim çok sevdiğimiz bir bölüm oldu. Türkiye’den de bir film var bu bölümde: Somnur Vardar’ın çektiği kentsel dönüşüm ve işçilere bakan belgesel Boşlukta (2022). Bu filmin de yapısıyla, konusunu ele almasıyla, mesafesiyle ve düşündürdükleriyle ‘Oyunbozanlar’a çok yakışan bir film olduğunu düşünüyorum. 

‘İranlı Kadınlar Konuşuyor’ bölümü de kişisel olarak en çok merak ettiğim bölümler arasında açıkçası.

Evet, ‘İranlı Kadınlar Konuşuyor’ Sinematek/Sinema Evi’yle ortak oluşturduğumuz bir seçki oldu. Hepsi belgesellerden oluşan bir seçki bu. Mania Akbari festivalin de Sinematek’in de konuğu olacak Haziran ayı içerisisnde. Ne Cüretle Bunu İstersin?’i (How Dare You Have Such a Rubbish Wish, 2022) bu bölümde. Bu, İran sinema tarihinde kadın bedenine nasıl bakıldığına dair kliplerden oluşan yapıda bir film. Bir arşiv çalışması var. Akbari’nin konuyla ilgili kendi görüşleri de filmin içerisinde var. Benim çok ilgimi çeken Akbari’nin İran’ın devrim öncesi ve sonrası tarihinden, özellikle devrim öncesinden seçtiği görüntülerin ve oradaki kadın bedeninin gösterilme ve objeleştirme hâlinin Türkiye’deki izleyiciye çok tanıdık geleceğini düşünüyorum. Yeşilçam dönemini çok hatırlayacaklar ve ben çok şaşırdım izlerken bu kadar benzemesine, gerçekten çok benziyor. 

Onun dışında Sessiz Çoğunluk Konuşuyor (The Silent Majority Speaks, 2010), Yeşil Hareket’in sokaktaki izlerine bakan epey sert bir film. Bir süre yönetmenin ismi saklanarak dağıtımdaydı, artık yönetmenin ismiyle, Bani Khoshnoudi olarak geçebiliyor. Sonuçta bir kısa seansı da var bölümde gösterilen. Bu filmler aslında İran’da bir buçuk yıldır yaşanan isyanın geçmişine, arka planına, kadınla ilgili pek çok konuya derinlemesine bakıyorlar. Bence birbirlerini tamamlıyorlar ve çok ciddi bir fikir veriyorlar.  Çatlaklar nerede çıktı, kaç nesildir var, anneden kıza nasıl geçti, büyükanneden kıza (yönetmene) nasıl geçti? Çoğu çok kişisel hikâyeler. Sessiz Çoğunluk Konuşuyor’daki yönetmen unutmaya ve sessizliğe karşı kayıt altına almanın öneminden bahsediyor. Ben bu cümlenin bütün bölümü kapsadığını düşünüyorum. Gerçekten oradaki kadınların yüzyıllardır süren hikâyesini kayıt altına alan ve unutmamızı önleyen filmler diyebilirim bunlara. 

Gösterimler dışında nasıl etkinlikler takip edebileceğiz festivalde? 

Kadın Kamera ekibi Türkiye sinema sektöründeki kadınların durumu üzerine araştırma yapan akademik bir grup. Onların bir paneli olacak festival kapsamında, 6 Haziran’da, saat 19:00’da. Onların Türkiye sinema sektöründeki araştırmasını Uçan Süpürge’de dinlemenin çok yararlı olacağını düşünüyorum. Çünkü Avrupa’da, Amerika’da çok sıklıkla gördüğümüz; kadınlar sektörün yüzde kaçında var, nerede duruyorlar, neler yaşıyorlar üzerine bir çalışma yapılmamıştı Türkiye’de. Dolayısıyla Uçan Süpürge, Kadın Kamera araştırma ekibini ağırlamaktan ve bu konuda konuşmak için bir platform olmaktan çok mutlu. Mania Akbari’nin beden üzerine bir konuşması, kadın istihdamı üzerine bir panel ve Belmin Söylemez’in ustalık sınıfı da diğer etkinlikler arasında. 

Elektrikli Düşlerim

Son olarak, programdan birkaç keşif önerisi de alabilir miyiz sizden? Satır aralarında kalabilecek, gözden kaçabilecek filmlerden belki?

Tabii ki. Denizanasının Yüzü’nü tekrar söyleyeyim, bahsetmiştim zaten. Onun önemli bir keşif olacağını düşünüyorum. Trenque Lauquen tabii çok önemli bir keşif filmi olacaktır. Sıradaki Kız, Kore filmi aynı şekilde bence bir keşif değeri taşıyor. Aslında ben keşifleri sevdiğim için hep onlardan bahsetmişim. Ölü Bir Arkadaşı Kurtarmak, Rusya yapımı olan arşiv ağırlıklı bir film. Bir de, aslında çok fazla ödül aldı ama yine de gözden kaçmasın, Elektrikli Düşlerim (I Have Electric Dreams, 2022) de Locarno’dan birçok ödülle döndü. Çok etkileyici bir aile portresi ve “Yetişkinlerin çocuk olduğu bir ailede nasıl büyünür?” gibi bir soru üzerine giden, bence çok başarılı bir film. Büyüme hikâyesi yok dedim ama belki bir tane büyüme hikâyesi var, o da ‘Olay Yeri Aile’de. 

Türkiye’den yapacağımız iki seçkiyi de keşfe mutlaka eklemek isterim. Türkiye’de kadınlar için film yapmak hiç kolay değil, şartlar da hiç adil değil. Kısada da durum aslında daha iyi değil gözlemleyebildiğim kadarıyla. Ama iki yıldır Türkiye’den kadınların çektiği kısa filmlerin toplumdaki eğilimlere iyi ve ilginç bir ayna tuttuğunu düşünüyorum. Mesela bu yıl Türkiye’nin politik hâline dair önemli filmler var kısa seçkisinde. Bir de kısalarda bir yas hâli dikkat çekiyor. Bu seçkide öne çıkan duygunun yas olduğunu söyleyebilirim. Kadınların çektiği kısa filmlerin, ülkenin o yılı nasıl geçirdiğine dair bir şey hissettirdiğini düşünüyorum. Özellikle kısa seanslarını tavsiye ederim dolayısıyla.


26. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, 31 Mayıs – 7 Haziran tarihleri arasında Ankara’daki çeşitli mekânlarda düzenleniyor. Festivalle ilgili detaylı bilgi edinmek için tıklayın.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.