Şu An Okunan
CODA: Güvenli Sular

CODA: Güvenli Sular

En İyi Film dâhil üç dalda Oscar kazanan CODA engelli karakterleri öykünün merkezine yerleştirmesi ve anaakım için otantik sayılabilecek bir portre sunması sebebiyle takdiri hak etse de özgünlükten uzak, fazlasıyla alçakgönüllü bir aile filmi.

Geçimini balıkçılık yaparak kazanan bir ailenin hikayesini anlatan CODA (2021), teknede babası ve erkek kardeşiyle birlikte çalışan Ruby’nin radyoda çalan şarkıya eşlik ettiği bir sahneyle açılıyor. Bu neşeli şarkı ve enerjik açılış sahnesi son derece tanıdık; hemen Ruby’nin sürekli bir işten diğerine koştuğunu, çok sevdiği ailesine yardımcı olduğunu, balığa düşük fiyat veren toptancılarla uğraştığını anlıyoruz. Ruby bütün sorumluluklarıyla baş etmekte o kadar zorlanıyor ki tekneden ayrılıp okula gittiği zaman sınıfta uyuyakalıyor, arkadaşlarına ve hobilerine ayıracak vakit bulamıyor. Okulda hoşlandığı çocuğu uzaktan izleyip duruyor ama popüler olmadığı ve özgüven sıkıntısı yaşadığı için gidip onunla konuşamıyor. Yani kısacası daha ilk beş dakikada fark ediyoruz ki Ruby yüzlerce Amerikan filminde gördüğümüz klişe liseli karakterlere hayli benziyor. Ama Ruby’yi yaşıtlarından ayıran ve filme belli bir ilginçlik ya da önem kazandıran bir nokta var: O, işitme engelli bir anne babanın duyma yetisine sahip tek çocuğu ve ailesinin daimi işaret dili tercümanı.

Sessizlik ve Müzik

Duyma yetisinin hikâyede kilit rol oynaması, masum ve aydınlık açılış sahnesine farklı bir gözle bakmamıza sebep olabilir: Neden ille müziğe ve şarkı söylemeye vurgu yapılıyor? Yönetmen Sian Heder neden daha ilk sahneden filmin temel çatışmasını bu kadar bariz ve basit biçimde açık etme gereği duyuyor? CODA’nın en önemli sorunlarından biri bu: Duyma engelli karakterlerin perdedeki temsili konusunda olumlu bir adım atmaya çalışan bu sevimli film, maalesef karakterlerine yalnızca var olma, gündelik yaşamlarını sürdürme alanı tanımıyor. Sabırlı, nüanslı ya da gerçekçi bir yaklaşım benimsemek yerine duyma engelini öykü malzemesi hâline getirmekte ve karakterlerin engelli oluşundan hem drama hem komedi çıkarmakta ısrar ediyor. Film ilerledikçe bu durum daha da belirginleşiyor; zira hikâyenin en büyük kırılma noktası hoşlandığı çocuğun peşinde okul korosuna katılan Ruby’nin muhteşem bir sese sahip olduğunu ve şarkı söylemek istediğini keşfetmesi. Fakat anne babasının ya da abisinin Ruby’nin yeteneğini tam olarak anlaması ya da takdir edebilmesi mümkün değil.

Filmin diğer çatışmaları da hep karakterlerin duyamaması üzerine kurulu. Ruby’nin babası Frank ve abisi Leo tek başlarına denize açılıyorlar. Ekonomik şartları, duyabilen bir yardımcıyı işe almalarına müsaade etmiyor ve tabii ki bu riskli durum başlarını deniz polisiyle derde sokuyor. Frank toptancılardan usanıp balıklarını kendisi satmaya karar verince iş yine Ruby’nin üstüne kalıyor çünkü yeni aile şirketinin de duyabilen bir çalışana ihtiyacı var. Hattâ Frank ile eşi Jackie cinsel yolla bulaşan bir hastalığa yakalanınca doktorla konuşup iki hafta boyunca seks yapamayacaklarını anne babasına söylemek de Ruby’ye düşüyor. Tahmin edilebileceği üzere doktor işaret dilini bilmediği için bu ‘utanç verici’ konuşmayı yapabilecek ve anne babasının seks hayatı hakkında bilgi verebilecek tek kişi Ruby! CODA bu tarz sahneleri mizahi bir dille perdeye taşıyor ama tabii ki Ruby’nin genç yaşta hayatını ailesine adamasının dokunaklı bir yönü de var.

CODA’nın hemen her sahnede karakterlerin duyma engelli oluşuna değinmesi kendi başına bir sorun olarak görülmeyebilir. Ne de olsa, bu durum gerçekten de ailenin tüm yaşamını ve hem çevreleriyle hem de birbirleriyle ilişkilerini derinden etkiliyor. Ama yönetmen Heder’in duyma engelli insanlar ve aileleri hakkında söylemek istediklerini olabilecek en düz, sıradan ve bariz biçimde dile getirmesi ciddi bir sorun. CODA’nın bütün sahnelerinde ilk beş saniyede tahmin ettiğiniz her şey tam da defalarca gördüğünüz şekilde yaşanıyor. Filmdeki tüm ikilemler birebir beklediğiniz biçimde çözülüyor. Bir espri yapılacağı zaman komik repliğin hangi noktada geleceğini en baştan anlayabiliyorsunuz. Filmin sonuna doğru Ruby’nin sayısız engeli aşıp prestijli bir müzik okulunun seçmelerine katıldığını söylemek filmin sürprizlerini bozmak sayılmaz, zira seçmelerde ne yaşanacağını da arada sırada film izleyen herkes zaten biliyordur. Kısacası herhangi bir risk almaya ya da yeni bir şeyler denemeye yeltenmeyen, fazlasıyla alçakgönüllü bir aile filmi bu yalnızca. Çoğu yan karakter bir stereotip olarak kalıyor, Heder görsel ya da işitsel açıdan sıradışı sayılabilecek hiçbir şey yapmıyor.

Aslında bütün bunlar CODA’nın kötü bir film olduğu anlamına gelmiyor. Ana karakterlerle bağ kurmak ve onlara sempati beslemek çok kolay. Her şey izleyiciyi gülümsetmek ve hafifçe duygulandırmak üzere tasarlanmış, Heder en azından bu açıdan hedefine başarıyla ulaşıyor. CODA baştan sona keyifle izleniyor, Hollywood’un genellikle ihmal ettiği işitme engelli karakterleri –yüzeysel biçimde de olsa– perdeye taşıyor. Bu noktada, filmin aslında 2014 yapımı Fransız komedisi Hayatımın Şarkısı’nın (La Famille Bélier) son derece sadık bir yeniden çevrimi olduğunu eklemek gerek. CODA iddiasız bir film ama en azından orijinal filmdeki kimi büyük sorunları düzeltmeyi başarıyor. Hayatımın Şarkısı’nda engelli karakterlerin hiçbir işitme sıkıntısı bulunmayan ünlü oyuncular tarafından canlandırılması tartışma yaratmıştı, CODA’da ise gerçek hayatta da işitme engelli olan aktörler başarılı performanslar sergileme ve kendi hikâyelerini geniş kitlelerle paylaşma fırsatı buluyor. Hattâ belki de daha önemlisi, Hayatımın Şarkısı engelli karakterlerin temsili konusunda öylesine duyarsız bir filmdi ki gerçek işaret dili bile kullanılmamış, yalnızca birtakım el kol hareketleri yeterli görülmüştü. CODA neyse ki bu talihsiz durumu tersine çeviriyor. Filmin büyük kısmı gerçekten işaret dilinde, ayrıca duyma engelli bireylerin yaşadığı zorluklara popüler bir filmde dikkat çekilmesi de değerli bir katkı kuşkusuz. Kullandığı sinema dili açısından ne kadar vasat bir film olursa olsun, CODA engelli karakterleri öykünün merkezine yerleştirmesi ve anaakım için otantik sayılabilecek bir portre sunması sebebiyle takdiri hak ediyor.

Aile Bağları

Filmin kısaca değindiği ama derinlemesine incelemeye çalışmadığı başka temalar da var. Örneğin zaten zorlukla geçinen balıkçılara önemli bir finansal yük getiren yasal düzenlemeler ve balıkçıların emeğini sömürdüğü söylenebilecek toptancılar hakkındaki sahneler, hızlı endüstrileşme karşısında adım adım kaybolan bir yaşam tarzına (ve iş koluna) dikkat çekiyor. Burada fazla irdelenmeyen bir bürokrasi eleştirisi olduğu söylenebilir. Ya da ailenin neredeyse bencil sayılabilecek bir biçimde sürekli Ruby’den fedakârlık talep etmesinde daha karanlık ya da tartışmalı bir yön bulmak olası. Tabii sevgi dolu aile bireylerinin hatalarını anlayıp Ruby’ye destek olması pek uzun sürmüyor. Zaten Ruby’ye müzikal hayallerinin peşinden gitme cesaretini veren en büyük şey de güçlü aile bağları. Ama en azından sorumluluklar, aile beklentileri ve kişisel hedefler arasında bocalayan Ruby’nin tek boyutlu bir karakter olmadığını, hem güçlü hem kırılgan biçimde çizildiğini söyleyebiliriz.

CODA’yla ilgili belki de en şaşırtıcı şey, böylesine basit ve demode bir filmin Sundance Film Festivali’nde tüm ödülleri topladıktan sonra bütün sene boyunca unutulmayıp sonunda En İyi Film Oscar’ına uzanabilmesi. Küçük ölçekli, hoş bir seyirlik olarak izleyip kısa sürede unutacağınız bu sıradan film nasıl bu kadar ses getirebiliyor? Herhâlde bunu filmin herhangi bir meziyetinden ziyade CODA’ya 25 milyon dolar harcayıp agresif bir ödül sezonu kampanyası yürüten Apple’a bağlamak gerekli. Pek çok sahnesi okyanusta geçen bu iyi niyetli ama alelade film, hiçbir bölümünde güvenli suların dışına çıkma cesaretini göstermiyor çünkü.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.