Beyoğlu Sineması’ndan ‘Şehre Dönüş’ Programı
İstanbul’un nadir kalan bağımsız salonlarından Beyoğlu Sineması, 7-8-9 ve 14-15-16 Ağustos tarihlerinde ‘Şehre Dönüş’ adlı 9 filmlik özel bir programla seyircisiyle yeniden buluşmaya hazırlanıyor. Kimi gösterimlerin ardından, sinema yazarlarının katılımıyla söyleşiler de gerçekleştirilecek.
Sinema salonları yasal olarak 3 Temmuz’dan bu yana açılabiliyor olsa da, hem seyirciler hem de sinema işletmeleri kapalı alanda film izleme alışkanlığına ne zaman dönebilecekleri konusunda tereddütte gözüküyordu. Beyoğlu Sineması, sosyal medya hesaplarından, seyircilerin sağlığı açısından alınan tedbirleri paylaştı. Buna göre, salonun yarı kapasitesi kadar bilet satılırken, her yönden bir koltuk boşluk bırakılacak bir oturma düzeni sağlanacak. Salon ve koltuklar seans öncesi ve sonrası dezenfekte edilecek ve maskesi olmayan seyircilere maske temin edilecek.
Farklı şehirlerde kendi yolunu bulmaya çalışan, pişmanlıklar, hayal kırıklıkları, tökezlemeler yaşayan karakterleri merkeze alan programda, Türkiye sinemasının yakın döneminden iki yapım yer alıyor. Seyfi Teoman’ın Barış Bıçakçı’nın aynı adlı romanından uyarladığı Bizim Büyük Çaresizliğimiz (2011), dostluk, aşk ve gündelik hayat üzerine olduğu kadar Ankara üzerine de bir film. Mahmut Fazıl Coşkun imzalı Yozgat Blues (2013) ise büyük hayaller ve küçük şehir arasındaki açmazlardan ince, hüzünlü bir mizah çıkarırken akılda kalıcı karakter portreleri çiziyor.
Bizim Büyük Çaresizliğimiz
Bizi, hayattaki yerini bulmaya çalışırken düşe kalka ilerleyen, biraz sakar ve tuhaf, kabına sığmayan bir New York’lu karakterle tanıştıran Noah Baumbach filmi Frances Ha (2012), Berlin’de bir gece kulübünde başlayıp tek planda çekilmiş nefes nefese bir koşuşturmacayla, Berlin’ini farklı bir yüzünü gösteren Victoria (2015), Paolo Sorrentino’nun tüm ihtişamı, tarihi ve çürümüşlüğüyle Roma’yı bir karakter gibi resmettiği Büyük Güzellik (La grande bellezza, 2013) programda karakter ve şehir ilişkisinin en çok öne çıktığı örneklerden.
Haneke’nin 1961’de Cezayirlilerin polis tarafından katledilmesiyle sonuçlanan ve Paris Katliamı olarak anılan bir olaydan esinlenerek hayata geçirdiği Saklı (Caché, 2005), Fransa’nın ve belli bir sınıfsal kesimin bastırmak istedikleri hakkında olduğu gibi, aynı zamanda orta sınıf ahlakı ve şehirde yaşanan karşılaşmalar üzerine de unutulmaz bir başyapıt.
Dardenne Kardeşler’in Belçika’da Liege yakınlarındaki bir kasabada çektiği İki Gün Bir Gece (Deux jours, une nuit, 2014), işini kaybetmek üzere olan bir kadının verdiği mücadeleyi, usta yönetmenlerin minimalist üslup ve temalarına uygun anlatırken, Kenneth Lonergan’ın iki Oscarlı filmi Yaşamın Kıyısında (Manchester by the Sea, 2016) ABD’de küçük bir sahil kasabasında, feci bir kaza sonucu yaşama dair umudunu yitirmiş bir adamın portresini çiziyor. İsveçli yönetmen Ruben Östlund’un Stockholm’u mesken tutan Altın Palmiyeli filmi Kare (The Square, 2016) ise, temelinde üst orta sınıf alışkanlıkları ve çağdaş sanat ortamı eleştirisi olmakla birlikte şehirde birbirinden bihaber yaşayan farklı kesimlere dair de öyküler bulan bir yapım.
Saklı‘nın 9 Ağustos’taki gösteriminin ardından Yeşim Tabak ve Abbas Bozkurt’un, Victoria‘nın 15 Ağustos’taki gösteriminin ardından ise Esen Tan ve Utku Ögetürk’ün katılımıyla Beyoğlu Sineması’nda film üzerine sohbetlerin gerçekleştirileceğini de hatırlatalım.
İki haftaya yayılacak şekilde cuma, cumartesi ve pazar günleri yapılacak gösterimlerin seanslarına ve bilet bilgilerine ulaşmak için: beyoglusinemasi.com