Şu An Okunan
Cannes’dan Notlar #4

Cannes’dan Notlar #4

26 Mayıs akşamı yapılan kapanış töreniyle ödüller sahiplerini buldu ve Cannes Film Festivali sona erdi. Cannes’dan notlarımızın sonuncusunda, ödülleri değerlendirirken, ödüllerin dışında kalsa da ilgiyi hak eden Roman Polanski’nin Venus in Fur ve James Gray’in The Immigrant filmlerine gözatıyoruz.

EREN ODABAŞI

Cannes günlüğünün dördüncü parçasını ödüller sahiplerini bulduktan hemen sonra, henüz festivalin son gösterimleri tamamlanmadan yazıyorum. Artık bir tür nabız yoklama işlevi görmesi amacı ile değil, festivalin en sonunda gösterilen iki ilginç filmden söz etmek istediğim için yazıyorum da denebilir. Fakat öncelikle ödül dağılımından söz etmek gerek. Bir önceki yazımda değindiğim gibi Blue is the Warmest Colour (La vie d’Adèle) neredeyse herkesin favorisiydi ve son derece saygın bir seçim olduğuna şüphe yok. Neredeyse gerçek hayat ritmini perdeye taşıyan anlatımı, olağanüstü performansları ve ustalıklı senaryosuyla seçkinin en başarılı filmlerinden biriydi bu. Fakat kendi adıma Coen ya da Sorrentino imzasını taşıyan son derece yaratıcı filmlerin Altın Palmiye’yi bir nebze daha fazla hak ettiğini düşünüyorum. Yine de Coen Kardeşler’in Büyük Jüri Ödülü’nü kazanarak bir nevi koleksiyonlarının eksik parçasını tamamlamaları oldukça hoş. Programdan hayli memnun kalan jüri her ödülü farklı bir filme vermeyi seçtiği için kimi filmler, örneğin Asghar Farhadi’nin son derece incelikli yeni filmi The Past (Le passé) gibi, hak ettiklerinden daha küçük ödüllerle yetinmek zorunda kaldı. Listenin en şaşırtıcı parçası ise Amat Escalante’nin pek beğenilmeyen Heli ile En İyi Yönetmen ödülünü kazanması oldu. Fakat böylesi bir sürpriz içermeyen ödül listelerine pek de sık rastlamıyoruz, dolayısıyla diğer tüm ödüllerin görece tahmin edilebilir olduğu bir gecede kayda değer bir istisnanın yaşanması aslında oldukça normal. Üstelik Heli’yi pek beğenmeyen biri olarak bile filmin esas sorunlarının öyküden ve senaryodan kaynaklandığını, eğer filme bir ödül gidecekse bunun yönetmenlik ödülü olmasını gerektiğini kabul ediyorum.

Gelelim beni hayli memnun eden son iki filme. Roman Polanski’nin tek mekânda, iki karakter arasında geçen tiyatro uyarlaması Venus in Fur (La Vénus à la fourrure), ustanın standartlarına göre iddiasız ve küçük bir film. Fakat baştan sona karanlık ve zekice bir mizahla örülü bu filmin izleyiciye büyük keyif verdiği de aşikâr. Yönetmenin gerçek hayattaki eşi Emmanuelle Seigner, boş bir tiyatro salonunda geçen filmde ‘Venus in Fur’ oyununda başrolü kapmak için tuhaf bir seçmeye katılıyor ve Mathieu Amalric’in canlandırdığı yönetmen ile birlikte oyunu sahnelemeye başlıyor. Amalric’in Polanski’nin gençliğini ürkütücü ölçüde fazla andırması ve oyunun Acı Ay (Bitter Moon, 1992) gibi eski Polanski filmleriyle benzerliği, Venus in Fur’ü ilgi çekici biçimde kişisel bir film haline getiriyor. Filmin açılış ve kapanış planları dışında salonu hiç terk etmeyen kamera yine de oldukça yaratıcı görseller yakalamayı başarıyor. Gerçeklik ve performansın iç içe geçtiği, cinsiyet rollerinin sürekli değiştiği oyunbaz yapısı ve kadın-erkek ilişkilerindeki güç dengeleri hakkında söyledikleri filme pek bir tazelik kazandırmıyor; fakat Polanski’nin bu tanıdık materyalden minör ama eğlenceli ve şık bir film çıkardığını söyleyebiliriz.

Ödül listesinde mutlaka görmeyi istediğim filmlerden biri nedense her filminde hakkı yenen, Amerikan sinemasının genç ustası James Gray’in yeni filmi The Immigrant idi. Maalesef görmezden gelinen film 1921 yılında Polanya’dan Amerika’ya göç eden, burada önce fuhuşa zorlanan, sonra ise tanıştığı genç bir sihirbaza âşık olan Ewa’nın melodramatik öyküsünü büyük bir zarafet ve incelikle anlatıyor. Baştan sona kahverengi tonlarıyla ve nefes kesici mizansenlerle dolu olan The Immigrant; basit öyküsünden pişmanlık, suçluluk, hayatta kalma içgüdüsü ve aşka dair klasik Rus romanlarını anımsatan zenginlikte bir eser çıkarıyor. Gray’in filmin atmosferini bütünleyen müzik kullanımı ve duygusal açıdan yoğun, zorlayıcı bir rolün altından ustalıkla kalkan Marion Cotillard’ın performansı da The Immigrant’ın gücünü arttıran etkenler arasında. Bir önceki filmi Two Lovers (2008) Türkiye’de ne festivallere uğrayan ne de vizyona giren James Gray’in bu son filmiyle bizim buralara da uğrayacağını umuyorum.

Cannes’dan Notlar #3 için tıklayınız
Cannes’dan Notlar #2 için tıklayınız
Cannes’dan Notlar #1 için tıklayınız

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.