Platon Suretinde Otomatik Portakal
Nathan Andersen’ın Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan ‘Gölge Felsefe’si, Stanley Kubrick’in eşsiz fütürist distopyasına yaratıcı bir yorum getiriyor.
Otomatik Portakal, çoğu insanın belleğinde önemli bir yere sahip. Anthony Burgess’in kalemiyle şekillenen (1962), Stanley Kubrick’in sinema dehasıyla eşsiz hale gelen (1971) bu fütürist distopya, hâlâ etkisinden bir şey kaybetmiş değil. İzleyenine yoğun ve çelişkili duyguları aynı anda yaşatan Otomatik Portakal, kendi sınırlarının dışında, başka düzlemlerde de yorumlanmak için son derece verimli bir zemin sunuyor. Nathan Andersen Gölge Felfese isimli çalışmasıyla, bu zemini yaratıcı bir okumanın konusu haline getiriyor.
Platon’un Devlet’ini ve Otomatik Portakal’ı, Platon’un mağara alegorisi ekseninde ele alan Andersen, “gölge” metaforunu filmle harmanlayan bir yapı kuruyor. Antik Yunan felsefesinde temel ilke ve amaç olarak öne çıkan adaletin Otomatik Portakal’da nasıl elde edildiğini, “iyi”nin gerçek doğası ile “dayatılan hastalıklı iyiliğin” farkını gözlemlemek, hem okur hem de izleyici için şaşırtıcı bir tecrübe halini alıyor.
“Filmleri Anlamlandırmak: Kubrick’in Otomatik Portakal’ındaki Yüzler ve Çerçeveler Üzerine”, “Duygu ve Görüntü: Ludovico Tekniği” gibi bölümleri bünyesinde barındıran Gölge Felsefe, sinemanın hiçbir adımı ‘rastgele’ atmadığını bir kez daha kanıtlarken, aynı zamanda film felsefesine dair iştah da uyandırıyor.