1989: Beyoğlu Sineması’nın Geçmişi ve Geleceği
Beyoğlu Sineması’nın haftalık gazetesi 1989’a üye olanlar, her pazartesi sabahı e-postalarına düşen içeriklerle uyanıyor. Salgından mali olarak ciddi ölçüde zarar gören bağımsız sinema salonlarının ayakta durabilmesi için iyi bir örnek teşkil eden bu özel bültenin mimarlarından Utku Ögetürk’e sorularımızı yönelttik.
1989’a üye olmak isterseniz Beyoğlu Sineması‘nın sayfasına göz atmanızı öneririz.
1989’un hikâyesini dinleyerek başlayalım, fikir nasıl ortaya çıktı, nasıl bir ekip tarafından yürütülüyor? Pek çok sinema yazarının haftalık gazete mecrasına has fikirler, listeler, yazılar ürettiğini görüyoruz. Bu projeyi sürekli kılma arzunuz var mı?
Özellikle son bir senedir Kutsal Motor’da ortağım olan Hasan Cömert, Beyoğlu Sineması’nı ayakta tutmamız ve yeniden eski ihtişamlı günlerine geri döndürmemiz konusunda bana çok destek oldu. 1989 da onun fikriydi açıkçası. Aslında, biz bunu salgından önce de konuşuyorduk. “Neler yapabiliriz?” sorusunun cevabını ararken sadece film gösterimlerinde ve seçkilerinde değil; alternatif mecralarda Beyoğlu Sineması’nı nasıl konumlandırabiliriz, bir sinema kulübünün ilk adımlarını bu vesileyle atabilir miyiz, diye tartışıyorduk. Bu konuda, 1989’un da bir parçası olduğu daha kapsamlı bir yapının hayallerini kurarken kendimizi bir anda sinema salonuna dahi gidemiyor halde bulduk.
Şu anda 1989, Beyoğlu Sineması’nın mevcut ekibi tarafından hazırlanıyor. Editörlüğünü, sinemanın aynı zamanda müdürü de olan Oğuzhan Durmuş; koordinatörlüğünü ise yine sinemanın genel koordinatörü olan Gülşah Özük yapıyor. Beyoğlu Sineması, sinema yazarları, yönetmenler, yapımcılar, oyuncular, kısacası sinema sektörünü oluşturan piramidin neredeyse tamamı için sinema kültürünün başladığı ortak bir hafıza noktası. Bu açıdan kolektif bilinçle üretilen, her hafta farklı isimlerin deneyimlerinden ve birikimlerinden yola çıkarak oluşturulan bir sinema gazetesi fikri bizi çok heyecanlandırıyor. Ne mutlu ki, bugüne kadar yazı istediğimiz hiç kimse de bizi kırmadı.
Beyoğlu Sineması, izleme ve tüketme alışkanlıklarının şimşek hızıyla değiştiği bir çağda, seyirciyle aynı frekansta kalabilmek adına sürekli yeni yollar keşfetmeye çalışan sinemalarımızdan biri. Sinema salonları yakın gelecekte yen kimlikler bulma, tartışma, paylaşma kültürünün durağı olmak durumunda gibi…
Dünyanın birçok noktasında bağımsız sinema salonlarının geleceği tartışmaya açılmış durumda ve bu salonlar, seyircisiyle bağ kurmakta, tekelleşen sinema zincirlerine karşı ayakta durabilmek için aidiyet duygusunu ön plana çıkarmaya çalışmakta. Beyoğlu Sineması’nın da bu sürecin ve değişimin bir parçası olduğunun farkındayız. Bu noktada, Beyoğlu Sineması’na sadece bir mekân olarak yaklaşmak belki de yapacağımız en büyük yanlış olurdu. Bir önceki soruyu cevaplarken de söylediğim üzere Beyoğlu Sineması, sinema kültürünün başladığı ortak bir toplumsal hafıza noktası aynı zamanda. Nuri Bilge Ceylan’dan Zeki Demirkubuz’a, Türkiye’nin en önemli sinemacılarına ilk filmlerinden itibaren onlara kapısını açan ve geniş kitlelere ulaşmasına vesile olan bir sinema salonunun, Türkiye’deki sinema kültürünün gelişmesi hususunda da bir misyonu olmalı. Beyoğlu Sineması gibi salonlar, insanların sadece film izlemek için gittiği bir mekândan çok daha fazlası. Asıl mesleği sinema yazarlığı olan biri olarak Beyoğlu Sineması markasına bir sinema kulübünü de dahil etme fikri kişisel olarak beni çok heyecanlandırıyor. Beyoğlu Sineması’nı, salonunda ya da fuaye alanında atölyeler düzenlenen, kendine ait bir gazetesi olan ve alternatif medya araçlarını çağın gerekliliklerine uygun kullanan bir sinema merkezi ve kulübü hâline getirmek arzu ettiğimiz bir durum.
1989’un 3. sayısından
1989 aslında bir tür e-bülten ve bir yanıyla da eskilerin haftalık gazete ruhunu yaşatıyor. Dijital dünya ve sinema salonlarının geleneği arasında bulunan bu tür ortaklıklar salonlarımızın yeni dönemde yönelmesi gereken dengelerden biri diyebilir miyiz?
Özellikle bağımsız sinema salonlarının faaliyetlerine devam edebilmesi için çağı yakalaması, gelenekselin ruhuyla dijital dünyanın gerekliliklerini bir araya getirmesi kaçınılmaz bir durum sanırım. Burada önemli olan nokta, bu ortaklığa dair atılacak adımların sinema salonlarının doğasına zarar vermiyor ve gelenekselin ruhunu yaşatabiliyor olması diyebiliriz. Özellikle, çevrimiçi platformların tüm dünyada böylesine yükselişte olduğu bir dönemde, sinema salonlarının bu gelişimi uzaktan izlemek yerine gelişimlere açık olması gerektiğini düşünüyorum. Beyoğlu Sineması üzerine konuşurken de bu durumu göz önünde bulunduruyoruz.
Şu ana kadar haftalık gazete için gelen talepler nasıl? Beyoğlu Sineması’nın mali olarak ayakta durması için gereken etkileşimin yakalanması hususunda neler yapabiliriz?
Bugün itibarıyla 700’e yakın abonemiz var ve bu sayı gerçekten hiç fena değil. Abone olan sinemaseverlerden aldığımız dönüşler çok olumlu. Bunu, önce bir destek olarak görüp, içeriği gördükten sonra fazlasını bulduklarını söyleyen çok fazla abonemiz var. Bu bizim için çok kıymetli çünkü özgün içerik üretmeye çalışıyor, yayıncılık anlamında bizim de okumaktan keyif aldığımız bir çizgi yakalamayı amaçlıyoruz.
Gerçekçi olmak gerekirse özellikle kapalı kaldığımız dönemde hedeflediğimiz maaş ve kira gibi en azından bu dönemde ödeme yükümlülüğümüz olan sabit giderlerimizi karşılamak için kabaca 3.000 aboneye ulaşmamız gerekiyor. 10 TL ücreti var. Belki bireysel olarak bakıldığında küçük gibi gözüken bir desteğin, Beyoğlu Sineması’nın geleceği için önemli olduğunu vurgulamakta fayda var sanırım.
Sinema salonlarının Corona virüsü salgınından hem kısa hem de uzun vadede en çok etkilenen işletmelerden olması muhtemel. Bu konuya dair gelecek planlarınızdan bahsetmek ister misiniz?
Deloitte’un “Küresel Covid-19 Salgını’nın Türkiye’de Farklı Kategorilere Etkileri” adlı çalışmasında 37 alt kategoride sektörlerin salgından etkilenme oranlarına dair yaptığı araştırma bu durumu çok net bir şekilde ortaya koyuyor; sinema şu an için bu salgından en çok etkilenen sektörlerden biri olarak görünüyor. Salgının etkilerinin azalmasıyla sinema sektörünün farklı alanlarında üretimin en azından başlaması beklenirken, sinema salonlarının açıldıktan sonra dahi göreceği ilgi tam bir muamma. Bu sebeple, bugünden yarına bu konuyla ilgili bir öngörüde bulunmak gerçekten çok güç. Bir yandan salgın süresince dünya genelinde bağımsız sinema salonlarına destek olmaya çalışan kuruluşlarla görüşüyor, bir yandan da yarın açılacakmış gibi hazır olmaya çalışıyoruz. Kısa vadede, 1989’la ilk adımlarını attığımız bu yapının temelini inşa etmeye, uzun vadede ise Beyoğlu Sineması’nı güncel ile klasik yapımların organik bir şekilde programlandığı bir sinema merkezine dönüştürürken aynı zamanda sadece film izlenen bir mekândan çok daha fazlası olan bir yapıya hazırlamaya çalışıyoruz.
1984’te İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi’nde Psikoloji ve Kültürel Araştırmalar eğitimi gördü. 2008 yılından bu yana başta Altyazı olmak üzere pek çok mecrada sinema yazıları yazmaktadır.