Şu An Okunan
Ayşe Polat ile Kör Noktada Üzerine Söyleşi: ‘Yüksek Sesli Sessizlik’

Ayşe Polat ile Kör Noktada Üzerine Söyleşi: ‘Yüksek Sesli Sessizlik’

Ayşe Polat imzalı Kör Noktada, Cumartesi Anneleri’nden ilham alan hikâyesini parçalı, tekrarlara dayalı bir estetik üslupla ele alıyor. Yönetmen Ayşe Polat’la filmin çıkış noktasını, estetik tercihlerini ve toplumsal travmayı konuştuk. 

Söyleşi: Ekrem Buğra Büte 

Gerek kurmaca gerek belgesel alanındaki üretimleriyle tanıdığımız yönetmen Ayşe Polat’ın yeni filmi Kör Noktada, dünya prömiyerini Berlinale’nin Karşılaşmalar bölümünde yaptı. Sonrasında pek çok festivali dolaşan ve çok sayıda ödül kazanarak geçtiğimiz yılın dikkat çeken yerli filmlerinden biri hâline gelen film, Almanya’dan gelip Türkiye’nin kuzeydoğusunda çekim yapan bir film ekibini takip ediyor. Bu film ekibinin çekimleri üzerinden başlayan ve giderek faili meçhullere, devletin Kürt coğrafyasında açtığı yaralara, travmalara ve tüm bunların kişiler üzerindeki etkilerine açılan film çok katmanlı bir hikâye yapısı ve estetik üslup ortaya koyuyor. Yönetmen Ayşe Polat’la Kör Noktada’yı çekme sebeplerinden ülkenin hafızasında yadsınamaz bir yere sahip devlet kaynaklı travmalara, içerik-biçim ilişkisinden failin dünyasına odaklanmanın olanaklarına uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik. 

Böyle bir film yapma fikri nasıl çıktı ortaya, fikir ilk olarak nasıl şekillendi bahsetmek ister misiniz? 

Son iki filmimi sadece Türkiye’de çekmiştim ve Tarabya Kültür Akademisi’nde bursum vardı. Bu yüzden bir süre İstanbul’da yaşadım. İstiklal Caddesi’ndeki Cumartesi Anneleri’nin önünden her geçtiğimde bana dokunuyordu. İşlek bir alışveriş caddesinin ortasında bir yara gibiydi. Senaryo için ilk itici güç bu oldu.

Kör Noktada bir üçlemenin son filmi. Ötekiler (2016) ve Mirasçı (2013) filmleriyle birlikte bir üçlemeyi oluşturuyor. Üç filmin de toplumsal travmalarla, kolektif hafızayla ilgilendiğini söyleyebiliriz. Kör Noktada nasıl eklemleniyor sizce diğer iki filme? 

Önceki filmler de çoklu bakış açılarından anlatıldıkları için benzer bir anlatı biçimine sahipti. Kör Noktada iki filmin bir karışımı ve geriye dönüp baktığımda bu film için bir hazırlık olduğunu söyleyebilirim. Kör Noktada’da sadece konuyla değil, aynı zamanda travmayı anlatı formu aracılığıyla elle tutulur ve hissedilir hâle getirmekle de ilgilendim. Bu nedenle film, gerilimli bir atmosferde tekrarlar, elipsler ve boşluklarla çalışıyor.

Filmin başladığı noktadan itibaren güncel Türkiye siyasetine dair referans dünyası oldukça açık ve doğrudan. Belgesel de üreten bir yönetmen olarak güncel ve yakıcı meseleleri kurmaca bir dünyaya taşımak nasıl bir deneyimdi sizin için? 

Bence kurmaca, bir gerçekliği basitçe tasvir etmekten daha fazla gerçekçi olabilir. Aynı anda hem özgürlük hem de koruma sağlar. Ayrıca aşırı kişisel referanslardan kurtarır ve sağlıklı bir mesafe yaratır. Kurmaca hikâyenin derinleştirilmesidir; bu da hikâyelere ve karakterlere garipliğini geri vermek anlamına gelir. 

Film anlatısal olarak epizodik, parçalı bir üslubu tercih ediyor. Tekrarlar ve o tekrarların dışında kalan belirsizlik alanları taşıyor filmi. Böyle bir anlatım yolu seçme tercihinden bahsetmek ister misiniz?

Bu anlatı biçimi bu üçleme için özellikle önemliydi. Kuşak travması gibi karmaşık bir konuda farklı bakış açıları göstermek ve aynı zamanda travma geçirmiş bir kişinin deneyimini elle tutulur hâle getirmek önemliydi. Her hikâye kendi dilini, kendi biçimini yaratıyor. Bu biçimi seçen ben değildim, hikâyenin kendisiydi. Temel olarak, sinemada sadece neyin tasvir edilebileceğini göstermekle kalmayan, aynı zamanda biçimle başka düşünce alanları yaratan yeni anlatı biçimleriyle de ilgileniyorum. Benim için başarılı bir film, bana dokunan ve bana yeni bir estetik deneyim yaşatan filmdir.

Biçimsel olarak da bol katmanlı, bol formatlı, dinamik bir estetik takip ediyorsunuz. Dikey telefon görüntülerini, odağı bozulmuş parçalı görüntüleri, hatta filmin içindeki belgesel ekibinin kamerasını birbirlerinin içine geçerek kullanıyorsunuz. Steril bir bütünlük arz etmeye direnen bu estetik yapı filmin içeriğiyle ilgili nelere işaret ediyor? 

Algımızın her zaman parçalı olduğunu ve bu nedenle steril bir bütünlüğün tam tersi olduğunu düşünüyorum. Bu acı verici kırılmanın üstesinden gelmek için pek çok şeyi bulanıklaştıran travma geçirmiş bir kişiyle karşı karşıya olduğumuzda bu durum daha da aşırı bir hâl alıyor. Estetik yapı bu algının izini sürmeme ve gerilim ile rahatsızlığı izleyici için fiziksel olarak somut hâle getirmeme yardımcı oldu.

Kör Noktada temelde toplumun kendi eylemleriyle, karanlık geçmişiyle yüzleşmeye direnmesini merkeze alıyor. Hayaletlerin, görülemeyenlerin, bastırılıp unutulmuşların anlatı dünyasına ‘musallat olmasını’ izliyoruz sanki. Bu unsuru anlatısal ifade biçimi olarak kullanma tercihinizden bahsedelim mi? 

Romalı şair Ovid’in “Hiçbir şey yok olmaz, her şey değişir” sözü çok şeyi özetliyor. Kör Noktada’ki bastırılmış dehşet verici tarihin, isimle çağrılana kadar insanlara musallat olan ve onları taciz eden hayaletlere dönüşmesi fikrini sevdim. Hayalet fikri yerel deneyimlerden doğdu. Çok iyi bildiğim ve çok sık karşılaştığım şey sessizlik, ruha yerleşen ve asla gitmesine izin vermeyen yüksek sesli sessizlik.

Kör Noktada’nın anlatı biçimi ve anlatıda yarattığı boşlukları düşünürsek başlığı da önem kazanıyor. Bu başlığı tercih etme sebebiniz neydi? 

Ne yazık ki başlık bulma konusunda çok kötüyüm. Başlığa dair birçok versiyonum vardı. Bir gün bir arkadaşım Kör Noktada’yı buldu ve çok heyecanlandım. Çünkü her açıdan uygun bir başlık. “Kör nokta” terimi trafikten aşina olduğumuz bir terim. Genellikle aynalar veya video kameralar gibi yardımcılara rağmen görülemeyen bir alanı tanımlar bu ifade. Kör nokta sürücünün görüşünü kısıtlar veya tamamen engeller ve bu nedenle büyük bir tehlike oluşturur; ölümcül olabilir. Daha iyi bir metafor bulamazdım. Almancada bu ifade “ölü açı” olarak adlandırılıyor. Açı, kamera açısı anlamına da gelebilir; bu da bir kez daha filmdeki farklı medyaların, araçların önemini vurguluyor.

Film özellikle ilk bölümden sonra faile odaklanmaya başlıyor. Çoklu bir anlatıcı açısı ve anlatı çizgisi takip edilse de karakterin gerilimi ve failin pozisyonu oldukça önemli film içerisinde. Bu filmde bu tercihin sebepleri nelerdi sizin için? 

Her şeyden önce, bir konuya farklı açılardan bakarak daha fazla içgörü kazanmayı temelde heyecan verici buluyorum. Mağdurların tarafını biliyordum ama faillere ne oldu? Onlar bununla nasıl başa çıkıyor? Hiçbir suçluluk duyguları olmadığı ve empatiden yoksun oldukları benim için açıktı. İdeoloji o kadar derinlere kök salmış ki hiçbir şey değişmeyecek çünkü kimliklerinin büyük bir kısmı da başkalarının ötekileştirilmesine dayanıyor. Ancak eleştiri kendi içlerinden, örneğin kendi çocuklarından geldiğinde, o zaman bir hareket görüyorum. Failin tasviri, ruh hâlini olabildiğince iyi yakalamak için hikâyeyi paranoya, korku ve gerilim türünde anlatmam anlamına geliyordu.

Melek, filmin en çok dikkat çeken karakteri şüphesiz ki. Film içerisinde müstesna bir konumu da var. Sizin için ne ifade ediyor Melek? 

Melek filmin kalbi ve ruhu. Çağla’yı (Yurga) bulmak büyük bir şanstı. Bir yandan, her şeyi bilen, kâhin benzeri kadim bir bilgeyi barındıran bir masumiyeti temsil ediyor. Tıpkı korku türünde sıklıkla gördüğümüz gibi. Melek bu filmde geçmişi, bugünü ve geleceği temsil ediyor. Karanlık noktaları aydınlatmanın yükünü ve sorumluluğunu taşıyan genç nesli temsil ediyor. Görselleştirmek ve isimlendirmek her iki taraf için de iyileşme sürecinin ilk adımıdır. Şu anda öyle görünmese bile, genç neslin bunu başaracağına inancım tam. Birbirimizle barış içinde yaşamak için. Bu yüzden Melek benim için aynı zamanda umuttur.

Uzun bir festival sürecinin ardından film şimdi Türkiye’deki sinemalarda genel seyirciyle buluşuyor. Bu zamana kadarki seyirciyle buluşma deneyimi nasıldı? Film nasıl tepkiler aldı? 

Gerek basından gelen övgü dolu sözler, gerekse duygulanan seyircilerin yorumları beni çok etkiledi. Böyle bir filmi yazmanın, yönetmenin ve yapımcılığını üstlenmenin stresini ve yorucu zorluklarını telafi eden pek çok dokunaklı karşılaşma yaşadım. Kürt ve Türk izleyiciler filmden özellikle etkilendiler ve duygulandılar. İlginç olan bir şey de filmin Almanya’da evrensel olarak algılanması. Çok sık duyduğum şey, filmin izleyiciler üzerinde çok güçlü bir etki bıraktığı ve uzun süre akıllarında kaldığı. Filmin cesur, dokunaklı ve sıradışı olduğunu söylediler. Bundan daha iyi bir iltifat olabileceğini sanmıyorum.


Coşkun Liktor’un filmle ilgili eleştiri yazısını okumak için tıklayın.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.