Şu An Okunan
Louis Garrel ile Sadık Bir Adam Üzerine Söyleşi

Louis Garrel ile Sadık Bir Adam Üzerine Söyleşi

Louis Garrel ikinci uzun metrajının beslendiği kaynakları, farklı türlerle ilişkisini ve filmde birden çok anlatıcı sese yer verme tercihini anlatıyor.

Söyleşi: Engin Ertan

Oyuncu Louis Garrel, yönetmenliğini üstlendiği ikinci uzun metrajlı film olan Sadık Bir Adam’da (L’homme Fidèle, 2018) üç karakter arasında geçen bir aşk öyküsü anlatıyor. Fakat Sadık Bir Adam alışıldık bir romantik film olmaktansa beklenmedik anlarda kara filme ve komediye de meylediyor. Unifrance’ın Paris’te düzenlediği Fransız Sinemasıyla Randevu etkinliğinde bir araya geldiğimiz Garrel, ünlü yazar/senarist Jean-Claude Carrière’le birlikte çalışma sürecine ve filmin farklı türler arasında gezinmesi üzerine sorularımızı yanıtladı.

Sadık Bir Adam’ın senaryosunu Jean-Claude Carrière’le birlikte yazmanız nasıl gerçekleşti?
On dört yaşındayken onu bir televizyon programında görmüştüm. Zamanında beraber çalıştığı Miloš Forman’la ilgili bir anekdot anlatıyordu. Mayıs ‘68 sırasında Forman Paris’teymiş. Çekoslovakya’dan kaçan birisi olarak Paris’te Sorbonne Üniversitesi’ne kızıl bayrak asmaya çalışan öğrencileri görüyor. Bunun üzerine diyor ki “Çekoslovakya’da da durum tam tersi, biz de kızıl bayraklardan kurtulmaya çalışıyoruz.” Jean-Claude’un Forman’ın bu sözünü alıntılaması kışkırtıcı bir tavırdı ve ona ilgi duymamı sağlamıştı. Daha sonra onun yazdığı filmleri izledim ve hayran kaldım. Hemen hepsinde müthiş garip şeyler oluyordu ve aslında hiç konvansiyonel bir yazar değildi. Ortak bir arkadaşımız vesilesiyle onunla tanışma fırsatı bulduğumda ilk filmim Les Deux Amis’nin (2015) senaryosunu yazmıştım. Ondan okumasını ve önerilerde bulunmasını rica ettim. Film Cannes’da gösterildiğinde seyircinin ondan gelen önerilere çok iyi karşılık verdiğini gördüm ve birlikte bir senaryo yazmayı önerdim. O da kabul etti. Yaklaşık bir yıl boyunca senaryo üzerinde çalıştık. O çok deneyimliydi, ben de deneyimsiz. İyi bir denge oluşturduk.

Birlikte yola çıkarken nasıl bir film yapmayı planlamıştınız?
En başından beri bu hikâyeyi anlatırken mizahı kullanmak istediğimize karar vermiştik. Jean-Claude, kariyerinin başlarında Pierre Étaix’le birlikte kısa filmler çekmişti. Bu nedenle komediye çok hâkim ve insanları güldürmeye bayılıyor. Sadık Bir Adam’da da onun komediye yatkınlığı çok faydalı oldu. Film aslında bilindik bir hikâye anlatıyor, bu yüzden de seyircide belirli beklentiler yaratıyor. Zaman zaman bu beklentilerin tersine giderek, hikâyenin akışında beklenmedik tercihler yaparak bir mizah duygusu yakalamaya çalıştık.

Senaryoda birden fazla anlatıcı ve dolayısıyla farklı karakter perspektifleri var. Bu tercihten de biraz bahseder misiniz?
Dış ses kullanımını çok seviyorum. Truffaut filmlerinden Mankiewicz’in Çıplak Ayaklı Kontes’ine (The Barefoot Contessa, 1954), sinema tarihinde sevdiğim bir sürü örneği var. Öncelikle tınısı nedeniyle ama aynı zamanda anlatıyı hızlandıran bir boyutu da var. Seyirciye geçmişe dair bir duygu da geçiriyor. Jean-Claude’a dış ses kullanımına ilgimden bahsederken, senaryoda bunu deneyelim ama bir değil üç anlatıcı olsun diye önerdim. Daha önce denemediğim, farklı bir şey yapmak istiyordum.
Üç farklı anlatıcı olması filmin hikâyesindeki gizemli tarafa da yaradı. Anlatıcı ve seyirci arasında bir anlamda mahrem bir bağ kurulur. Fakat anlatıcının ve perspektifin sürekli değişmesi, seyircinin karakterlere ve hikâyeye karşı aldığı tavrı da değiştiriyor.

Sadık Bir Adam bir yandan da romantik bir kara film. Fakat filmdeki mizah duygusu onu bir kara film parodisine dönüştürmüyor.
Evet, filmin türüyle oynamak, beklenmedik şekilde değiştirmek istedik. Bunun bildik bir hikâyeyi daha ilginç kılacağını düşündük. Çocukken Temel İçgüdü (Basic Instinct, 1992) en sevdiğim filmlerden biriydi. İlk izlediğimde bir cinayet öyküsünün bu kadar erotik olabilmesi bana çok heyecan verici gelmişti. Cinayet ve erotizmin iç içe geçmesi bir sürü kara filmden ya da Hitchcock klasiklerinden tanıdık bir duygu. Karakterlerle ilgili düşüncelerimizde yanılıyor olabileceğimiz şüphesi… Belki de çok çekici bulduğumuz o kadın ya da güvendiğimiz o adam aslında bir katil.

Filmin süresinin kısa olması da en baştan beri planladığınız bir şey miydi?
Evet, alışılmıştan kısa bir uzun metraj olması gerektiği konusunda kararlıydım. İlk filmimin giriş bölümü çok uzundu. Bu sefer konuya çabucak girmek istiyordum. Kısa bir roman, hattâ bir Çehov öyküsü gibi oyalanmayan ve sadede gelen bir film yapmak istedim. Aslında senaryoyu yazarken karakterlere biraz psikolojik derinlik katmayı, davranışlarını açıklamayı düşünmüştüm ama Jean-Claude bu fikre itiraz etti. 

Yani kurgu sürecinde aldığınız bir karar değildi bu.
Hayır.

Peki, kurgu sizin için ne kadar önemli?
Uzun metrajlarımdan önce üç kısa film de yönettim, bu filmleri tek başıma kurgulamdım. Bu deneyimlerim sayesinde sette istediğim şeyi almak için sonuna kadar uğraşmam gerektiğini çok iyi öğrendim. Çünkü istediğiniz malzeme elinizde yoksa kurgu masasında köşeye sıkışıp kalabilirsiniz. Truffaut “çekim süreci senaryonun, kurgu ise çekim sürecinin eleştirisidir” der. Bu nedenle kurguya mümkün olduğunca hazırlıklı, gereken her şeyi almış olarak girmek istiyorum. Ondan sonrası çok keyifli.


Sadık Bir Adam, 3 Nisan’dan itibaren MUBI Türkiye’de izlenebiliyor. MUBI’nin Altyazı okurlarına özel kampanyasıyla 30 gün boyunca MUBI’ye ücretsiz erişim sağlayabilirsiniz.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.