Şu An Okunan
Nadir Sönmez ile Ama Üzerine Söyleşi: ‘Tiyatrodan Beyazperdeye’

Nadir Sönmez ile Ama Üzerine Söyleşi: ‘Tiyatrodan Beyazperdeye’

Nadir Sönmez, Ama

Nadir Sönmez’in yazıp yönettiği Ama, İstanbullu bir grup sanatçının profesyonel ve özel hayatlarına mesafeli ve sarkastik bir bakış atıyor. Sönmez’le filmin ortaya çıkış sürecini ve biçimsel tercihlerini konuştuk.

Söyleşi: Aslı Ildır

Nadir Sönmez’in aynı adlı oyunundan beyazperdeye uyarladığı, aynı zamanda oyuncu olarak da yer aldığı Ama, İstanbullu bir grup sanatçının profesyonel ve özel hayatlarına mesafeli ve sarkastik bir bakış atıyor. Oyuncu kadrosunda Esme Madra, Öner Erkan ve İlda Özgürel gibi isimlerin yer aldığı ve tamamı kapalı mekânlarda geçen film, yer yer dördüncü duvarın da yıkıldığı, teatral bir estetiğe sahip. Sönmez’le metnin beyazperdeye uyarlanış sürecini, yönetmen olarak oyuncularıyla ilişkisini ve set deneyimlerini konuştuk. 

Ama’nın ortaya çıkış hikâyesinden ve tiyatrodan beyazperdeye yolculuğundan bahsedebilir misiniz? 

‘A Corner In The World’ ekibi Bomontiada’daki tiyatro sahnesinin programını yaptığı dönem, yarım saatin altında süren kısa performans işlerinden bir seçki sundukları geceler düzenliyorlardı. ‘Ama’ bu etkinliğe başvurmak için Esme Madra’yla oynamak üzere yazdığım on beş dakikalık bir casting sahnesiydi. 21’59’’ ismiyle düzenlenen o etkinlik akşamı her şey çok güzel geçti ve oyuna iki karakter ekleyerek devamını yazdım. Öner Erkan ve İlda Özgürel’in katılmasıyla dört kişilik bir ekip olduk. 2019 yazında prova yapıp İstanbul Fringe Festivali’nde oyunun prömiyerini sunduk. Sezonda oynarken pandemi başladı, oynamaya devam etmeyi çok istiyorduk ve oyunu bir filme uyarlamaya karar verdik. Oyun gösterimlerinde anlaşılmayan bir konuyu çözmek için film versiyonuna yeni bir sahne yazıp iki karakter daha ekledim, böylece S. Emrah Özdemir ve Büşra Albayrak aramıza katıldı. Ayrıca filmdeki ilk sahneye video aracılığıyla konuşan bir karakterle Deniz Göktaş da dâhil oldu. Filmle birlikte oyun da değişti, artık sahnede de 6 kişilik bir ekibiz.

Bir tiyatro oyunu ve sinema filmi yönetmek arasında, özellikle oyuncu yönetimi anlamında ne gibi farklılıklar var? Beyazperdenin sizi zorunda kıldığı ya da size kolaylık sağladığı yönleri oldu mu? 

İkisi de inanılmaz zevkli. Yazdığım bir metni bu kadroda olduğu gibi oyunculuklarına hayran olduğum insanların canlandırdığını izlemek hayatta hep sürmesini istediğim hazlardan biri. Birbirine güvenen, birbirini destekleyen ve seven bir ekibiz. Beraberken çok gülüyoruz. Oyunculuklarıyla ilgili yönlendirmelerime beni hâlâ şaşırtan bir cömertlikle karşılık veriyorlar ve metni bazen benden çok sahipleniyorlar. Oyun provalarında karakterlerin ilişkileri üzerine derinlemesine konuşarak, artık hepimizin kodlarını içine sindirdiği ortak bir beden diline bürünmüştük. Filmi çekerken zaten taşımayı bildiğimiz karakterlerimizi yeni bir mekân ve mizansende yaşıyor gibiydik. O süreçte daha çok ritmi yönettim. Film, metinle o dönemki ilişkimizi yansıtıyor. Oyunda ise değişmeye devam ediyoruz.

Filminiz hem sanata ve sanatçıya, hem de sahnedeki ve günlük hayattaki performansın doğasına dair pek çok meseleyi kurcalıyor. Bu anlamda canlı olarak tiyatro sahnesinde performe edilen bir hikâyenin, “kaydedilmiş hareketli görüntü” olarak filme dönüştüğünü görüyoruz. Tiyatrodan sinemaya bu geçiş oyununuzun özündeki bu performans meselesini de dönüştürdü mü? 

Oyunun sahnelenmesinin performans sanatı gibi hissettirmesinden hoşlanıyordum. Filmin de tiyatro gibi hissettirmesini seviyorum. Uzun sekanslar çekmenin gerektirdiği konsantrasyon sette etkileyici bir hava yaratıyordu. Zamanı yoğun yaşıyorduk.

Hem oyunculuk hem de yazar ve yönetmenlik yapan bir sanatçı olarak filminizdeki karakterlerin sanata, tiyatroya ve oyunculuğa dair sohbetlerinde sizin kendi kendinize baktığınız (self-reflexive) bir taraf olduğunu söyleyebilir miyiz? 

Kesinlikle söyleyebiliriz. Self-reflexive olmak tiyatro eğitiminde ve sanat dünyasında bir erdem gibi konumlandırılabiliyor, yararına ve gerekliliğine de inanıyorum, ancak yorucu bir özellik. Gelecekte kendi kendime daha az bakmayı hem hayatımda hem işlerimde başarmak isterdim.

Yönetmen Nadir Sönmez ve film ekibi, Ama setinde.

Film sabit kamerayla çekilmiş ve kapalı mekânlarda geçen uzun sekanslardan oluşuyor. Kamera pek hareket etmiyor ve kadraj bir tiyatro sahnesine dönüşüyor âdeta. Anlam kameranın hareketindense, karakterlerin yüzlerinden çıkıyor. Genel olarak buna benzer biçimsel tercihlerinizden bahsedebilir misiniz? 

Oyunun çok çıplak bir sahnelemesi var. Boş bir sahnede, genel bir aydınlatma ışığı altında, sadece giriş-çıkış ve yaklaşma-uzaklaşma hareketlerinden ibaret sakin bir rejiyle oynuyoruz. Filmiyse iki ayrı kapalı mekânda çektik ve hikâyenin geçtiği yerler, tiyatro versiyonunun aksine somut olarak var oldu. Metni o mekânlara nasıl yerleştireceğimi belirlemek için ilham almak üzere yoğun film izlediğim bir dönem geçirdim. Fassbinder’in Katzelmacher (1969) ve Warnung vor einer heiligen Nutte (1971), Godard’ın Her Şey Yolunda (Tout Va Bien, 1972) ve Hong Sang-soo’nun Grass (2018) filmlerinin Ama’nın atmosferinde çok belirgin etkileri oldu. Önce kendi kameramla oyuncularla provalarımızı çekerek kaba akışı görsel olarak test edebildim. Ardından set öncesi ve süresince görüntü yönetmeni Barış Özbiçer’le biçim üzerine beraber düşündük. Barış’ın önerileri bana kendimi iyi anlaşılmış hissettiriyordu ve onun varlığının verdiği güven sayesinde çekimlerde oyuncularla iletişimime kanalize olabiliyordum. Ortaya çıkan sonucun oyuncuların duygularındaki detaylara odaklatan bir seyir deneyimi yaşatmasını seviyorum. Öte yandan kamera az hareket ediyor ancak hareket ettiğinde filmin mahremiyetiyle doğru mesafeden flörtleştiğini hissediyorum.

Hem karakterlerin tonlama ve oyunculuklarından hem de sohbetlerinden onlarla mesafeli bir ilişki kurduğunuzu hissedebiliyoruz. Buradaki sarkastik ve biraz yabancılaştırıcı mesafe sizin için ne ifade ediyor? Seyircinin karakterlerle nasıl bir ilişki kurmasını istediniz? 

‘Ama’ sanatçı karakterlerinin tutarsızlıklarıyla ilgilenen bir metin. Ben karakterlere bayılıyorum ve onlarla soğuk bir ilişki kurmadığımı düşünüyorum. Oyunculuktaki tavır bedenlerin nasıl gözükmesini ve metnin nasıl duyulmasını istediğimle ilgili. Benim için ideal olan seyircinin karakterlerin kendileriyle istikrarla çelişmelerine kıs kıs gülerek bakması olurdu. 


Ama, MUBI Türkiye’de izlenebiliyor. MUBI’nin Altyazı okurlarına özel kampanyasıyla 30 gün boyunca MUBI’ye ücretsiz erişim sağlayabilirsiniz.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.