Şu An Okunan
Henry Mancini ve Blake Edwards: Kelimeler ve Notaların Uyumu

Henry Mancini ve Blake Edwards: Kelimeler ve Notaların Uyumu

Pembe Panter, The Pink Panther

Müzisyen Henry Mancini ve senarist/yönetmen Blake Edwards işbirliği sinema tarihinde unutulmaz izler bıraktı. Pembe Panter’den Tiffany’de Kahvaltı’ya pek çok eserde imzası bulunan Mancini-Edwards ikilisinin 35 yıllık profesyonel ortaklığında kısa bir yolculuğa çıkıyoruz.

Sinema tarihinin en verimli işbirliklerinden biri müzisyen Henry Mancini ve senarist/yönetmen Blake Edwards’ınkidir. Pek çok unutulmaz film ve besteye kaynaklık eden bu 35 yıllık profesyonel ortaklığın ardında büyük bir dostluk olduğu da biliniyor. Film ve müziğin uyumlu birlikteliğinden ilham alarak hazırlanan, Beykoz Kundura’daki Bir Yaz Gecesi Festivali de programında Mancini ve Edwards’ın birlikte çalıştığı 60’lı yıllardan dört klasiğe; Tiffany’de Kahvaltı (Breakfast at Tiffany’s, 1961), Pembe Panter (The Pink Panther, 1963), Karanlıkta Bir Çığlık (A Shot in the Dark, 1964) ve Tatlı Budala‘ya (The Party, 1968) yer veriyor.

Henry Mancini
Henry Mancini

Tüm zamanların en popüler ve en önemli film bestecileri arasında kabul edilen Henry Mancini, müziğe merakının sinema sayesinde başka bir boyut kazandığını söyler. Cecil B. DeMille’in Haçlı Seferleri (The Crusades, 1935) filmini izlerken Rudolph G. Kopp’un gösterişli bestelerinden çok etkilenir ve henüz çocuk yaşlarda film müziğine ilgi duymaya başlar. 40 yılı aşan kariyeri boyunca yüze yakın filmin tema müziğini besteleyen ve bir o kadar filmin müziğine de katkıda bulunan Mancini’nin kalabalık filmografisi içerisinde en verimli ve en akılda kalıcı ortaklığıysa kuşkusuz senarist/yönetmen Blake Edwards ile olmuştur.

Aynı kuşaktan bu iki erkeğin sinema macerası da aşağı yukarı aynı dönemde başlar. Edwards 40’lı yıllar boyunca otuz civarı filmde rol alsa da bunların çoğunda rolü adı jenerikte anılmayacak kadar küçüktür. Daha sonra radyo oyunları ve sinema filmleri için senaryo yazar ve 1952 yılında Four Star Playhouse (1952-1956) isimli televizyon dizisiyle yönetmenliğe geçer. Mancini’nin müziklerini bestelediği ilk film de aynı yıldandır: Lesley Selander’ın yönettiği The Raiders.

A Shot in the Dark, Karanlıkta Bir Çığlık
Karanlıkta Bir Çığlık

Güzel Bir Arkadaşlığın Başlangıcı

İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Glenn Miller adına kurulan orkestrada piyanist ve aranjör olarak görev alan Mancini, 50’lerde sinemaya geçtiğinde zaten takdir gören bir müzisyendir. Anthony Mann’in yönettiği Glenn Miller biyografisi Unutulmaz Melodiler (The Glenn Miller Story, 1954) ile de ilk Oscar adaylığını kazanır. 1952’de Universal Pictures’ın müzik departmanına giren Mancini, stüdyonun pek çok önemli filminin bestesine imza atar. Fakat 1958’de Universal’dan ayrılıp yoluna bağımsız devam etmeye karar verir. Universal bünyesinde Edwards’ın iki filminin, Esrarengiz Mister Cory (Mister Cory, 1957) ve Neşeli Dakikalar‘ın (This Happy Feeling, 1958) müziklerine katkıda bulunan Mancini’nin yönetmenle ilk yaratıcı işbirliğiyse Peter Gunn (1958-1961) isimli televizyon dizisiyle olur.

Peter Gunn
Peter Gunn

1958 yılında yayınlanmaya başlayan ve 114 bölüm süren Peter Gunn hem Edwards hem de Mancini’nin kariyerinde bir dönüm noktasıdır. Dizinin yaratıcısı Edwards, 50’li yıllarda çektiği sinema filmleriyle kazanamadığı takdire nihayet ulaşır ve hem senarist hem de yönetmen kategorisinde Emmy ödülüne aday gösterilir. Mancini’nin dizi için yaptığı besteleri bir araya getiren albüm ise Grammy ödülüne layık görülür. Peter Gunn‘ın tema müziği gerçekten de dizi jeneriklerinde cool caz düzenlemeleri kullanılması eğiliminin öncüsü olur, sonraki yıllarda sayısız kez yeniden yorumlanır ve taklit edilir.

Peter Gunn‘ın başarısı Edwards ve Mancini’yi yine bir televizyon dizisi için buluşturur. Mr. Lucky (1959-1960) isimli bu dizinin müzikleriyle Mancini bir kez daha Grammy ödülüne aday gösterilir. Diğer yandan Edwards sinema filmlerinde de Mancini ile çalışmayı tercih eder. İkilinin sinema alanındaki ilk büyük başarısıysa 1961 yılında gelir. Truman Capote’nin aynı adlı novellasından uyarlanan Tiffany’de Kahvaltı (Breakfast at Tiffany’s) büyük bir ticari başarı elde eder ve böylece hem Edwards sektör içerisinde daha önce görmediği bir ilgiyle karşılaşır hem de Mancini En İyi Şarkı ve En İyi Film Müziği dallarında iki Oscar ödülü birden kazanır.

Breakfast at Tiffany's
Tiffany’de Kahvaltı

Tiffany’de Kahvaltı tipik bir 60’lar filmidir. Her ne kadar roman 40’lı yıllarda geçse de sinema uyarlamasında hikâye ‘şimdiki zaman’a taşınmıştır. Holly Golightly rolündeki Audrey Hepburn’ün giydiği Givenchy tasarımı elbiseler, elindeki upuzun sigaralık ve taktığı güneş gözlükleri dönemin modası açısından belirleyici, ikonik aksesuarlardır. Hoş, moda ve Manhattan sosyete yaşantısının göz alıcılığına kendini kaptıran film, Capote’nin romanındaki hüznü neredeyse tamamen ıskalar. Hatta bir aşk hikâyesi uydurup romantik komediye meyleder. Bu nedenlerle de genellikle ‘serbest’ bir uyarlama olarak anılır. Orijinal hikâyedeki hüznü filme taşıyan tek unsursa Mancini’nin bestelediği ve sayısız ödül kazanan ‘Moon River’ şarkısıdır desek pek yanlış olmaz.

Sonraki yıl Edwards ve Mancini işbirliği yine hit şarkısıyla çok ses getiren bir filme kaynak olur. Şarap ve Gül (Days of Wine and Roses, 1962) için Henry Mancini’nin bestelediği, filmle aynı adı taşıyan şarkı müzisyene bir Oscar ödülü daha kazandırır. Diğer yandan, gerek ‘Moon River’ gerekse ‘Days of Wine and Roses’da beraber çalıştığı söz yazarı Johnny Mercer ile başka filmler için de şarkılar yapar Mancini; örneğin Stanley Donen’ın Öldüren Şüphe‘si (Charade, 1963) gibi.

Charade
Öldüren Şüphe

‘Müzikal’ Komedi

Edwards ve Mancini’nin Peter Gunn ve hatta Tiffany’de Kahvaltı‘dan bile meşhur olan ortak çalışması ise hiç kuşkusuz Pembe Panter‘in (The Pink Panther, 1963) tema müziğidir. Bu filmin kazandığı başarı sonrasında Blake Edwards’in adı kariyeri boyunca neredeyse sadece komedi türüyle özdeşleşir. Bu çok da şaşırtıcı değil, çünkü Edwards ve Müfettiş Clouseau rolündeki Peter Sellers, slapstick tarzının gerçekten mükemmel bir örneğini ortaya koyar. Bu tarz fiziksel komedide en önemli unsurlar zamanlama ve koreografidir. Başka bir deyişle sahnelerin âdeta müzik gibi işlemesi gerekir. Sonraki yıllarda bir seriye dönüşen Pembe Panter filmlerinde de gerek animasyon jenerik sekansları, gerek şarkı odaklı dans sahnelerinde Mancini’nin besteleri komedi zamanlaması için benzer şekilde işlevseldir. Bir polisiye parodisi olarak da görülebilecek bu filmlerde müzik zaman zaman ters bir dramatik etki için de kullanılır.

Hiç kuşkusuz sinema tarihinin en meşhur, herhalde sinema konulu etkinliklerde en fazla çalınmış ama asla eskimemiş tema müziklerinden biridir Pembe Panter. Fakat Mancini serinin tüm filmleri için yeni besteler yapar. Çoğu eleştirmene göre serinin en iyi filmi, hatta sinema tarihinin en iyi komedilerinden biri olan Karanlıkta Bir Çığlık‘ın açılış sahnesindeki ‘Shadows of Paris’ gerçekten de unutulmazdır. Kariyeri boyunca 4 Oscar kazanan ve 14 defa bu ödüle aday gösterilen Mancini, adaylıklarından ikisini Pembe Panter filmleriyle kazanmıştır.

The Party, Tatlı Budala
Tatlı Budala

Edwards filmlerine iddialı parti sahneleri koymayı sever. Bu kalabalık sahnelerin yoğun trafiği, yönetmenlik becerisini göstermek açısından elverişlidir ne de olsa. Örneğin Tiffany’de Kahvaltı‘da Holly’nin dairesindeki parti filmin en akılda kalıcı anlarındandır. Diğer yandan Pembe Panter‘in final sekansı da Müfettiş Clouseau’nun ‘başarıyla’ mahvettiği bir kostümlü partide geçer. Dolayısıyla Edwards’ın neredeyse tamamı partide geçen bir film çekmesine de şaşırmamak gerek. Edwards ve Peter Sellers’ın Pembe Panter serisi dışındaki tek ortak çalışması olan Tatlı Budala yönetmenin klasik Hollywood metotlarından uzaklaşıp dönemin yenilikçi havasına uyum sağladığı bir filmdir. Kimi kaynaklara göre 56, kimilerine göreyse 63 sayfa uzunluğundaki senaryo aslında bir eskizdir. Yine Edwards’ın söylediğine göre, filme aldığı en kısa senaryo Tatlı Budala‘ya aittir ve filmin büyük kısmı setteki doğaçlamalardan ibarettir. Finale doğru dozu artan yıkımla Tatlı Budala anarşinin pop ve keyifli bir yorumunu sunar. Diğer yandan Mancini, bestelerinin böyle bir kaos içinde yer almasından çok da mutlu değil gibidir. Bir röportajında “Komedi filmine güzel bir şarkı yazınca böyle oluyor. Kimse tek bir notasını bile duymayacak,” der. Şaka bir yana, filmde işler çığırından çıktıkça partideki müzik grubu da daha serbest bir formda çalmaya başlar. Müziğin kullanımı içerikle uyumludur. Hatta bir sahnede Mancini’nin Pembe Panter için bestelediği ‘Meglio Stasera’ da duyulur.

Blake Edwards
Blake Edwards

Ölüm Ayırıncaya Kadar

Edwards ve Mancini’nin ortaklığı 60’lı yıllardaki bu büyük başarılardan sonra da düzenli şekilde devam eder. Bu dönemden en akılda kalıcı örnekler ise başkarakteri orta yaş bunalımında bir film müziği bestecisi olan 10 (1979) ve Mancini’ye dördüncü Oscar’ını kazandıran Victor/Victoria‘dır (1982). İki kadim dostun beraber çalıştıkları son film Pembe Panter’in Oğlu (Son of Pink Panther, 1993) olur. Mancini 1994’te pankreas kanserinden ölür. Edwards ise 2010 yılında ölünceye değin başka bir sinema filmi çekmez, sadece 1995’te Victor/Victoria‘nın televizyon için bir yeniden çevriminde ortak yönetmenlik yapar.

Hiç kuşkusuz birbirlerinin kariyerine müthiş katkısı olmuş bu iki usta ismin işbirliğindeki uyumu en iyi tarif eden yorumlardan birisiyse usta oyuncu Julie Andrews’a ait. Edwards ile 41 yıl evli kalan ve yönetmenin pek çok filminde rol alan Andrews şöyle diyor: “Blake’in karakterler için kelimelerle yazdığını Mancini de notalarla yazardı. Onun besteleri her zaman hikâyeyi zenginleştirirdi.”


Henry Mancini ve Blake Edwards ortaklığının ürünü dört klasik film restore edilmiş kopyalarıyla Türkiye’de ilk kez Bir Yaz Gecesi Festivali kapsamında Beykoz Kundura’da seyirciyle buluşuyor. Festivalle ilgili detaylı bilgi edinmek için tıklayın.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.