Şu An Okunan
2024’te Türkiye Belgeselleri: Fotoğrafı Çekilmemiş Çocuklar

2024’te Türkiye Belgeselleri: Fotoğrafı Çekilmemiş Çocuklar

Türkiye’de her tür destekten yoksun belgeselcilerin kendi sınırlı imkânlarıyla yaptığı pek çok filmin çıktığı 2024’ü yerli belgeseller üzerinden hatırlıyor, yıl içinde seyirciyle buluşan belgesellerden öne çıkanları yakın plana alıyoruz.

“Bir fotoğraf bir insanın var olduğunu kanıtladı” diyor Davut’un babası Abdülaziz Altınkaynak, önündeki duvarda sergilenen kayıp fotoğrafları içinde küçük bir portreyi göstererek. Davut Altınkaynak, 1995 sonlarında Mardin’in Dargeçit ilçesinde gözaltına alınıp kaybedildiğinde 13 yaşındaydı. Fotoğrafı çekilmeyen veya resmi evraklar için nadiren çekilen çocuklardandı. Davut’un kameraya baktığı tek anın belgesi olan, bir akrabanın bulduğu aile fotoğrafından büyütülerek basılan portresi 11 yaşındaki halini gösteriyor. Demek o yaşa kadar kimlik kartı için dahi kamera karşısına geçmemiş. Sonra hasbelkader bir aile karesine giren görüntüsü, katledilene kadar sürdüğü kısa hayatının delili olmuş, çocuğunun kemiklerini kör bir kuyudan kendi elleriyle çıkaran babasının ifadesiyle.

Davut’la birlikte yedi kişiyi gözaltında kaybeden JİTEM’ciler hakkındaki davayı konu alan Dargeçit belgeseli, tıpkı o fotoğraf gibi, kurbanların kaybedilme hikâyesini ve yakınlarının adalet mücadelesini unutulmasın diye kayda geçiriyor; bir insanlık suçunun ülkenin ağır gündemi içinde eriyip gitmesinin önüne set çekmeye çalışıyor. Berke Baş’ın yapımcısı Enis Köstepen’le birlikte Hafıza Merkezi için yaptığı film, insan hakları örgütlerinin ısrarlı takibi sonucu kayıplardan beşinin kemiklerinin bulunduğu ve davanın açıldığı 2014’ten bugüne kadarki süreci takip ediyor. Bir avuç insanın yok edilen yakınları için adalet arayışına tanık olurken, devletin temelini oluşturan ‘tuğlaları’nı (Mehmet Ağar’ın Uğur Mumcu cinayeti hakkında Mumcu’nun eşine söylediği söze istinaden), o tuğlalar üzerinde bina edilen cezasızlık kültürünü, sanıkların failliğine dair onca tanıklığa rağmen delillerin nasıl sümen altı edilerek katliam sorumlularının aklandığını izliyoruz. Böylece sembolik bir vaka üzerinden, 1990’lar Türkiye’sinde yürürlüğe konan kirli savaşın zorla kaybetmelere dair bölümünden bir sayfaya ışık düşürüyor film. Elbette bu anlatılan, derin devletin kirli icraatının olduğu kadar Kürtlerin mücadele tarihinin de hikâyesi.

Filmi izleme deneyiminden geriye, Davut’un belli belirsiz gülümsemeye çalıştığı yüz ifadesi ve sonlara doğru mahkemenin sanıklar hakkında “somut, kesin, inandırıcı delil” bulamayarak beraat kararı vermesi üzerine kayıp yakınlarından birinin Kürtçe olarak söylediği söz kalıyor: “Bizle onlar arasındaki mesafeyi gözlerimizle görmüş olduk.” Tek cümleyle, Dargeçit izleyenin göğsüne taş gibi oturan koyu bir karanlığın olduğu kadar, bunu aralamaya çalışan aydınlık yüzlü insanların da filmi. (Film tamamlandıktan sonra İstinaf Mahkemesi’nin bu kararı ‘yerinde’ bulduğu ve davanın 2025’te zaman aşımına uğrayacağı bilgisini de ekleyelim.)

Bazen Hep Birlikte

Belgesel cangılında, özellikle Türkiye’den çıkanlar içinde iç açıcı bir filme denk gelmek çölde vaha bulmak gibi bir şey. Didem Pekün’ün yeni belgeseli Bazen Hep Birlikte, güzel bir şarkı gibi akan hikâyesiyle ‘insan’ olmaya dair iyi hissettiren ender filmlerden biri. Çağdaş dans sanatçısı Mihran Tomasyan’ı ve kurucusu olduğu Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nı merkezine alan film, yine de kaçınılmaz bir şekilde memleket tarihinin karanlık kuyularına uğruyor yol boyunca. Ailesinin geçmişi iki yüzyıla uzanan İstanbulluğuna karşın, 1915’le, Varlık Vergisi’yle, 6-7 Eylül’lerle darmadağın edilmiş bir cemaatin içinden çıkıp bu şehirde yeniden kök salan bir dansçı, Mihran. Kendi aile tarihinden bir sayfayı, “Aile Ağacı” adlı gösterisinde, 1915’te kaybedilen binlerce çocuktan biri olan Mardik adında bir Ermeni çocuğun hikâyesi üzerinden sahneliyor. Yukarıda bahsi geçen Davut gibi Mardik’in de fotoğrafı yok; Mihran dans gösterisinde onu temsilen aileden bir başka çocuğun fotoğrafını kullanıyor.

Mardik’in hikâyesiyle Dargeçit’teki Davut’un hikâyesi zihnimde yan yana geliyor. Aynı inşaatın tuğlaları altında kalmış iki çocuk, bambaşka duyguların taşıyıcısı iki filmi incecik bir bağla birbirine bağlıyor. Hrant Dink cinayetinin ailede yarattığı şok, Mihran’ın kişisel arşivinden çıkan görüntüler, ‘yaya’sının (babaannesi) hisleri ve tanıklıkları bu bağı daha da görünür kılıyor. Fakat bunlar bir yana Bazen Hep Birlikte dans, beden, aidiyet, yaratmak ve elbette İstanbullu olmak üzerine bir şarkı aslında; şimdinin merceğinden geçmişe ve geleceğe bakmaya çalışan ana karakteri, koreografisi, performans sahneleri, müziği ve görsel-işitsel ritmiyle hayli etkileyici bir film.

Sweet Home Adana

Ucu 1915 kuyusuna uzanan aile hikâyelerinden söz açmışken, yılın etkileyici filmleri içinde öne çıkan bir kısa belgesel de Nagehan Uskan’ın Sweet Home Adanası. Yönetmen kendi kökenleri içinde hepten silinmiş bir damarı ararken, inkâr ve hafıza yollarında bireysel olduğu kadar kolektif bir yolculuğa çıkarıyor bizi. Mekân ve zaman içinde gidip gelen bu arayış, sık sık define arayıcılarının kazma vuruşlarıyla kesiliyor. Yolun sonunda yine ‘fotoğrafı çekilmemiş’, arşivlere girmemiş bir kadının hayaleti ve onun hayali evi dikiliyor karşımıza.

Aile albümlerindeki kayıp sayfaları arayan bir başka film: Şirin Bahar Demirel’in animasyon belgesel türündeki kısası Zarafet ve Şiddet Arasında, aile bağları temasında ufkumuzu genişleten yılın en şiirsel filmlerinden biri. Yukarıda andığım filmlerin tersine, fotoğrafı bolca çekilmiş bir kadın var burada. Ne var ki bunların gösterdikleriyle değil sakladıklarıyla ilgileniyor yönetmen ve ‘zarif’ aile fotoğraflarının üzerlerini kazıyıp altındaki travmatik hikâyeleri bulmaya çalışıyor. Zarafet ve Şiddet Arasında, güçlü içeriğini yaratıcı bir görsel anlatımla bütünleyen, belgesel dilinin de sınırlarını genişleten minik bir cevher.

Zarafet ve Şiddet Arasında

2024’te yapılan onca belgesel içinde adını anmadan geçmek istemediğim bir başka film, İmre Azem’in deprem sonrasında Antakya ve çevresinde olup bitenleri kararlı bir şekilde takip ettiği serinin üçüncü bölümü, Hatay: 5-15 Şubat 2024. Yine ülkenin gündem sıralamasında hızla aşağılara inen, kimimizin hepten unuttuğu depremi birinci yıldönümünde hatırlatarak ayakta kalma mücadelesi veren depremzedeleri, son bir yılda yaşanan hak gasplarını ve bunlara karşı var gücüyle direnen Antakyalıları kayda almayı sürdürüyor yönetmen. Filmin bir yerinde Hatay Akademi Senfoni Orkestrası’nın şefi Ali Uğur şöyle bir şey diyor: “Depremden hemen sonra bize verilen sözler yerine getirilseydi eğer, şu an her gün konser veriyor olurduk.”

“Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür” sözü bir kez daha doğrulanıyor ve bu seferki nisyan koca bir şehrin kültürü, demografisi, kolektif hafızasıyla toptan yok edilmesine razı olmak anlamına geliyor maalesef. O yüzden depremi unutmayan, unutturmayan her çaba özel bir saygı ve desteği hak ediyor. Azem’in film serisi sırf bu çabasıyla, kendini yalnızlaştırılmış hisseden deprem mağdurlarına direnme gücü de aşılıyor.

Hatay: 5-15 Şubat 2024

İşte size, her bakımdan berbat geçen 2024’ü en azından belgeselseverler için değerli kılan filmlerden bir yıl sonu buketi. 2025’in bu tür filmlerin daha çok üretildiği bir yıl olması dileğiyle…

Yazarın notu: Gelenek olduğu üzere belgeseller açısından 2024’ün panoramasını çizmek yerine, yıl sonu yazımı bu sefer izleyip etkilendiğim beş filme adamakla yetiniyorum. Türkiye’de her tür destekten yoksun belgeselcilerin kendi sınırlı imkânlarıyla yaptığı, farklı yönleriyle değerli bulduğum daha pek çok film çıktı geçen sene içinde. 2024 yılı öte yandan, belgesellere ve kısa filmlere dış kapının mandalı muamelesi yapan, sansür pratiklerini kırmızı halılarla örtmeye çalışan festivallerin, bu zihniyetle övünen seçici kurulların, giderek normalleşen oto-sansürün, sırf bir belgeselin gösterimini engellemek için elindeki polis ordusunu seferber eden mülki amirlerin de yılıydı. Ancak ne yalan söyleyeyim, bu sorunları her sene yeniden dile getirmenin bıktırıcı bir tarafı var. O sebeple bu kısa yazı, kapsayıcı olma iddiası taşımayan, bize hem giderek zorlaşan hayata hem de belgesel yapmaya ve paylaşmaya devam etme gücü veren bir avuç film üzerine kişisel bir değerlendirme.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.