Cannes’da Altın Palmiye yarışında son günlerde öne çıkan iki film var; Marco Bellocchio’nun yönettiği Il Traditore ve Elya Süleyman imzalı It Must Be Heaven.
Engin Ertan
Marco Bellocchio’nun son filmi Il Traditore gerçek bir hayat öyküsünü konu alıyor. Filmin başkarakteri, İtalyan mafyasından çıkan ilk itirafçı Tommaso Buscetta. Bellocchio, bu suç hikâyesini sürükleyici bir anlatımla perdeye taşıyor ama biyografik filmlerin sıklıkla tercih ettiği kolaycı yöntemleri seçiyor. Yaratıcılığa pek açık kapı bırakmayan, sürekli önümüze bir takım “gerçekleri” koymak derdinde bir film bu. Başka bir deyişle, ara yazılarla âdeta bilgi bombardımanına tutuluyoruz. İtalyanca bilmeyen ve zamanında medyayı çok meşgul etmiş bu davalara aşina olmayan seyirciler için film yer yer takibi zor bir hâl bile alıyor. Yine de seksen yaşındaki yönetmenin dinamik bir filme imza attığını teslim etmek gerek. Özellikle ABD’li eleştirmenlerin Baba (The Godfather) serisine –Corleone ailesi bu hikâyede de var– ve Sıkı Dostlar’a (Goodfellas, 1990) benzeterek övgülere boğdukları Il Traditore, ana yarışmayı değerlendiren jüriyi de benzer şekilde etkiler mi, bu akşam göreceğiz. Açıkçası benim tahminim, illa bir tür filmine ödül verecekse, jürinin tercihini daha modern bir sinema dilinden yana kullanacağı ve Diao Yinan’ın Nan Fang Che Zhan De Ju Hui’sini seçeceği yönünde.
Elya Süleyman’ın yeni filmi It Must Be Heaven ise tipik bir Elya Süleyman filmi. Birbirine serbest bir anlatıyla bağlanmış kısa anlardan, daha doğrusu skeçlerden oluşan film, Süleyman’ın anavatanı Filistin’den Paris’e ve New York’a yaptığı yolculuk sırasında gözlemlediği absürd anları konu alıyor. Bu anlar, Süleyman’ın sinemasından tanıdık, mizansen üzerine kurulu bir mizah anlayışla perdede canlanıyor. Açıkçası It Must Be Heaven’ın her ânının aynı düzeyde güçlü ve etkileyici olduğunu söylemek zor. Özellikle New York bölümü ciddi şekilde sarkıyor. Bazı sahnelerdeki ağdalı sembolizm de filmi yer yer aşağı çekiyor. Yine de güçlü anlarında seyirciyi çok iyi yakalayan It Must Be Heaven’ın Cannes’dan bir ödülle ayrılması kuvvetle muhtemel.
