Şu An Okunan
Aç Kalpler: Mantığın Şiddeti

Aç Kalpler: Mantığın Şiddeti

Aç Kalpler, Hungry Hearts

Çocuk bakımına dair endişeler üzerinden gerilimli bir anlatı kuran Aç Kalpler bir çeşit turnusol kâğıdı gibi. Karakterlere bakışımız, kadın ve erkek davranışlarına dair karşıtlık öğretisini ne oranda içselleştirmiş olduğumuzu gösteriyor.


Bu yazı, Altyazı’nın Temmuz-Ağustos 2015 tarihli 152. sayısında yayımlanmıştır.


Bu yazı, filmin sürpriz gelişmelerini ele vermektedir.


Aç Kalpler (Hungry Hearts, 2014), İtalyan yönetmen Saverio Costanzo’nun dördüncü uzun metrajı. Filmin hikâyesi Marco Franzoso’nun ‘Il Bambino Indaco’ adlı romanından uyarlanmış, üslubu ise Roman Polanski’nin apartman üçlemesinden izler taşıyor: İnsanın üstüne üstüne gelen mekânlar, karakterlerin bedenlerini orantısızlaştıran geniş açı objektiflerle çekilmiş yakın planlar, grenli film dokusu… Film, jeneriğine de yansıyan bu üslup tercihleriyle başka bir dönemin eseri izlenimi veriyor, hatta (muhtemelen yönetmenin ve yazarın İtalyan olması nedeniyle) filmi giallo filmlerine benzetenler bile olmuş. Nihayetinde Aç Kalpler oldukça rahatsız edici ve tuhaf, bu tuhaflığıyla da ilgi çekici; etkisini uzun süre koruyan bir tekinsizlik hissine sahip, insanın aklına onlarca soru düşüren filmlerden. Hakkında yazılanlara göz atınca zengin bir tartışma alanı açtığını da görmek mümkün.

Kim İyi Bilir?

Aç Kalpler, pek çok ‘en’ listesinde yerini alacağını tahmin ettiğimiz, eğlenceli ve absürd bir tanışma sahnesiyle açılıyor. İş için New York’ta bulunan İtalyan Mina ile Amerikalı Jude’un ilişkilerinin başlangıcını imleyen bu kısa giriş sahnesinden sonra olaylar hızla gelişiyor. Mina’nın tayini çıkıyor, ikili bu ayrılıkla nasıl baş edeceklerini düşünmeye bile fırsat bulamadan Mina hamile olduğunu öğreniyor. Böylece planlar değişiyor, iki sevgili apar topar evleniyor. Ancak bu hevesli günler yerini yavaş yavaş, doğacak çocuk için neyin daha iyi olduğuna dair anlaşmazlıklara bırakıyor. Mina, hislerine dayanarak az yemek yemeyi tercih ediyor ve suda doğal doğum yapmak istiyor. Jude ise tam bir akıl-mantık insanı; doktorlar ne derse onu yapma taraftarı. Filmin ana ekseni de bu çatışma üzerine kurulu: Kendi sezgilerine güvenen ve onlar doğrultusunda hareket eden bir kadın ile doktorların tavsiyelerini dinlemeyi tercih eden bir erkek.

Aç Kalpler, Hungry Hearts

Aslında bu çatışma, Batı toplumunun ve düşüncesinin en yerleşik ikili karşıtlıklarından birinin yansıması. Çok kabaca ve kısaca hatırlayacak olursak: Özellikle Aydınlanma Dönemi’yle birlikte merkezî önem kazanan rasyonalite ve mantık, erkeğe, erilliğe atfedilirken kadın ya da kadınsılık bunun karşı kutbu olan irrasyonalite ve duygusallıkla özdeşleştirilir. Zihin ve akıl erkeğin hâkimiyet alanıyken kadın bedenle ve sezgilerle tanımlanır. İrrasyonalite de delilikle bir sayıldığından, kadınların deliliğe daha yakın ve yatkın olduğu varsayılmıştır. Bu karşıtlıkta daha değerli, geçerli, ciddiye alınan, önemsenen taraf erkek/akıl/mantık/rasyonalite olmuştur. Yüzyıllardır toplumsal yapı bu değer yargıları üzerine kurulurken, kadınlar akıllarını yeterince kullanamadıkları, mantıksız ve duygusal kararlar verecekleri gerekçesiyle oy vermekten bilimsel araştırmalara kadar pek çok alandan dışlanmıştır. Eve kapalı, hiçbir şey üretemedikleri ve kendilerini ifade edemedikleri bir hayat yaşıyor olmaktan dolayı oluşan sorunları belirttiklerinde de duygusallıkla (hatta nankörlükle) suçlanmış, histerik olarak yaftalanmışlardır.1 Pek çok Gotik edebiyat eseri, bu çıkmazın yarattığı çaresizlikle gerçekten de deliren, deliliğe sığınan kadınların hikâyelerini anlatır.

Böylece bilim, sınırlarını ve kurallarını erkek egemen anlayışın tanımladığı bir alan olarak gelişmiş, her şeyin en bilimselinin, yani en doğrusunun, dolayısıyla da herkes için en iyisinin ne olduğuna karar veren erkekler olmuştur. Kadın bedeni ve ruhu, kadınların ürettiği eserler, hayatları, ilgi alanları da aynı şekilde, erkekler tarafından tanımlandı, sınıflandırıldı, kesildi, biçildi ve değerlendirildi. Kadınlar ne zaman ne hisseder, nasıl düşünür, bedenleri nasıl işler, hangi hastalıklara yatkındırlar, ne giymeleri daha sağlıklıdır, nasıl oturmaları zararlıdır, hangi işlerle meşgul olmalıdırlar… Hepsi bilimsel verilerle desteklenerek yazıldı, çizildi, sunuldu.

Mina ve Jude

Aç Kalpler üzerine yazılanlar, bolca yapıbozumuna uğramış olması nedeniyle pek de geçerliliğinin kalmadığı varsayılan bu yapının aslında hâlâ ne kadar da güçlü olduğunu, kadın ya da erkek farkı gözetmeksizin, ne çok kişinin bu “bilgi”yi içselleştirdiğini gösteriyor. Film üzerine yazan pek çok eleştirmen filmin özetini “Jude, akıl sağlığını yitiren karısının bebeklerini öldürmesine engel olmaya çalışır” şeklinde veriyor örneğin. Mina fanatik, akıldışı bir saplantıya sahip, doğum sonrası depresyondan mustarip, sorunlu bir kadın olarak tasvir edilirken Jude yumuşak, mantıklı ve sempatik olarak tanımlanıyor pek çok film eleştirisinde.2 Oysa yönetmen Costanzo mümkün olduğunca tarafsız bir tavır takınmak istemiş. Mina’nın ve Jude’un fikirlerine, dertlerine ve dünyayı algılayış biçimlerine eşit oranda zaman ayırmış. Ancak, bu tarafsızlık bir tür ‘söylemsel turnusol kâğıdı’ gibi işlemiş daha ziyade: İzleyenler cinsiyetçi söylemleri ne kadar içselleştirmişse Mina’yı suçlamaya, ondan nefret etmeye o kadar yatkın oluyorlar.

Aç Kalpler, Hungry Hearts

Örneğin, Manori Ravindran, Kuzey Amerika’da doğum sonrası depresyonu ile ilgili farkındalık oldukça yüksek olmasına rağmen, neden dertli Mina’ya değil de Jude’a daha yakın hissettiğimizi sormuş; mücadele halinde olan annenin sürekli kötülenmesinden rahatsız olmuş; nihayetinde Mina’yı deli olarak görüp suçlamanın bunun nedenlerini araştırmaktan daha kolay olduğu sonucuna varmış.3 Diğer yazıların çoğuna göre feminist duyarlılığı daha güçlü olsa da, burada bile yazar Mina’nın bir tür ruhsal rahatsızlıktan ya da doğum sonrası depresyonundan mustarip olduğundan emin. Oysa, Mina’nın davranışlarının bu depresyonun belirtileriyle pek de ilgisi yok. Kaldı ki Mina gayet mutlu ve halinden memnun. Kocasının ona güvenmiyor olması ve arkasından iş çeviriyor olması dışında bir derdi yok.

Pek çok yazar, Jude’un sorun olarak gördüğü durumları sıralayıp Jude’la aynı fikirde olduklarını belirtmişler: Mina bebeği yeterince beslemiyor, dolayısıyla bebek büyümüyor, hiç güneş ışığına çıkarmadığı için bebek güneşe bakamıyor bile… Film gerçekten de bu verileri doğrulayan görüntüler sunuyor. Ancak, başka bir gözle izlediğinizde, Mina’nın zamanı geldiğinde bunların hepsini yaptığını da görüyorsunuz: Mina bebeğiyle deniz kıyısına gidip güneş batışını izliyor, sokaklarda onunla geziniyor, onun iyi beslenmesi için kendi çatısında bir sera kuruyor… Çiftin en şiddetli tartışma konusu olan beslenme mevzusunda Mina’nın cevabı –dinlerseniz– oldukça net. Jude, doktorun söylediklerini aktarıp bebeğin büyüme endeksinde yüzde 7’de olduğunu belirttiğinde Mina “bu bir yarış mı?” diye soruyor. Kimin daha hızlı ve daha çok büyüyeceğine dair bir yarışta mıyız? Mina’nın, aslında zararlı olan fakat doktorun ‘gerekli’ diye tanımladığı görüntüleme sistemlerine dair itirazı da önemli: Doktorlar tüm bu aletler sayesinde bir şeyleri görüyorlar ama gördükleri şeyi anlayamıyorlar. Ama Jude (ve muhtemelen, onunla aynı bakış açısını paylaşan pek çok izleyici de) Mina’nın bu söylediklerine bir anlam veremiyor. Oradan, eril söylemin bizi konumlandırdığı yerden bakınca Mina’nın her yaptığı ve söylediği mantıkdışı, saçma, aptalca… Filmin finali de, akıl ve mantık söyleminin kendi iktidarını korumak adına başvurduğu şiddeti ve kendiyle çelişerek basbayağı manyaklaşabildiğini hatırlatıyor aslında. Erkek egemen söylemin ve bilimin iktidarına meydan okuyan Mina da en ağır şekilde cezalandırılıyor. Üstelik de başka bir kadın tarafından.4

Neden?

Jude, Mina ona “neden bana inanmıyorsun?” diye tekrar tekrar sorduğunda bir cevap veremiyor. Peki ya izleyici? Neden bu filmi, çocuğunu büyük kentin ve endüstrileşmiş dünyanın zararlarına karşı korumaya çalışırken saldırıya uğrayan bir kadının hikâyesi olarak izleyemiyoruz? Burada durum filmden mi kaynaklanıyor yoksa bizim içimize işlemiş değer yargılarından mı? Aç Kalpler bizi bu şekilde kendimize bakmaya teşvik ettiği için oldukça önemli bir film.


Notlar

1 Michel Foucault ‘Cinselliğin Tarihi’nde ‘kadın bedeninin histerikleştirilmesi’nden ve ‘asabi kadın olarak anne’nin bu işlemdeki rolünden bahseder. Michel Foucault, The History of Sexuality Volume I: An Introduction (New York: Vintage, 1990), 104.

2 Sırasıyla Grantland, LA Times ve Vanity Fair’de yayımlanmış şu üç yazıya bakılabilir: <goo.gl/FCQKp6>, <goo.gl/fzwdNO>, <goo.gl/6wyDOx>.

3 Manori Ravindran, “Hungry Hearts a Devastating Look at the Politics of Parenting,” The Globe and Mail, 5 Haziran 2015, erişim 22 Haziran 2015, <goo.gl/w8rC1q>.

4 Mina’yı cezalandıranın Jude’un annesi olması oldukça düşündürücü. Söz konusu olan iki farklı annelik pratiğinin çatışması aslında. Erkek egemen sistemde, anneliği bu sistemin kurallarına harfiyen uyarak uygulayan ve bu sayede kendine bir iktidar alanı açan bir kadının, kendi kurallarını yazma konusunda kararlı bir kadın karşısında ne kadar tahammülsüz olduğunun, kendini ne derece tehdit altında hissettiğinin temsili olarak düşünebiliriz bu durumu.


Aç Kalpler, MUBI Türkiye’de izlenebiliyor. MUBI’nin Altyazı okurlarına özel kampanyasıyla 30 gün boyunca MUBI’ye ücretsiz erişim sağlayabilirsiniz.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.