Her Daim Bahar: Gloria
Ellili yaşların sonlarında, hayatın getireceği türlü heyecanlara ve kalp kırıklıklarına açık bir kadının duygu dünyasını perdeye taşıyan Gloria, görmeye alışık olmadığımız bir kadın portresi sunuyor. Sebastián Lelio’nun yönettiği film, 10 Ocak’tan itibaren Başka Sinema salonlarında.
Sebastián Lelio’nun dördüncü uzun metrajı Gloria, Santiago’da yaşayan, iki çocuklu, boşanmış, orta halli, 58 yaşındaki sıradan bir kadının hikâyesini anlatıyor. Daha doğrusu, bir anlamda sıradan olmasını temenni edebileceğimiz, perdede bir benzerine nadiren rastladığımız, fazlaca görünmeyen bir kadın karaktere hayat veriyor. Gloria’yla bir diskotekte tanışıyoruz. Kamera pistte dans eden ve çoğu orta yaşın üzerindeki insanlardan oluşan kalabalığın arasından usulca Gloria’ya yaklaşıyor. Gloria etrafı kesip, yavaş yavaş kımıldanır ve az sonra katılacağı partiye ısınırken, biz de yavaştan ona ısınmaya başlıyoruz. Henüz tanıştığımız Gloria’nın bu anından itibaren onu soluksuz, mesafesiz bir yakın takibe alacağız. Suratında taşıdığı ifadeyi kelimelere dökmek henüz kolay değil; o surattaki anlam film boyunca yavaş yavaş açığa çıkacak, birçok duyguyu aynı anda taşıyan yüz çizgileri, mimikleri neredeyse hayatın ta kendisinin bir ifadesi haline gelecek.
Gloria gece boyunca dans ediyor, erkeklerle flört ediyor, sarhoş oluyor, ayağındaki topuklu ayakkabılarla sendeleyerek evine dönüyor. Belli ki daha önce de defalarca yaptığı ve film boyunca yapmaya devam edeceği gibi. Kısa zamanda, evine her akşam tek başına da dönmediğini anladığımız Gloria, kapısının önünde bulduğu esrar paketini ya da başlarda iğrenç bulduğu kediyi hayatına buyur ettiği gibi, hayatın ona sunduğu kimi teklifleri reddetmeyen ve aynı zamanda hayatını istemediği yönlere çekecek şeyleri kapı dışarı etmesini de bilen bir kadın. Gloria, yalnız ve yalnızlığının tadını çıkarmayı bilen biri. Arabasına bindiğinde çalan şarkıya eşlik etmek için bir sebebe ihtiyacı yok. Gloria’nın büyüsü en çok burada yatıyor; hem âşık olmaya giden yolları kapatmamış olmasında hem de şarkı söylemek, dans etmek için âşık olmaya ihtiyaç duymamasında.
Kendiyle Dans
Gloria’nın sosyal çevresi, bekleneceği üzere, ‘çift’lerle dolu. Yeni çocuğu olmuş bir oğlu; yeni tanıştığı İsveçli bir adamdan hamile kalıp onun yanına taşınmaya karar veren bir kızı ve kendisinden genç bir kadınla evlenmiş olan bir eski kocası var. Birlikte zaman geçirdiği bir karı koca ve hatta onların filmin sonunda evlenecek olan kızları var bir de. Diğer tarafta ise sinir krizleri geçiren, mutsuz bir üst komşu ve inatla evine girmeye çalışan çirkin kedisi…
Bir yanda çiftlerin diğer yanda mutsuz, ‘kedili yalnızlar’ın olduğu, bu türden bir toplumsal yapının beraberinde getirdiği stereotipik algıyla, filmin başlarında Gloria’nın da hayatının geri kalanını beraber geçirebileceği, güvenilir bir erkeğe ihtiyaç duyacağı ihtimali beliriyor perdede ilkin. Gittiği partilerden birinde gözlerini ondan ayırmayan Rodolfo, bu ‘boş pozisyon’ için ideal bir aday. Kırmızı rujunu sürerek Rodolfo’yu baştan çıkarmaktan imtina etmeyen Gloria, ona iltifatlar eden, onun büyüsüne kapılan, ona kötü bile olsa şiirler okuyan bu adamı hayatına kabul ediyor. Vertigo adında bir eğlence parkı işleten Rodolfo’nun, Gloria’nın ayaklarını yerden kestiği tek yer de aslında burası gibi görünüyor. Gloria’nın Rodolfo’nun parkındaki ‘bungee jumping’ macerası daha sonra bir başka parkta hiç tanımadığı bir erkeğin onu sarhoşken bir tür atlıkarıncaya bindirdiği sahneyle aynalanacak zaten. Ayaklarını hem yere sağlam basan hem de istediği zaman ayaklarının yerden kesilmesine izin veren Gloria için bu gönül maceralarının sanıldığı kadar belirleyici olmadığı da böylelikle anlaşılacak. Hayatında bir yer kaplıyor gibi görünen Rodolfo’nun ve sabahına hatırlamayacağı bir gece geçirdiği, ismini bilmediğimiz o adamın Gloria’nın hayatına dahil olma biçimleri arasında bir fark kalmayacak.
Bir yandan Gloria’nın yaşam enerjisinden nemalanmak isteyen, bir yandan da eski, mutsuz hayatından sıyrılamayan Rodolfo, aralarındaki en özel anlarda çalan telefonuyla ortadan kaybolan, değişmek istediğini söyleyen ama bir türlü değişemeyen eski bir subay. Gloria ise hem tek başına varolabilen hem de ailesini, arkadaşlarını –hatta kendi annesinin ilgilenmediği üst komşusunu dahi– ihmal etmeyen, onların yanında olan ve bunu zahmetsizce yapabilen bir kadın.
Rodolfo ailesinin sorumluluğunu alır gibi yaparken asıl kendi hayatının sorumluluğunu üzerine almaya cesaret edemeyen, bu yüzden de sürekli bahaneler uyduran, yalanlar söyleyen, orada olmayan bir adam. Rodolfo, erkeklerin oynamayı sevdiğini söylediği oyuncak silahlarla eğlence parklarındaki güvenli heyecanların, Gloria ise neler getireceği belli olmayan hayatın insanı belki de.
Gloria’nın erdemi toplumsal baskıyı içselleştirmemeyi başarmış olmasında, her şeye ‘rağmen’ yaşayabilmesinde, hayattan zevk almaktan uslanmamış, elini eteğini çekmemiş olmasında. Var olabilmek ya da mutlu olabilmek için, Rodolfo’nun ona okuduğu, tekerlemeye benzeyen şiirdekinin aksine (Sen kuş olsan sana yuva, su olsan bardak, müzik olsan kulak, ayak olsan çorap, tuz olsan marul… diye uzuyor şiir), kendine bir tür ‘tamamlayıcı’ eş aramayışında. Gloria’nın uzunca bir süre hayattan beraber haz almayı denediği ama her seferinde onu yalnız bırakan Rodolfo’dan en sonunda aldığı intikam da Gloria’nın eşsiz hayat duygusunun bir eseri. Rodolfo’nun bir kez daha aniden ortadan kayboluşunun ardından, kendini ve her şeyi unuttuğu bir gecenin sabahında, duş alıp, ilk kez evine buyur ettiği çirkin kediyle birlikte çırılçıplak uzanıyor önce yatağına Gloria. Sonra arabasını temizliyor, kuaföre gidiyor, giyinip süsleniyor ve mutsuz, tedirgin bir biçimde intikam süsü verilmiş eylemini gerçekleştiriyor. Rodolfo’nun paintball silahını alıp onu Rodolfo’nun aile hayatına doğrultan Gloria, böylelikle omuzlarını silkeleyip atıveriyor üzerindeki terk edilmişliği, görmezden gelinmişliği, yeterince kıymet verilmemişliğini. Olay yerinden hızla uzaklaştıktan, yaptığına belli bir mesafe aldıktan sonra ise kahkahalara boğuluveriyor.
Filmin finalinde, kendi adının çınladığı düğün salonunda, onu dansa kaldıran bir adamı reddedip, kendi kendine ve kendinden geçerek dans ederken, evlenen çifti değil de Gloria’yı kutluyoruz. Giderek filmin dünyasının da dışına taşarak, beyazperdede ve sosyal hayatta görmeye çok alışık olmadığımız bu tutkulu ve kararlı kadını kutluyoruz. Bir anne olarak değil, müzmin bir dul olarak değil, birilerinin hayatının heyecan verici yan unsuru olarak değil; tutkulu bir ruh, erotik bir beden, capcanlı bir insan olarak kendini ortaya koyan, kendisiyle yetinebilen ve bundan memnun olan, bir ‘ikinci bahar’ yerine süregiden bir bahar yaşayan Gloria’nın dansına eşlik ediyoruz.
Sinemadan Çıkmış Kadın
Film boyunca yakın planda ve her anlamda tüm çıplaklığıyla izlediğimiz Gloria, çevresinde olup bitenlere, örneğin öğrenci eylemlerine teğet geçiyor. Bu yeni kuşağın, sokakları kaplayan, hak talep eden gençlerin ortasında, inatla çalıp duran telefonuna bakıyor sadece, biz ise sadece ona. Fakat Gloria, beklenildiği üzere büyük dramların olgun kadınlarından biri değil. Sahilde pabucunun tekini kaybetmiş bir biçimde uyandığı sabahlarla bile, çekincesizce ortaya koyduğu bedeniyle, eşine benzerine o kadar az rastladığımız biri ki, sırf kendi var olma mücadelesiyle bile statükoya ciddi bir itiraz olarak vücut buluyor perdede.
Rivayet o ki, Gloria’nın Filmekimi’ndeki gösteriminin çıkışında, İstiklal Caddesi’nde bağıra bağıra şarkı söyleyerek yürüyen bir kadın görülmüş. Ona ters ters bakan ve rahatsızlık belirtenlere dönüp “bundan sonra böyle vallahi, kimse karışmasın” diye de laf atmış. Yusuf Atılgan’ın sinemaseverlerin diline pelesenk olmuş ‘sinemadan çıkmış insan’ paragrafının hemen yanına yerleştirelim bu anekdotu. ‘Sinemadan çıkmış kadın’ ya da sadece ‘Gloria’dan çıkmış kadın’ diyelim isterseniz. Bir kadının kimseye ihtiyaç duymadan hayattan haz aldığı, “aman kuyruk sallar gibi görünmeyeyim”, şöyle ya da böyle anlaşılmayayım demediği, kendi özgürleşmesinin her zaman kadın özgürleşmesinin de bir parçası olduğunu, kişisel olanın politik de olduğu mottosunu –bilerek ya da bilmeyerek– yıllanmış bedeninde taşıdığı o ânın bir tasviri olarak. Ev işlerine, çocuklarının, kocasının dertlerine dönmeden önce, sokakta tek başına olduğu ve erkek bakışının baskısından kurtulabildiği kısa bir an olarak.
Gloria’nın sonunda, neredeyse bundan kırk yıl önce, Patti Smith’in sahnede “İsa birilerinin günahları için öldü ama benimkiler için değil” diyerek dönüştürdüğü ‘Gloria’ şarkısındaki isyan duygusunun bir benzeri saklı çünkü. Yerleşik kalıplara, bizi birilerinin günahlarını taşımaya mecbur bırakan yapılara, bu kez ‘pop’ bir cevap. Sinemadan çıktığımız o kısa an için bile olsa, Gloria’nın beyazperdenin kolay mutluluk formüllerinden nasibini almadan mutlu kalışını beraber kutlamaya hakkımız olmalı.
ODTÜ Psikoloji Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema-TV Bölümü’nde yüksek lisans eğitimi gördü. 2004’ten itibaren yazılarıyla katkıda bulunduğu ve 2006-2017 arasında editör olarak çalıştığı Altyazı Aylık Sinema Dergisi’ndeki yayın kurulu üyeliğini sürdürmekte. Altyazı Sinema Derneği’nin kurucu üyelerinden olan Aytaç, İstanbul ve Berlin'de sinema yazarlığı, küratörlük ve editörlük yapmaya devam ediyor.