Şu An Okunan
Kaçış: Geçici Olmayana Özlem

Kaçış: Geçici Olmayana Özlem

Kaçış, Flee

Üç dalda Oscar’a aday gösterilen ve geçen yılın en iyi filmleri arasına giren Kaçış, animasyon ile belgeseli yaratıcı bir biçimde buluşturuyor. Fakat Jonas Poher Rasmussen imzalı yapımın asıl gücü, eşcinsel bir göçmenin yıllara yayılan mücadelesini ve ev arayışını anlatırken kahramanını filmin yaratıcılarından birine dönüştürmeyi başarmasında.

Türkiye’de yeni vizyona giren Kaçış’ı (Flee, 2021) seyredenler için filmin anlattığı göçmenlik öyküsü, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla başlayan savaşın görüntüleriyle, evlerini terk etmek zorunda kalan ve can güvenliklerini sağlayabilecekleri bir yere ulaşmak için Ukrayna’dan ayrılıp zorlu yolculuklara çıkan insanların görüntüleriyle iç içe geçecektir. Aslında Kaçış daha önce bundan daha da tekinsiz bir şekilde, şimdiki zamanın içindeki geçmişi görünür kılan bir film oldu. Prömiyerini Ocak 2021’de Sundance Film Festivali’nde yapan film, 2021 yazında ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi ve Taliban’ın yönetimi ele geçirmesiyle birlikte yaşanan büyük trajediye şahit olduğumuz dönemde dolaşımdaydı, pek çok kişi filmi o zamanlarda izledi. Güncel haber görüntülerinde görülen bugünün Afganistan’ı ile Kaçış’ın resmettiği on yıllar öncesinin Afganistan’ı arasındaki tekinsiz benzerlik ve süreklilikler, filmin gücüne güç kattı.

Kaçış’ta Danimarkalı yönetmen Jonas Poher Rasmussen, yirmi beş yıllık arkadaşının öyküsünü belgesel ile animasyonu birleştirerek anlatıyor. Sovyetler Birliği’nin Afganistan’dan çekilmesinin ardından çıkan iç savaş nedeniyle küçük yaşta ailesiyle birlikte evini apar topar terk edip ülkeden kaçmak zorunda kalan arkadaşının filmdeki adı Amin Nawabi. Animasyon ile belgeselin buluşturulma biçimi, karakterin gerçek kimliğinin gizli kalabilmesini de sağlıyor; farklı bir isimle ve farklı bir görünümle canlandırılan animasyon karakter, Rasmussen’in arkadaşının gerçek sesiyle ve kendi geçmişine dair anlatımlarıyla buluşuyor. Annesi ve kardeşleriyle Rusya’ya kaçışlarını; Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen ardından gittikleri, yoksulluk ve yozlaşma batağındaki Rusya’da yaşadıkları kâbus gibi bekleyiş dönemini; Avrupa’ya ulaşmak için türlü yollardan yaptıkları başarısız girişimleri; ölümlerden dönmelerini; canları pahasına çıktıkları zorlu yolculukların ardından kendilerini yeniden Rusya’da buluşlarını anlatırken, bazen Amin’in şimdiki zamanda bunları anlatan hâlini izliyoruz, bazen de animasyonla canlandırılan geçmişe gidiyoruz. 

Kaçış, Flee

Her Yerde Yabancı

“Ev kelimesi senin için ne ifade ediyor?”. Kaçış’ın açılışında ilk olarak bu soruyu duyuyoruz. Amin’in cevabı: “Güvenli bir yer. Kaçıp terk etmek zorunda olmadığın, kalabileceğin bir yer. Geçici olmayan bir yer”. Söyleşinin yapıldığı anda Amin, Danimarka’da yaşayan bir akademisyen. Erkek arkadaşıyla birlikte kırsal bölgede yeni bir eve taşınıp daha yerleşik bir düzene geçip geçmemek, akademik sebeplerle ABD’ye taşınıp taşınmamak gibi sorular zihnini meşgul ederken tanışıyoruz onunla. Artık “güvenli bir yer”de olsa da, kendisi için neresinin ev olduğunu, nerenin “geçici olmayan yer” olacağını hâlâ bulmaya çalışırken. Diğer yandan film, bir eşcinsel olarak Afganistan’da, bir mülteci olarak Danimarka’da “yabancı” olan Amin için ‘kendini evinde hissetmenin’ ne anlama geldiğinin daha metaforik bir boyutuyla da ilgileniyor.

Kaçış, anlatısını görsel olarak farklı katmanlar kullanarak şekillendiriyor. Filmin şimdiki zamanındaki animasyon stili, belgesel üslubuna yakın bir şekilde tasarlanıyor; arkadaşıyla yaptığı önce röportajları kamerayla kaydeden Jonas Poher Rasmussen daha sonra bu çekimlerin animasyon versiyonunu yaratıyor. Amin’in geçmişini gördüğümüz bölümlerse, belgesel estetiğinden uzak bir şekilde kurmaca canlandırma sahneler olarak tasarlanıyor. Üçüncü bir katmanda, Amin’in hafızasındaki en travmatik anların görselleştirildiği, siyah-beyaz, daha soyut ve daha dışavurumcu bir animasyon tarzı var. Amin’in zihninin içinde olduğumuzu ve o anda izlediğimiz anıları anlatmanın onun için ne kadar zor olduğunu hissettiren bir üslup.

Kaçış, Flee

Ara

Bu üç farklı animasyon stiliyle birlikte filmin dördüncü bir katmanında da arşiv görüntüleri var. 1980’ler Afganistan’ının gündelik yaşamından görüntüleri, Sovyetler Birliği’nin Afganistan’dan çekildiği döneme dair haber görüntülerini, animasyonların arasına giren bu arşiv bölümlerinden izliyoruz mesela. Böylece film, hem animasyonlarla anlatılan her şeyin gerçekliğini hatırlatıyor, hem Amin’in bireysel hikâyesini büyük tarihe bağlıyor, hem de animasyon ile arşiv görüntüleri arasındaki ani geçişlerle izleyicinin zihnini sarsıyor. Mesela, Amin ve ailesinin deniz yoluyla Avrupa’ya ulaşmaya çalışırken atlattıkları ölüm tehlikelerini, sonunda tam kurtulduklarını düşündükleri anda korkunç bir muameleyle maskeli askerler tarafından Estonya’daki yıkık dökük bir binaya götürülüşlerini, orada insanlık dışı koşullarda aylarca hapsedilişlerini ve sonra onca büyük çilenin ardından Rusya’ya geri gönderilip başladıkları noktaya dönüşlerini animasyon olarak izlediğimiz bölümde, birden araya Estonya’daki o binanın gerçek görüntülerini ve oraya hapsedilmiş mültecilerin yaşam koşullarını gösteren bir haber görüntüsü giriyor. Bu beklenmedik arşiv görüntüsünün aniden karşımıza çıkışı da, animasyonun stili ile haber görüntülerinin stili arasındaki tezat da yarattığı şokla, yıllardır medyanın sunduğu, körleştiren görüntülerle şahit olduğumuz deneyimleri derinden hissetmemizi sağlıyor.

Filmdeki sohbetlerinden öğrendiğimiz üzere, Jonas Poher Rasmussen ile Amin yirmi beş yıldır arkadaşlar. Jonas Poher Rasmussen’in kendisi de Kaçış’ta, aynı Amin gibi, gerçektekinden farklı bir görünümle yer alıyor. Bu film için yaptıkları görüşmeler, belgesel röportajı ile dost sohbetinin karışımı. Uzun yıllara dayanan bu dostluğun da etkisiyle, benzersiz bir film çıkıyor ortaya. Çok sayıda prestijli festivalde kazandığı ödüllerden Oscar adaylıklarına uzanan pek çok başarıya imza atan Kaçış’ı benzersiz kılan, animasyon ile belgeseli buluşturması değil. Bu melez yapıyı çok iyi kullansa da bu anlamda türünün ilk örneği değil. Filmi özel kılan asıl şey, karakterine ve onun öyküsüne olan yaklaşımı. Amin, basitçe bu filmin ‘konusu’ değil asla. Hikâyesi anlatılırken iradesi teslim alınmıyor; kendi hikâyesinin sahibi olmaya devam ediyor baştan sona. Bir hikâye anlatıcısı olarak o da filmin yaratıcılarından biri bu anlamda. Bu yüzden de, varsayılan bir hikâye yapıştırılmıyor onun üzerine. Kendi mültecilik deneyimini anlatıyor ama mülteciliği anlatırcasına değil. Kendi eşcinsellik deneyimini anlatıyor ama eşcinselliği anlatırcasına değil. Bu kimliklerle tanımlanıp bu etiketlerin sınırlarının içine hapsedilmiyor. Yaşadığı acıları ve travmaları anlattığında da ne bu acılardan ibaret hâle geliyor ne de birtakım tarihsel travmaların temsilcisine dönüşüyor. Başkasının acısını anlatmaya soyunan çok az belgesel filmin başarabildiği, çok kıymetli bir şey bu.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.