Şu An Okunan
Karanlık Kız: Döngüyü Kırma Cesareti

Karanlık Kız: Döngüyü Kırma Cesareti

Karanlık Kız, The Lost Daughter

Maggie Gyllenhaal’un Karanlık Kız’ı büyük, travmatik deneyimlerden ziyade gündelik yaşamda görünmez kılınan kadınlık deneyimleriyle ilgilenen, çok katmanlı ve incelikli bir anlatı.

Esin Paça Cengiz

Elena Ferrante’nin aynı isimli romanından uyarlanan Karanlık Kız (The Lost Daughter), kariyeri boyunca kadınlar için yazılan basma kalıp rollerden sıyrılan karakterleri canlandıran Maggie Gyllenhaal’ın ilk senaristlik ve yönetmenlik eseri. Romanın, söze dökülmemesi üzerine âdeta sessiz bir anlaşma yapılan kadın deneyimlerini hiç olmadığı kadar dürüst bir biçimde yansıttığını düşünen Gyllenhaal, kitabı okuduktan hemen sonra haklarını almak için kimliğini gizli tutan yazarla iletişime geçer. (1) Ferrante, ‘Karanlık Kız’ın haklarını memnuniyetle vereceğini dile getirir, ancak bir şartı vardır: filmi Gyllenhaal yönetecektir, aksi takdirde kontrat geçerliliğini yitirir. Anlaşma şartlarını kabul eden Gyllenhaal hikâyeyi uyarlamak için çalışırken Ferrante, The Guardian gazetesinde bir yazı yayınlar ve Gyllenhaal’a kitabı istediği gibi uyarlaması için açık çek verir. Hatta, ‘Karanlık Kız’ın artık Gyllenhaal’un hikâyesi olduğunu ilan eder. Ferrante bu yazıda, erkek sinemacılarla da çalışabileceğini ancak böyle bir açık çeki asla vermeyeceğini belirtir. Çünkü erkekler tarafından başı çekilen sanat dünyasında kadınların kendi deneyimlerini aktarabilecekleri fırsatı ve mecrayı bulabilmesinin önünde engeller vardır. Ve bu dünyadaki deneyimlerini paylaştığı bir hikâyenin, başka bir kadının deneyimleriyle şekillenip sinemada temsil bulması kendisi, Gyllenhaal ve bütün kadınlar için çok kıymetlidir. (2) Edebiyat uyarlamalarında karşılaşmaya alışık olmadığımız böylesi bir dayanışmanın, Karanlık Kız filminin hikâyesini ve sinema dilini aynaladığını söylemek mümkün. Çekim öncesinde hikâye anlatıcısı olan iki kadın arasında filizlenen, görme/görülme, söze dökme ve farklı deneyimlere alan açma pratiği, filmin hikâyesinin ve Gyllenhaal’un kurduğu sinemasal dilin de merkezine oturuyor. 

47 yaşındaki karşılaştırmalı edebiyat profesörü Leda Caruso’nun hikâyesine odaklanan Karanlık Kız, filmin sonuna doğru tekrar göreceğimiz bir sahne ile, Leda’nın sahilde düşüp bayıldığı bir gece sahnesi ile açılır. Filmin sonunda yeniden belirecek bu sahne ile göz kırpan film, daha sonra yaz tatilini geçirmek için bir Yunan adasına varmak üzere araba kullanan Leda’yı ekrana getirir. Adaya güneşin tepede olduğu ve tüm doğal güzelliklerinin gözler önüne serildiği gündüz vakti yerine, karanlığın basmakta olduğu akşam saatlerinde varır Leda. Deniz kenarında, yüksek tavanlı şahane bir tatil evinde kalmaktadır. Çok lezzetli görünen meyve tabağı da dahil olmak üzere her şeyin özenle hazırlanmış olduğu tatil evi, garip bir biçimde cılız ışıklarla aydınlatılmıştır, ortam neredeyse karanlıktır. Ev, dışarıdan gelen deniz fenerinin keskin, beyaz ışığı ve sis düdüğünün rahatsız edici sesi ile iyice tuhaf bir mekâna dönüşür. Hemen sonraki sahnelerde gece vakti Leda’yı uykusundan uyandıran ve bembeyaz yastığının üzerinde beliren cırcır böceği, kulaklarına yastık kapatsa bile sesinden uyuyamadığı sis düdüğü, şahane görünen tabaktaki meyvelerin alt kısımlarının çürük çıkması ve kızı Bianca ile telefonda konuşurken, izleyicinin film boyunca hiç görmediği, ancak Leda’nın “dünyanın en güzel manzarası” olarak tarif ettiği evin manzarası, gördüğümüz hiçbir şeyin sandığımız kadar cennet vaat etmediğini işaret eder. Hatta, sakin Yunan adasında geçen bir yaz tatili filmi dendiğinde göz önünde canlanan sıcak renklerin hâkim olduğu, aydınlık, geniş planlar ve huzur verici imgelem, hiç görmediğimiz manzara gibi, kadrajın dışında kalır. Kadrajın içinde ise “Yunan adasında tatil” temasının yarattığı bütün beklentiye rağmen, soğuk tonların, karanlık atmosferin baskın olduğu, çok dar bir açıyla ve zihni bulandıracak kadar yakın planda çekilmiş klostrofobik görüntüler hâkimdir. 

Birbirini Fark Eden İki Kadın

Leda’nın sakin tatili, denize girdiği plajın Yunan-Amerikan bir aile tarafından pervasızca istila edilmesi ile bozulur. Bu kalabalık aile deniz kenarında herkesi rahatsız edecek kadar sesli vakit geçirirken Leda, kalabalığın içinde ve ilk bakışta, hattâ belki izleyiciden bile önce, Nina, kızı Elena ve Elena’nın oyuncak bebeği Neni’yi görür. Kucağında küçük kızı ile vakit geçiren dingin bir kadın görüntüsü sunan Nina’nın aslında erken yaşta yaptığı bir evlilik ve annelik nedeniyle kapana kısılmışlığını ve hayatın onun için bundan başka neler sunabileceğini merak ettiğini Leda yine izleyiciden, hatta Nina’nın çevresindeki herkesten önce fark eder. Çünkü kendisi de geçmişinde aynı kapana kısılmışlık duygusunu yaşamıştır. Ancak bu duyguyu yalnızca iki çocuklu bir anne olarak değil, oyuncak bebeğine bakan anne rolüne soyunmuş bir kız çocuğu, bir eş, bir akademisyen, bir kadın olarak deneyimlemiştir. Bu nedenle sadece Nina değil, kızı Elena ve Elena’nın oyuncak bebeği Neni neredeyse eşit derecede Leda’nın tetiklenmesine, yirmi sene önce genç, akademisyen, evli ve iki çocuklu olarak yaşadığı kadınlık deneyimlerine dair anıların geri gelmesine sebep olur. 

Leda’nın bakışı tek taraflı değildir. Nina da nihayet başka biri tarafından görülmenin etkisiyle, Leda’yı uzaktan hayranlıkla izler. Nina’nın kızı Elena’nın kaybolması ve Leda’nın onu bulmasıyla başlayan arkadaşlıkları ile iki kadın birbirlerinin içinde bulundukları duygu durumlarını görmekle yetinmez, aynı zamanda söze dökmeye ve dinlemeye başlarlar. Filmin orijinal ismi (Kayıp Kız), kasvetli atmosferi ve ekranda görmeye alışık olduğumuz kadın hikâyeleri nedeniyle Leda’nın Elena’yı kaçırması veya kızlarından birinin seneler önce kaybolduğu gibi büyük bir travma, filmde açığa çıkacak sırra dair beklentilerimiz arasında yerini alır. Ama iki kadının paylaşımları ve filmde yirmi sene öncesinden, Leda’nın geçmişinden gelen geri dönüş sahneleri bu beklentileri boşa çıkarır. Leda genç bir akademisyenken iki kızının bakımını üç sene boyunca babalarına -ve babaları da Leda’nın annesine-  devretmiş ve bu süre zarfında onları görmemiştir. Üstelik, cinsiyetçi kodlarla şekillenen konvansiyonel kadın temsillerinin aksine, Leda Nina’ya bu üç sene boyunca muhteşem hissettiğini ifade eder. Daha sonra ise çocuklarını özlediğini ve bu nedenle onlara geri döndüğünü açıklar. Zaten Karanlık Kız’ın ilgilendiği, sıradışı olaylar ve büyük, travmatik deneyimlerden ziyade, sıradan olan ve gündelik yaşamda görünmez kılınan kadın deneyimleridir. Film bu nedenle, ekrandaki kadın karakterlerin yaşantılarının izlerini sürüp izleyiciyi onların hayatına daha yakından bakmaya davet eder.

Oyuncak Bebekle Başlayan Annelik

Filmin yönetmeni ve oyuncularıyla yapılan röportajlarda ve yayınlanan eleştiri yazılarının çoğunda Karanlık Kız’ın hikâyesinin temelinde “kötü/apatik/kayıtsız annelik” teması olduğuna dair ortak bir kanı gözlemlemek mümkün. Ancak film anneliği merkeze alıyor gibi görünse de esasen patriyarkal düzen içinde var olmaya çalışan kadınlara dair ekranda eşine az rastlanan, çok katmanlı ve incelikli bir anlatı ortaya koyuyor. Leda’nın geçirdiği yaz tatili sürecinde annelik de dahil olmak üzere, pek çok başka anı ile ilgili tetiklendiğini görüyoruz. Bu anılar içinde, kız çocuğu olarak annelik rolüne soyunduğu ve kendi kız çocuklarına vermek için senelerce sakladığı oyuncak bebeği Mina da var, Leda’nınkine kıyasla kendi kariyerini öncelikli kılan ve kendi zamanını Leda’nınkinden daha değerli bulan eşi Joe da; bir konferansta yapacağı sunum için Leda ile birlikte çalıştıktan sonra ona hiçbir kredi vermeden sunum yapan Profesör Cole da var, Pazar günleri de dahil olmak üzere evdeki ve hayattaki bütün iş yükünü tek başına üstlenmiş oldukça parlak bir akademisyen olan genç Leda da. Leda’nın pek çok farklı deneyimini geniş bir spektrumda izleyiciye sunan geri dönüşler, bu bağlamda Nina ve Leda arasındaki bağı da açıklar nitelikte. Leda, Nina, Elena, Neni, Mina (hatta Bianca ve Martha) aslında birbirine karışan, birbirine ses olarak son derece benzeyen isimler. Filmde kadınların tanışma sahnelerinde isimlerin karışması, Leda’nın annesine veya kızlarına ait olarak anlattığı bazı davranışları kendisinin sergilemesi, filmin karakterleri tarafından isimlerin geçtiği sahnelerde Leda’nın Nena, Mina’nın Nina olarak duyulması tesadüf değil. Nina ve Leda arasında kurulan bağ, aslında Leda ve oyuncak bebeği Mina, Mina ve Leda’nın annesi ve kızları, ve Elena ve Neni, hatta Callie ve karnındaki kızı arasında da kuruluyor. Daha bebekken, hediye edilen oyuncak bebeklerle üzerlerine bakım veren kişi sorumluluğu yüklenilen kadınlar, içinden çıkılmaz bir döngüye sürükleniyorlar. Bu nedenle Leda hem geçmişte kızlarının baktığı, ona da annesi tarafından verilmiş Mina’yı pencereden atarak yok ediyor, hem de Elena’nın kaybolmasından sonra uğruna yemeden içmeden kesildiği, uyuyamadığı, ağlama krizlerine tutulduğu bebeği Neni’yi uzunca bir süre ortadan kaybediyor. Kısacası, jenerasyonlar arası birbirine aktarılan döngüyü sonlandırmaya cesaret ediyor.

Karanlık Kız, The Lost Daughter

Filmin bu çerçevede Leda’nın hikâyesini büyük bir giz veya travma olarak şekillendirmemesi çok önemli. Gyllenhaal’un hikâyeyi kurarken Leda’yı yerleştirdiği pozisyon, yargılayıcı bir bakışa fırsat vermiyor. Aksine hem geri dönüşlerle hem de günümüzde, tökezlediği, yorulduğu ve kaçmak isteği anlar kadar, yere sağlam bastığı ve huzurlu olduğu anları da görmemiz sağlanıyor. Leda, bu yolla, çoğu zaman oldukça iyi bir anne olarak beliriyor karşımızda. Genç Leda’nın Martha ve Bianca ile şarkılar söylediğini, oyunlar oynadığını, onlara İtalyanca şiirler öğrettiğini, yerlerde yuvarlandıklarını ve birlikte çok iyi vakit geçirdiklerini görüyoruz. Geri dönüşler içinde, Leda’nın bir konferansa katılmak üzere evde olmayacağı için kızlarına dört-beş gün bakacak birini ayarladığı sahne bu bağlamda filmde çok önemli bir yer tutuyor. Evde olmadığı süre boyunca kızlarına bakacak kişiye yaptığı hazırlığı anlattığı sahnede, her şeyi ne kadar detaylı planladığını, beş güne beş ayrı yemek pişirdiğini, hepsini düzenli bir şekilde buzdolabına yerleştirip etiketlediğini, hatta yemekleri yedeklediğini, çocukların ilaçlarını, oyuncaklarını, damlalarını, acil durumda aranacak kişileri listelediğine, olmadığı beş gün içinde olabilecek her türlü senaryoyu düşünüp farklı çözümler yarattığına şahit oluyoruz. Üzerindeki yükün yalnızca ufacık bir kısmını gördüğümüz sahnede Leda’nın yaptıklarını anlatması bile dakikalar sürüyor. Bugüne geldiğimizde ise Leda’nın telefonunda kızlarının isimlerinin yanında kalp emojileri ile kayıtlı olduğunu, Lyle, Nina, Callie ve Will ile sürekli kızları hakkında konuştuğunu, onların her bir özelliğini ve kızlarının kendisindeki hangi özellikleri sevmediklerini bildiğini dinliyor ve kızları hakkında hiç durmadan saatlerce konuşabilecek bir kadına şahit oluyoruz. Aynı zamanda Leda, Neni’yi aldıktan sonra bebeğin karnındaki çamurlu suyu içindeki solucanı çıkararak, kıyafetlerini ve saçlarını temizliyor. Sonra da yeni kıyafetleri giydirip onu tertemiz bir bebeğe dönüştürüyor. Filmdeki bu sahneler Leda’nın, ve dolayısıyla bütün kadınların, geleneksel hikâyelerde yer bulduğu gibi kategorik bir biçimde, tek bir sıfat veya duygu durumuyla açıklanamayacağını imlediği kadar, fedakâr annelik/ kadınlık söylemleriyle görünmez kılınan ve kadınların yaşam enerjisini emen iş yükünü ortaya dökmek açısından çok kıymetli. 

Sıradan Sınır İhlalleri

Filmin aynı zamanda Leda üzerinden kadınların günlük yaşantılarının bir parçası olan sınır ihlalleri, beyanlarının duymazdan gelinmesi ve deneyimlerine değer verilmemesi gibi önemli kavramları da irdeliyor. Feminist tarihçiliğin üzerine odaklandığı bu kavramlar, bazen Profesor Cole’un, Hardy’nin Leda’yı yatağa atmak için akademik çalışmalarına değer verdiğini ima ettiği konferans yemeği veya Leda’nın çocuklara bakacak kuvvetinin kalmadığını beyan ettiği ama Joe’nun “sen onların annesinin, elbette yaparsın” diyerek bu beyanı hiçe sayıp Arizona’ya gittiği güçlü sahneler ile açığa çıkıyor. Bazen de yemek istemiyorum diye defalarca tekrarlamasına rağmen Joe’nun Leda’nın ağzına zorla tıktığı yemeklerle, tatil evine vardığında temiz havayı tercih ettiğini ifade etmesine rağmen Lyle’ın klimayı açmakta ısrar etmesiyle, güneşin altında kitabını okurken böyle bir talebi olmamasına rağmen onun adına karar verip gölgede oturması için Will’in Leda’nın şezlongunun yerini değiştirmesiyle veya yirmi sene önce Hardy ile kaldıkları otelde çocuklarıyla telefonda konuşmaktan nefret ettiğini söylediğinde  Hardy’nin “böyle şeyler söyleme” diyerek sözlerini ağzına tıktığı sahnedeki gibi sıradan görünen konuşma ve davranışlarla gözler önüne seriliyor.

Karanlık Kız, The Lost Daughter

Filmin yakından bakmaya davetiye çıkardığı başka bir alan ise erkek karakterlere atfedilen sıfatlar ve kategoriler. Filmde temsil bulan erkekler ne eleştirilerde, oyuncularla yapılan röportajlarda ne de filmin içindeki babalık rolleriyle tanımlanıyorlar. Oysaki gezgin, akademisyen, tatil evi sorumlusu, profesör gibi farklı sıfatlarla nitelendirilen karakterlerin tümü farklı biçimlerde çocuklarını terk etmiş babalar. Joe Arizona’ya gidiyor, Leda ve Joe’nun birlikte yemek yedikleri gezginlerden birinin Londra’da üç çocuğu var, Nina’nın eşi Toni adaya yalnızca hafta sonları geliyor ve Lyle otuz seneden fazla zamandır çocuklarından ayrı yaşıyor. Bütün bu karakterler “çocukların nerede” sorusuna “anneleriyle” diye cevap veriyorlar. Ancak Leda’nın aksine, filmdeki babalar ebeveynliğe dair bütün sorgulamalardan azade olarak hayatlarını sürdürebiliyorlar. Çocuklarını “terk etmiş” ancak apatik/ kötü/kayıtsız babalar olarak nitelendirilmeyen bu karakterler kadınların hayatlarının her alanına sızmış eşitsizliğin çocuk bakımındaki akıllara sığmayan yansımalarını su üzerine çıkarıyor.

Yargılamadan, Bedel Ödetmeden

Filmin muhteşem bir incelikle izlerini sürdüğü ve görünür kıldığı baskı, eşitsizlik, cinsiyetçilik ve buna rağmen var olmakta direten kadınların hikâyesi, ilk gördüğümüz sahnenin sonda tekrar karşımıza çıkışı ile bir kez daha ezberleri bozuyor. Nina tarafından yaralandıktan sonra gece sahilde kendinden geçen Leda, sabahın ilk ışıklarıyla, huzur dolu bir kumsalda, dalga sesleriyle açıyor gözlerini ve onu ilk defa bu kadar geniş planda, aydınlıkta görüyoruz. Bianca ve Martha ile küçükken oynadıkları meyve soyma oyunu görüntüleriyle paralel kurgulanmış sahnede, plajda, Leda’nın elinde sihirli bir biçimde bir portakal beliriyor. Ellerindeki kan lekesiyle portakalı soyan Leda’ya kızları telefonlarımıza cevap vermiyorsun, öldüğünü düşündük diyorlar. Leda’da: “Hayır, aslında hayattayım” diye cevap veriyor. Leda portakalı soymaya devam ederken kızlarıyla oldukça mahrem, yakın, bol kıkırdamalı bir telefon konuşması yapıyor. Leda’yı yargılamayan, vicdan azabı çektirmeyen, bedel ödetmeyen film, yalnızca seçimlerinden pişman olmayan bu kadının deneyimine kulak veriyor ve  bu deneyimi görüp /görünür kılıyor. Filmin son sahnesinde ise, onu hikâyenin başladığı yerde, ama bu defa ferahlıklar içinde bırakıyor.

Son olarak, Karanlık Kız’ın çekim sürecine dair bir not düşmenin film hakkında yeni kapılar açabileceğini eklemek isterim. Oyunculuk kariyeri boyunca çoğu zaman görülmediğini ve fikirlerine değer verilmediğini hissettiğini söyleyen Gyllenhaal, başkalarını dinlemenin ve görmenin sanatsal yaratıcılığa muazzam bir katkı sunduğuna inanıyor. Bu nedenle, filmin yapım süreci boyunca birlikte çalıştığı pek çok kişinin fikrini dinliyor ve filme dahil ediyor. Filmde deneyimlerine yer açılan oyunculara örnek olarak şunları veriyor: Filmin son karesini, Leda ve kızlarının bağını en yalın biçimiyle gösteren “peel it like a snake” şarkısı genç Leda’yı oynayan Jessie Buckley, Bianca ve Martha’yı canlandıran oyuncular tarafından yazılmış, projeye Jessie Buckley’i Olivia Colman getirmiş, Callie’yi canlandıran Dagmara Dominczyk kostümleri ve aksesuarlarını kendisi seçmiş, filmdeki Simone Weil alıntısını repliğin sahibi Peter Sarsgaard bulmuş. (3) Film daha fikir aşamasındayken hikâyesini Gyllenhaal’un ilan edip onun deneyimine yer açan Ferrante de filmi izledikten sonra, filmin zor olanı başardığını, yani romana sadık kalarak ihanet ettiğini, ancak hakiki sinemanın sözlere değil, imgelere sırtını yasladığını söylemiş. Gyllenhaal’un filmini de bu nedenle en ince detayına kadar çok beğendiğini dile getirmiş. (4)


NOTLAR

(1)Maggie Gyllenhaal discusses her new film, ‘The Lost Daughter’“(Maggie Gyllenhaal yeni filmi Karanlık Kız’ı Anlatıyor)”.

(2) Bkz. “Elena Ferrante: ‘Maggie Gyllenhaal is filming one of my books. It’s her story to tell now’” (Elena Ferrante: Maggie Gyllenhaal kitaplarımdan birinin filmini yapıyor. Karanlık Kız artık onun hikayesi).

(3) “MVFF44: ‘The Lost Daughter’ – Conversation with Maggie Gyllenhaal, Dakota Johnson & Paul Mescal”.

(4)True cinema trusts in images: Elena Ferrante on Maggie Gyllenhaal’s The Lost Daughter”.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.