Kör Noktada: Saklı Gerçekler

Ayşe Polat’ın Cumartesi Anneleri’nden ilhamla çektiği Kör Noktada, zorla kaybedilme meselesini şimdiye musallat olan bir hayalet motifine başvurarak ele alıyor. Gerilim, gizem ve hayalet filmi trüklerinden yararlanan Kör Noktada yerli sinemamız için taze bir soluk niteliğinde.
“Vahşet hiçbir zaman gömülü kalmaz” der Judith Herman ‘Travma ve İyileşme’ adlı kitabında. “Vahşeti inkar etme isteği ne kadar güçlüyse, inkarın işe yaramayacağı gerçeği de bir o kadar açıktır. Halk kültürü, hikayeleri anlatılıncaya dek mezarlarında rahat etmeyen hayaletlerle doludur.”[1] Almanya’da yaşayan Kürt yönetmen Ayşe Polat’ın prömiyerini 2023 Berlin Film Festivali’nin Karşılaşmalar bölümünde yapan bol ödüllü filmi Kör Noktada (Im toten Winkel, 2023), ne kadar gözlerden gizlenmeye çalışılırsa çalışılsın vahşetin er geç gün yüzüne çıkacağını gösteren bir hikâye anlatıyor. Ayşe Polat’ın Cumartesi Anneleri’nden ilhamla çektiği film, zorla kaybedilme[2] meselesini, şimdiye musallat olan, faillerin huzurunu kaçıran bir hayalet motifine başvurarak ele alıyor. Yönetmenin tabiriyle “kör noktaya itilmiş olanı gün ışığına çıkarmakla ilgili”[3] bir film Kör Noktada. O kör noktada gizlenen hayaleti filmde sadece yedi yaşında bir kız çocuğu görebiliyor. Gerilim, gizem ve hayalet filmi trüklerinden yararlanan Kör Noktada, aynı zamanda hem örtbas edilen gerçekleri gözler önüne seren cesur bir politik film hem de başından sonuna dek bir solukta izlenen, biçimsel açıdan yenilikçi bir gerilim. Ayşe Polat’ın dediğine göre Kör Nokrada, bir üçlemenin üçüncü filmi aslında.[4] Babasının hikâyesini yazmak için Berlin’den Ardahan’a gelen genç bir kadın yazarı konu alan Mirasçı (Die Erbin, 2013) adlı kurmaca film ile Van’da Ermenilerin izlerini araştıran Ötekiler (2016) adlı belgeselin ilk iki halkasını oluşturduğu bu üçlemedeki filmleri birleştiren ortak nokta, geçmiş travmaların izini sürme çabası.
Travma Sineması
Üç bölümden oluşan filmin ilk bölümü, ülkenin kuzeydoğusundaki ücra bir köyde yaşayan, oğlu yirmi altı yıl önce kaybolmuş Kürt bir annenin belgeselini çekmek amacıyla Almanya’dan gelen bir film ekibini takip ediyor. Yıllardan beri her cuma oğlunun kaybolduğu gün pişirdiği çorbanın aynısını pişirerek oğlunun anısını yaşatan Hatice Ana’nın iki kişilik ekip tarafından filme alınışını izliyoruz. Belgeselvari bir gerçeklik hissi uyandıran bu sahnelerin ardından Kör Noktada, gizemli olayların vuku bulmasıyla izleyiciyi sürekli diken üstünde tutan bir gerilim filmi havasına bürünüyor. Gerilimi son ana dek ayakta tutmaktaki başarısında filmin parçalı yapısının büyük payı var kuşkusuz. Geçmişin travmatik mirasını konu edinen Kör Noktada’nın biçimi de içeriğiyle uyum içinde. Zira travmaların beyazperdedeki temsili üzerine yürütülen tartışmaların hepsi tek bir noktada birleşir: Travmanın geleneksel anlatı kalıplarının dışına çıkmayan, çizgisel bir akış izleyen, bütünlüklü bir anlatının içine sığdırılmasının olanaksızlığı. Nitekim “travma sineması” kavramı, travmatik olayları gerçekçi bir üslupla betimlemek yerine anlatısal ve biçimsel yarılmalar vasıtasıyla modernist anlatım tekniklerini işe koşarak dolaylı yoldan temsil eden filmleri tanımlamak için kullanılır.[5] Travma sineması kategorisine dâhil edebileceğimiz Kör Noktada da bütünlüklü, çizgisel anlatıyı kırarak parçalı, eliptik bir yapı inşa ediyor. Filmin aynı zaman dilimini kapsayan üç bölümünde de aynı olayları tekrar tekrar ama her seferinde farklı bakış açılarından izliyoruz. Eliptik kurgu anlatıda büyük boşluklar bırakıyor. Tanık olduğumuz bölük pörçük sekanslar bir yapbozun parçaları sanki. Öyle ki ancak film bittikten sonra taşlar yerine oturuyor ve büyük resim tamamlanıyor. Kör Noktada, Warren Buckland’in “bulmaca film” diye adlandırdığı filmleri andırıyor bu açıdan. Buckland’e göre “bulmaca bir olay örgüsü, olayların düzenlenişinin (…) anlaşılması zor ve kafa karıştırıcı olması anlamında karmaşıktır.”[6] Karmaşık bir olay örgüsüne sahip Kör Noktada’nın bulmacayı andıran parçalı yapısının oyunbazlıktan değil, travmatik içeriği en sarsıcı biçimde anlatma çabasından kaynaklanan bir estetik tercih olduğu aşikâr.
Gözetleme ve Gözetlenme Üzerine
Kör Noktada, gözetleme ve gözetlenme üzerine bir film aynı zamanda. Simone ve kameramanı Christian’dan oluşan Alman film ekibinin insan hakları avukatı Eyüp’le buluşmasını gösteren açılış sekansından itibaren gözetlenme teması filmde hep ön planda yer alıyor. Açılış sekansında karakterlerin bir otomobilin ön camının arkasından görüntülendikleri bir çekim, onları gözetleyen bir bakışa delalet ediyor. Bu bakışın kime ait olduğuna o aşamada vakıf olamıyoruz ama bu çekim bizi filmin her sahnesinde bakış açısının sahibinin kim olduğu sorusu üzerine düşünmeye itiyor. Böylelikle gözetlenme teması üzerinden ülkedeki baskı atmosferini de ilk andan itibaren hissettirmeyi başarıyor film. Film ekibi, çevirmenleri Leyla ile birlikte otomobille yola koyulur koyulmaz peşlerine başka bir otomobilin takıldığına tanık oluyoruz. Film ekibini takip eden otomobili de bir başka otomobil takip ediyor. Gözetleyenler de başkaları tarafından gözetleniyor besbelli.
Nitekim filmin odağının JİTEM mensubu Zafer’e kaydığı ikinci bölümde Zafer’in de gözetlendiği için her daim diken üstünde yaşadığını görüyoruz. Zafer’in cep telefonuna bilinmeyen bir numaradan gönderilen videolar, attığı her adımın gölge gibi takip edildiğini gösteriyor. Zafer de kendini güvenceye almak için ceketinin cebine yerleştirdiği cep telefonuyla gizlice çekimler yapıyor; kendi ekibinin faaliyetlerini gizli gizli kayıt altına alıyor. Bu faaliyetlerin bir kısmı bize doğrudan Zafer’in cep telefonu çekimleri aracılığıyla gösteriliyor. Filmin üçüncü bölümündeyse olayları ağırlıklı olarak Zafer’in evine yerleştirilen gizli kameralardan izliyoruz. Öyle ki film, farklı kameralarla yapılan çekimlerin toplamından oluşuyor âdeta: Alman film ekibinin kamerası, Zafer’in cep telefonunun kamerası, gizli kameralar, bir otelin dışındaki güvenlik kamerası ve elbette filmin hâkim bakışını temsil eden yönetmenin kamerası. Filmdeki bu kamera çeşitliliği, hem olayları farklı bakış açılarından görmemize imkân tanıyor hem de gözetlenme temasının altını çizmeye yarıyor.
Kaynağı saptanamayan bir bakış tarafından gözetlenme teması, Haneke’nin saklı gerçeklerle yüzleşmekle ilgili filmi Saklı’da (Cache, 2005) da karşımıza çıkar. Aslına bakılırsa Kör Noktada’yla Saklı arasında dikkat çekici paralellikler var: Zafer’in hayatının cep telefonuna gönderilen video kayıtları yüzünden altüst olması gibi Saklı’nın başkarakteri Georges’un hayatı da evinin gözetlendiğini gösteren video kasetleri bulmasıyla sekteye uğrar. Kimin yolladığı belli olmayan bu video kasetler, Georges’un geçmişinde saklı bir suçun ortaya çıkmasına vesile olur. Georges’un bireysel geçmişindeki suçun Fransa’nın sömürgeci geçmişindeki kolektif suçlara açılan bir pencere işlevi gördüğü Saklı’nın merkezindeki saklı travma, Fransız polisinin 1961’de iki yüzden fazla Cezayirliyi öldürdüğü Paris Katliamı’dır aslında. Nihayetinde Saklı gibi toplumsal inkâr ve bastırma mekanizmalarıyla üstü örtülen gerçekleri ifşa etmekle ilgilenen bir film olan Kör Noktada’da da geçmiş travmaların silinmeyen izlerinin şimdiye musallat olması, bilinmeyen bir göz tarafından gözetlenme temasıyla veriliyor. Hatta üçüncü bölümün başına kadar bu gözün bir hayalete ait olabileceğini düşündürtüyor film.
“Hizalanma” ve “Bağlılık”
İkinci bölümden itibaren Zafer’in adım adım paranoyaya teslim oluşunu betimleyen Kör Noktada, kurbana değil, faile odaklanıyor; failin haletiruhiyesini gözler önüne sermekle ilgileniyor. Lakin bundan filmin izleyiciyi Zafer’e sempati duymaya yahut onunla özdeşleşmeye teşvik ettiği sonucunu çıkarmak mümkün değil. İzleyicinin kurmaca karakterlere gösterdiği duygusal tepkileri inceleyen Murray Smith, özdeşleşmenin birbiriyle karıştırılmaması gereken iki farklı süreç içerdiğini öne sürer: “hizalanma” [alignment] ve “bağlılık” [allegiance].[7] “Hizalanma”, bir karakterin bakış açısını –fiziksel anlamda– paylaşma, yani onun gördüklerini görüp işittiklerini işitme, onun eylemlerine ve duygularına yakından tanık olma anlamına gelirken “bağlılık” ise karakterin tarafını tutmayı, onun eylemlerini ideolojik ve etik açıdan onaylamayı ifade eder. Hizalanmaya bağlılık koşulunun da eklenmesiyle bir karaktere sempati duyabiliriz ancak. Bu iki süreç filmlerde çoğunlukla bir arada işler; başka bir deyişle filmin bizi “hizaladığı” karaktere genelde “bağlılık” da duymamız beklenir. Oysaki bazı filmlerin gücü, bu iki süreci birbirinden ayırmasında, yani bizi davranışlarını onaylamadığımız bir karakterin bakış açısına hapsetmesinde yatar. Örneğin Saklı’da olaylar yalancı ve egoist bir karakter olarak resmedilen Georges’un bakış açısından verildiği hâlde film bizi Georges’a sempati duymaya teşvik etmez. Bilakis filmin bizi Georges ile “hizalaması”, Georges’un gerçeklerle yüzleşmekten kaçmak, kendini ve etrafındakileri kandırmak için girdiği çabaya yakından tanıklık etmemizi sağlar. Hem küçükken söylediği yalanlarla ailesinin evlat edinmesine engel olduğu hem de yıllar sonra düşmanca tavırları ve suçlamalarıyla intiharına yol açtığı Majid’e yaptıklarına rağmen Georges’un kendini nasıl hâlâ mağdur, masum ve haklı görebildiğini açık etmeye yarar.
Kör Noktada da “hizalanma” ve “bağlılık” adı verilen süreçlerin birlikte işlemediği, birbirinden ayrıştığı filmlerden biri. Başka bir deyişle filmin bizi Zafer’in bakış açısıyla “hizalaması”, onun tarafını tutmaya davet ettiği anlamına gelmiyor. Bilakis film, Zafer’in paranoyasını resmederek insanlığa karşı suç işleyenlerin kendilerinden hesap sorulabileceği korkusuyla tir tir titreyerek yaşamaya mahkûm olduğunu gösteriyor. Zira Zafer, cep telefonuna gönderilen videoların arkasında, örgütle bağlantısı olduğundan şüphelendiği Leyla ve “yoldaşları”nın olduğunu sanıyor. Zafer’in paranoyası, faillerin adalet bekleyen hayaletlerin tasallutundan kolay kolay kurtulamayacağının göstergesi aynı zamanda. Filmin gösterdiği bir şey daha var: Failin kendisinin de en küçük bir yanlış adımda şüpheli durumuna düşmesinin ve hizmet ettiği sistem tarafından elimine edilmesinin an meselesi olduğu.
Hayalet Etkisi
Nihayetinde film bizi yanıtı olmayan bir soruyla baş başa bırakarak noktalanıyor. Filmdeki hem en masum hem de en enigmatik karakter olan yedi yaşındaki Melek’in bilmesi mümkün olmayan şeyleri nereden bildiği bir muamma olarak kalıyor. Sahiden de yeşil gözlü bir gencin hayaleti mi musallat oluyor Melek’e? Filme serpiştirilmiş ipuçları, aslında her şeyin mantıklı bir açıklaması olabileceği ihtimaline de açık kapı bırakıyor. Babası Zafer’in cep telefonuna kaydettiği videoları gizli gizli izlemeyi huy edinmiş Melek, Eyüp’ün mavi bir arabası ve gözlüklü bir çocuğu olduğunu gaipten haber almak yerine bu videolardan öğrenmiş olmalı. Dahası babasının ekip arkadaşlarıyla birlikte Eyüp’ün cesedini ateşe verdiklerini Melek, cep telefonundaki video kaydından izlemiş besbelli. Güvercin ölüsünü çakmakla tutuşturmaya kalkışması bundan. Yeşil gözlü gençle ilgili hikâyeyi de dedesi bir gün rakı masasında böbürlenerek anlatırken işitmiş olamaz mı? Kim bilir, belki de Melek’e musallat olan hayalet, babasıyla dedesinin işlediği suçların travmatik mirasından başka bir şey değil. Neo-Freudyen psikanalistler Nicolas Abraham ve Maria Torok’un travmanın kuşaklararası aktarımı üzerine geliştirdikleri kurama göre ebeveynlerin bilinçaltında gömülü travmalar veya sakladıkları utanç verici sırlar hiç dile getirilmese dahi gelecek kuşaklara âdeta bir hayalet gibi musallat olur.[8] Abraham ve Torok kuşaklararası bu travma aktarımına “hayalet etkisi” [phantom effect] adını verirler.[9] Bir ihtimal Kör Noktada’nın Melek’i de bu tarz bir hayalet etkisinin, yani kuşaktan kuşağa aktarılan travmatize edici bir mirasın varisi.
Doğaüstü olduğu düşünülen olayların hepsinin aslında mantıklı, rasyonel bir açıklaması olduğunun ortaya çıkması, Gotik edebiyatın en erken örneklerinden beri kullanılagelen bir konvansiyon. Kör Noktada’daki doğaüstü olayların, “açıklanmış doğaüstü” [supernatural explained] adı verilen bu konvansiyona mı yorulacağı yoksa hayaletin varlığının kabul mü edileceği biraz da izleyicinin kendi yorumuna kalıyor. Ancak şunu kesin olarak söyleyebiliriz ki Melek’e musallat olan ve failleri suçlarıyla yüzleşmeye zorlayan hayalet figürü –Hatice Ana’nın duvarda resmi asılı yeşil gözlü oğlu dâhil– tüm zorla kaybedilenleri temsil ediyor. Neticede hayalet gibi bildik trükleri yaratıcı bir şekilde kullanmayı başaran ve Melek’in şahsında cisimleşen, gelecek kuşakların kör noktada kalanları aydınlatabileceğine dair bir inanç barındıran Kör Noktada, gerek biçim gerekse içerik açısından güvenli sularda yüzen, çıkışsızlık hissinin hâkim olduğu filmlerin istilası altındaki yerli sinemamız için taze bir soluk.
NOTLAR
1 – Judith Herman, Trauma and Recovery, (New York: Basic Books, 1997), 1.
2 – İnsanlığa karşı bu suç, Türkçede daha çok “gözaltında kayıp” olarak ifade edilse de uluslararası literatürde “zorla kaybedilme” olarak kavramsallaştırılır. Bkz. https://cutt.ly/wwJi1VQy.
3 – İrem Yavuzer, “Kör Noktada (2023) Filmi Hakkında Ayşe Polat ile Söyleşi”, Film Hafızası, <https://cutt.ly/FwJi8ZMf>, Son erişim: 10 Ocak 2024.
4 – Bircan Değirmenci, “Kör Noktada Asılı Kalanlar”, Artı Gerçek, <https://cutt.ly/fwJi5Fdw>, Son erişim: 10 Ocak, 2024.
5 – Janet Walker, Trauma Cinema, (Berkeley, Los Angeles ve Londra: University of California Press, 2005), 19.
6 – Warren Buckland, “Giriş”, Bulmaca Filmler, (İstanbul: Say, 2015), 14.
7 – Murray Smith, Engaging Characters: Fiction, Emotion and the Cinema, (Oxford ve New York: Oxford UP, 2004).
8 – Nicolas Abraham ve Maria Torok, The Shell and The Kernel: Renewals of Psychoanalysis, Volume 1, (Chicago ve Londra: The University of Chicago Press, 1994).9 – Jacques Derrida’nın ‘Marx’ın Hayaletleri’ kitabında ortaya attığı “musallat-bilim” [hauntology] kavramı, Abraham ve Torok’un hayalet üzerine görüşlerinden etkiler taşır. Hatta Derrida, Abraham ve Torok’un kitaplarından birine önsöz de yazmıştır.
Başka Sinema salonlarında vizyona giren Kör Noktada gösterimleriyle ilgili bilgi almak için tıklayın.

İstanbul Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatında yüksek lisans, Bahçeşehir Üniversitesi Sinema ve Medya Araştırmalarında doktora yaptı. Bir süre öğretim üyesi olarak çalıştı. Sinema, edebiyat, eleştiri ve kültür kuramları üzerine düşünüyor ve yazıyor.