5 Kült John Carpenter Filmi
Yönetmenin kariyerinin doruk noktasını oluşturan 1970’li ve 80’li yıllardan mutlaka izlenmesi gereken beş John Carpenter klasiği.
Korku, gerilim, aksiyon türlerinde çığır açan John Carpenter, ‘kült’ sıfatının en çok yakıştığı yönetmenlerin başında gelir. 70’li yılların ortasından itibaren yönettiği filmlerin kimi ânında klasikleşmiş, kimi de zaman içinde değer kazanıp kült statüsüne erişmiştir. Senaryolarını çoğu zaman kendi yazan, filmlerinin müziklerini de kendi besleyen Carpenter, hiç kuşkusuz günümüz janr sinemasının çok şey borçlu olduğu bir usta.
13. Bölgeye Saldırı
John Carpenter erken başyapıtı 13. Bölgeye Saldırı’da (Assault on Precinct 13, 1976), bestelediği film müziklerini karakterize eden minimal ve vurucu tarzın çok net bir sinemasal karşılığını ortaya koyar. Kısıtlı mekân, kısıtlı sayıda karakter ve oyuncaksız bir öyküye dayalı yalın bir yapıdan gerilimin her an hissedildiği, dehşetin, mizahın ve aksiyonun ise beklenmedik çıkışlar yaptığı bir dinamizm çıkarır. Film western klasiği Rio Bravo’nun (1959) özgün bir yorumudur 13. Bölgeye Saldırı; Carpenter Vahşi Batı ortamını 1970’lerin Los Angeles’ına uyarlar. Tahliye aşamasındaki bir karakol, sokak çeteleri tarafından kuşatılır. İntikam yemini etmiş ve ölümü de göze almış onlarca adam… İçeride savunmada ise bir polis, iki mahkûm ve bir sekreter. Yardım gelmeyecektir. Telefon hattı ve elektrik kesilmiştir. Kuşatma gece boyu sürer.
Cadılar Bayramı
Korku sinemasının kült yapımlarından ve slasher türünün ilk örneklerinden Cadılar Bayramı (Halloween, 1978), küçük yaşta ablasını öldüren ve on beş sene akıl hastanesinde yatan Michael Myers’ın “eve geri dönüşünü” konu alır. Canlandırdığı Laurie karakteriyle final girl (final kızı) kavramına ilham kaynağı olan Jamie Lee Curtis, filmdeki performansıyla “çığlık kraliçesi” lakabını kazanır. Muhafazakarlaşan Amerikan toplumuna dair çok katmanlı bir okuma alanı açan film, katilin bakış açısını imleyen plan sekanslarıyla korku sinemasını biçimsel anlamda derinden etkileyecek, bir geleneğin öncüsü olacaktır.
New York’tan Kaçış
John Carpenter’ın modern topluma yönelik spekülatif ve satirik anlatılarının en çok iz bırakanlarından biri New York’tan Kaçış’tır (Escape from New York, 1981). Gösterime girmesinden on altı yıl sonrasında, 1997’de geçen olayları anlatan filmde Manhattan adası yüksek güvenlikli bir hapishaneye çevrilmiştir. Bu girmesi ve çıkması neredeyse imkânsız adada mahsur kalan ABD Başkanı’nı kurtarmaksa Carpenter’ın unutulmaz karakterlerinden birine düşer: Kurt Russell’ın hayat verdiği eski asker ve mahkûm Snake Plissken. New York’tan Kaçış tekinsizliği, karanlığı ve karamsarlığıyla Carpenter’ın zamanla değeri artan, kült niteliği kazanmış filmlerinden biridir.
Şey
Başrolünü Kurt Russell’ın üstlendiği Şey (The Thing, 1982), Güney Kutbu’nda görev yapan bir bilimsel araştırma ekibinin biçim değiştirebilen ve insanların bedenlerini ele geçirebilen bir uzaylı yaratığa karşı verdiği ölüm kalım mücadelesini anlatır. Gösterime girdiğinde eleştirmenlerin burun kıvırdığı film gişede de büyük başarısızlığa uğrar. Ancak tekinsiz atmosferi, etkileyici görsel efektleri ve Ennio Morricone’nin unutulmaz müzikleriyle zaman içinde geniş bir hayran kitlesi edinecek, sadece döneminin değil tüm zamanların kült korku/bilimkurgu yapımlarından birine dönüşecektir.
Yaşıyorlar
John Carpenter’ın Ray Nelson imzalı ‘Eight O’Clock in the Morning’ öyküsünden sinemaya uyarladığı Yaşıyorlar (They Live, 1988) dünyayı ele geçiren insan kılığındaki uzaylı varlıkları özel bir gözlük sayesinde görebilen Nada’nın hayatta kalma mücadelesini anlatır. Yönetmenin korku türünde çoktan kanıtladığı maharetini bu kez daha doğrudan bir toplumsal eleştiriyle harmanladığı film, sürekli tüketmeyi ve biat etmeyi salık veren televizyon ilanlarından reklam panolarına, devletin gündelik aygıtlarını hicveden zamansız bir klasiktir.