Şu An Okunan
Alphan Eşeli ile Müjde Üzerine Söyleşi: Önyargıları Yıkmak

Alphan Eşeli ile Müjde Üzerine Söyleşi: Önyargıları Yıkmak

Alphan Eşeli’nin MUBI Türkiye’de gösterime giren ve kamerasını Suriyeli sığınmacılara çeviren orta metrajlı Müjde’si bolca tartışma yarattı. Evini taşırken tanıştığı Suriyeli Sayyid’e âşık olan Müjde’nin hikâyesini anlatan filmin ortaya çıkışını, Lale Mansur’la çalışma deneyimini ve filme gelen tepkilerle ilgili yorumlarını yönetmen Eşeli’yle konuştuk.

Söyleşi: Burçin S. Yalçın

Reklam, video klip ve kısa filmleri dışında, yönetmen Alphan Eşeli, 2013’te etkileyici bir ilk filmle sinemaya adım atmıştı. Ulusal ve uluslararası birçok festivalde gösterilen Eve Dönüş: Sarıkamış 1915’i beş farklı yönetmenin beş kısa filmle katıldığı insan hakları (ya da “insanca yaşamak” da diyebiliriz) temalı Kıyıdakiler (2015) projesi izlemişti. Orada Türkiye’nin Suriye sınırında geçen bir insanlık dramına çeviriyordu kamerasını. Eşeli bu sefer tartışmalı bir orta metraj olan Müjde’yle (2022) karşımızda. Yönetmen yeni filmiyle Türkiye toplumundaki sığınmacılara yönelik önyargıları bir nebze de olsa değiştirebilmeyi umuyor.

Müjde 16 Mart’ta MUBI’de gösterime girdi ve girdikten sonra da epey tepki topladı. Fakat o konuya gelmeden evvel önce filmin fikri kafanızda nasıl oluştu, onu dinlemek istiyorum.

Bu projenin fikri için aslında biraz geriye dönmek lazım. 2015 yılında Kıyıdakiler adında bir projede yer almıştım. Beş farklı yönetmenin çektiği kısa filmlerden oluşan bir projeydi. Benim çektiğim kısa film ise savaştan kaçan Suriyeli bir anne ile kızının dramıydı. O film için ciddi bir ön hazırlık yapmıştım. Açıkçası, basın dışında çok da hâkim olmadığım bir konuydu. İstanbul’da yaşayan, savaştan kaçan Suriyelilerle konuşma fırsatı buldum. Özellikle aralarında kadınlar ve çocuklar da vardı. Tabii, gördüklerim çok etkiledi beni. Bence o kısa filmim Küçük Kurşunlar’ı da çok etkiledi. Çok da gurur duyduğum bir proje oldu. Ama tabii 14 dakikalık bir filmdi o, bu kadar kapsamlı bir konuyu o kadar sürede nasıl anlatabilirsiniz? Aklımın bir yerinde hep Suriye Savaşı’nı daha geniş anlatan bir film yapmak vardı. 2018 yılında Müjde’yi yazmaya başladım. Bu proje aslında Suriye Savaşı’nı her yönüyle anlatan bir dörtlemenin üçüncü filmi olacaktı. Projenin yalnızca Türkiye’de geçen bölümü buydu. Prodüksiyon şartları ve imkânlar neticesinde dörtlemede ilk bu filmi çektik.

Künyede senarist olarak sizinle birlikte Mustafa Salih Bozcu ve Berkay Öztürk’ün isimlerini görüyoruz. Senaryo yazım süreci üçünüz arasında tam olarak nasıl işledi? İşbirliğiniz ne şekilde gelişti?

İkisi de çok genç ve yetenekli arkadaşlar. David Lynch’in bir sözü vardır, “İki kişi senaryo yazarken biri daktilonun başında oturur, diğeri de bir sağa bir sola odanın içinde yürür,” diyor. Ama bizde öyle olmadı. Biz hep aramızda paylaştık ve çok da keyifli bir yazım süreci oldu. Bazı sahneleri onlar yazdı, onların yazdıklarının üzerinden ben geçtim. Benim yazdıklarımın üzerinden onlar geçti. Son draft’ın üzerinden ben geçtim.

Alphan Eşeli, sette Lale Mansur’la birlikte

Filmle ilgili hoş sürprizlerden biri de, gençliğinde hep cüretkâr rollerde izlediğimiz Lale Mansur’un burada yine benzer bir rolde karşımıza çıkması. Etrafındakilerin dediklerine aldırmadan kalbinin peşinden giden, cinselliğini yeniden keşfeden bir kadın portresi bu. Lale Mansur’la çalışmak nasıldı?

Projeyi ilk götürdüğümüz oyunculardan biriydi kendisi. Senaryoyu ve karakteri çok beğendi. Hemen provalara başladık. Zaten çekimler de bir hafta sürdü. Çok ahenkli çalıştık. Role iyi hazırlanan, detaylara meraklı bir oyuncu. Çok prova yaptık. Hemen hemen bütün sahneler üzerinde provalar yaptık. Aslında bir nebze de şöyle diyebiliriz, senaryonun son draft’ı da provalarda ortaya çıktı. Birçok revizyonu orada yaptık.

Sayyid’i oynayan Salim Kechiouche’i Fransa’da buldunuz değil mi? Onunla anlaşmaya varma süreci nasıl gelişti?

Sayyid rolü için oyuncu bakıyordum. Fransa’da kast direktörü bir arkadaşım var. Oradaki Cezayir ve Fas kökenli oyunculardan birkaç isim önerdi. Biraz içgüdüsel gelişti. Onun fotoğrafını gördüğüm an tamam budur dedim. Çok da doğru bir seçim yaptığımı düşünüyorum. Rolün hakkını çok iyi verdi.

Film neden orta metraj uzunluğunda? Özellikle Müjde’nin taşınmasından sonra Sayyid’le ilişkisinin başlaması arasındaki üç aylık süreyi çok hızlı geçiyoruz. Oralarda bir kısaltmaya gittiniz mi? Yoksa baştan beri böyle orta metraj olarak mı tasarlamıştınız filmi?

Baştan beri orta metrajdı. Başta da dediğim gibi, ‘Bir Zamanlar Ortadoğu’da’ isimli bir dörtlemenin üçüncü filmiydi. Savaşı bütün yanlarıyla anlatmaya çalışacak bir projeydi.

Biraz da oğlunun ısrarıyla, evini müteahhite veren Müjde de kırk yıldır yaşadığı yuvasından ayrılmak zorunda kalıyor. Biraz Suriyeli sığınmacılar gibi… Böylece, Müjde ile Sayyid’in durumu arasında küçük de olsa bir paralellik kuruluyor. Bu bilinçli bir tercih miydi?

Aslında bu açıdan çok kurmadım. O sahne benim için daha çok şunu anlatıyor: üç farklı bakış açısı… Zaten filmin alt metninde verdiği şey önyargıları da bir nebze eleştirmek. Müjde açısından bakarsanız, evet, sizin dediğiniz gibi, kırk senedir yaşadığı evden, istemediği hâlde ayrılıyor. Oğlu açısından bakarsanız, bu kadar büyük bir evde annesinin tek başına yaşaması ona belki biraz israf gibi geliyor. Evi sattıklarında maddi olarak daha rahata ereceklerini düşünüyor. Müteahhit açısından bakarsanız, o da kendi işine bakıyor! Sonuçta o da bir işadamı. Karakter kurarken daha çok bu tip şeyler ilgimi çekiyor. Tek bir bakış açısından bakmak değil de… Hayat da zaten böyle. Ben yönetmenliğe reklam çekerek başlamıştım. Hiç unutmuyorum, bir büyüğümüz bir keresinde bana şöyle bir nasihat vermişti, “Oğlum,” demişti, “Hayatta doğru yanlış yok, bakış açısı var.” O söz hep aklımda kaldı. Üçü açısından bakarsanız, herkes doğru!

Sizin aslında Suriyeli sığınmacılar meselesine özel bir merakınız var. Dediğiniz gibi, bu konuya daha önce Kıyıdakiler’de değindiniz… Türkiye’nin son on yılında önemli bir gündem maddesi olan Suriyeli sığınmacılar meselesiyle ilgili ne söylemek istersiniz?

Kıyıdakiler’i çekene kadar her şeyi basından takip ettiğim kadarıyla biliyordum. Sınırımızda çok üzücü bir savaş vardı ama bildiklerim, doğruyu söylemek gerekirse, bunun ötesine geçmiyordu. Ben zaten şuna inanıyorum: Toplumun bir kesiminde bu konuyla ilgili önyargı da çok basitçe yıkılabilir. Yani öksüz kalmış Suriyeli ufak bir çocukla minicik bir temas bile bunun için yeterli. Ve ben bunu yaşadım. Bu konuda duyarlılığım var. Yani bir sabah uyanıyorsunuz, doğup büyüdüğünüz toprakları, yaşadığınız evi terk ediyorsunuz. Bambaşka bir ülkeye geliyor, oranın kültürüne, toplum hayatına entegre olmaya çalışıyorsunuz. Bu çok zor. Allah kimsenin başına vermesin.

Filme çok tepki var demiştim, oraya geleyim. Sosyal medyada, Ekşi Sözlük gibi platformlarda veya IMDb’de filmin sayfasındaki okuyucu yorumlarında bu tepkileri görebiliyoruz. Çoğu da ırkçı tepkiler. Bir kısmının yazdıklarından anlıyorsunuz ki, filmi izlememişler bile! Buradan bunlara bir cevap hakkı kullanmak ister misiniz? İşte “Filmde Türkler hep kötü”, “Bir kadın niye evini taşımak için Suriyelilerin olduğu işçi pazarına tek başına gitsin?”, “Keşke Suriyelilerin işledikleri suçları da gösterseydiniz…” gibi diğerlerine göre daha makul sayılabilecek kimi tepkiler de ilk elde hatırladıklarım. Meseleye bakış açınızla ilgili siz ne söylemek istersiniz?

Ben filmde Türklerin kötü gösterildiğini asla düşünmüyorum. Sonuçta o Suriyeliye yardım eden, onun yaralarını saran, onunla Suriye’ye gitmek isteyen ana karakter de bir Türk. Ben bu ülkenin toprağına, insanına, milli değerlerine son derece bağlı ve ülkemi çok da seven birisiyim. Bugüne kadar hiçbir filmimde Türkleri kötü göstermedim. Bundan sonra da öyle bir niyetim yok. Dediğiniz gibi, bu çok önyargılı bir bakış açısı. Böyle bir filmden nasıl böyle bir sonuç çıkartılıyor, bana açıkçası saçma geliyor.

Filmdeki Türkler ile Suriyeli sığınmacılar arasındaki ilişki retorik olarak daha önce defalarca Hollywood’da örneğin beyazlar ve siyahlar arasındaki ilişkide kullanıldı. Bu klişeler çok tanıdık oldukları için Müjde’yi izlerken biraz göze batıyor. Bu filmin Hollywood’da çekilenlerden tek farkı aynayı bu sefer bize çevirmesi. Bu da Türkiye’deki izleyici için yüzleşmesi zor bir durum yaratıyor. Bununla ilgili ne söylersiniz?

Aslında burada özeleştiri bile var. Bu zaten toplumun tamamına yansıyan bir şey de değil, az sayıda insanın çevresinde dönen şeyler. Kendi çevremde de görüyorum.

Filmdeki olayların hangilerinin benzerlerine birebir tanık oldunuz?

O pastane sahnesindeki konuşmaların benzerlerinin içerisinde ben de çok bulundum. Mesela bana şunu da Bodrum’da bir taksici anlatmıştı: Suriyelilerin başparmaklarını aldırdıkları… Niye aldırıyorlar? Daha iyi yankesicilik yapabilmek için… O yüzden işlerimiz bozuldu, demişti.

Filmin başlarında televizyonda Erol Mütercimler’in Suriyeli sığınmacıların Türkiye’ye kontrolsüz girişleriyle ilgili yorumlarını duyuyoruz. Bir sonraki sahnede ise Müjde takside işçi pazarına giderken bu sefer radyoda Tayyip Erdoğan’ın yine Türkiye’nin sığınmacı kabulüyle ilgili söylediklerini işitiyoruz. Zıt kutuplu bu iki görüşü arka arkaya ekrana getirirken, ülkenin iktidar ve muhalefet olarak yaşadığı kutuplaşmayı da görmüş oluyoruz. Filmde pek göremiyoruz ama Türkiye’nin Suriyeli sığınmacılar politikasıyla ilgili sizin de eleştirileriniz var mı?

Bu gerçekten zor bir soru. Bu masada oturup buna yorum yapmak çok kolay. Devletin, hükümetin bu konuda eksikleri, yanlışları olmuştur. Ama tabii Türkiye buna çok hazırlıksız yakalandı. Bu savaşın ne kadar süreceği bilinmiyordu. Bir yandan, baktığımız zaman, biz ülke ve insan olarak çok misafirperver bir toplumuz. Bizim kültürümüzde zaten yardımseverlik var. O kadar aciz insan gelmişken, Yunanistan gibi sınırlarımızı kapatıp gaz bombaları atacak bir toplum değiliz. Ben öyle düşünüyorum, biz öyle görmedik. Biz tarih boyunca insanlara hep kucak açmış bir toplumuz. Ben mülteci, Suriyeli karşıtlığını asla toplumun geneline yaymıyorum. Bu belli bir kesimin düşüncesi, olabilir. Daha kontrollü olabilir miydi? Olabilirdi ama dediğim gibi buradan fikir yürütmek çok kolay.

Proje başta bir saatlik filmlerden oluşacak bir dörtleme olacak dediniz. Peki kafanızda baştan beri bunları bir çevrimiçi platformda çıkmak mı vardı?

Açıkçası, öyle düşünüyordum. Yurtdışından da finansman bulacaktık çünkü diğer filmler Türkçe ve Türkiye’yle alakalı olmayacaktı. Ama hepsi bir şekilde birbirine bağlıydı. Mesela dördüncü film Sayyid’in oğlunun hikâyesiydi. Tabii tek başına izlediğimizde de bir anlamı olacaktı.

Filmi MUBI’ye vermek en baştan planlanmış bir şey değildi herhalde değil mi?

Değildi. Ama bence en doğru platform oldu.

Bundan sonra hangi proje var?

Bundan sonra bir dram-gerilim projesi var.

Dönem filmi mi?

Yok, günümüzde geçiyor. Body horror bile diyebiliriz.


Müjde, MUBI Türkiye’de izlenebiliyor. MUBI’nin Altyazı okurlarına özel kampanyasıyla 30 gün boyunca MUBI’ye ücretsiz erişim sağlayabilirsiniz.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.