Şu An Okunan
Audrey Diwan’la Kürtaj Üzerine Söyleşi: ‘Doğru Mesafeyi Bulmak’

Audrey Diwan’la Kürtaj Üzerine Söyleşi: ‘Doğru Mesafeyi Bulmak’

Audrey Diwan, Kürtaj

İkinci uzun metrajı Kürtaj, Audrey Diwan’a Venedik’te Altın Aslan kazandırdı. Yönetmen bu hikâyenin neden güncelliğini koruduğunu, Annie Ernaux’nun romanını perdeye aktarırken nelere dikkat ettiğini ve filmdeki sessizlik anlarının önemini anlatıyor.

Söyleşi: Öykü Sofuoğlu

60’lı yıllar Fransa’sındayız. Anne, edebiyat fakültesine hazırlanan, geleceği parlak bir öğrenci. Taşradan ayrılıp üniversite okuma hayalleri kuran genç kadın, beklenmedik bir biçimde hamile olduğunu öğreniyor ve yasalara, zamana, en önemlisi de kendi bedenine karşı bir savaş vermekten başka çaresi kalmıyor. Gebeliğe son vermenin yasak olduğu bir dönemi ele alan Kürtaj (L’événement), geçmişin bugünden hiç de uzakta olmadığını hatırlatan bir “şimdi ve burada olma” gücüne sahip. Annie Ernaux’nun aynı adlı otobiyografik romanından beyazperdeye uyarlanan film, geçtiğimiz yıl Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan’ı kucaklamayı başardı. Yönetmen Audrey Diwan’a öznel ve ortak deneyimlerin, kişisel ve politik olanın, geçmişin ve şimdinin sınırlarında gezinen bu sarsıcı filme ilgili merak ettiklerimizi sorduk.

Audrey Diwan, L’Événement
Diwan, Altın Aslan ödülüyle…

Kürtaj hem çok kişisel hem de dünya üzerinde pek çok kadının paylaştığı bir deneyim üzerine kurulu. Annie Ernaux’nun imzasını taşıyan bu ‘yasadışı kürtaj’ hikâyesiyle sizin yolunuz nasıl kesişti?

Kitabı bundan birkaç yıl önce, kürtaj yaptırdıktan kısa bir süre sonra keşfettim. O sırada bu konu üzerine bir şeyler okumak istiyordum. Annie Ernaux’yu çok severim ve bir sürü kitabını okudum ama bu kitabına neden aha önce denk gelmediğimi bilmiyorum. Ele aldığı konu sebebiyle medyada pek yer bulmamasından olsa gerek. Ve bu kitabı okuduktan sonra yasadışı kürtaja dair hiçbir şey bilmediğimi, bunun benim yaptırdığım medikal kürtajdan ne kadar farklı olduğunu öğrendim. Medikal kürtaj dediğimiz operasyon büyük ölçüde rutin bir çerçevede gerçekleşirken yasadışı kürtaj yaptırmaya karar vermiş bir kadının yaşayacakları tamamen şansa bağlı. Yolunuza çıkacak kişiler size yardım edecek mi yoksa sizi ihbar mı edecek? Ölecek misiniz, hapse mi gideceksiniz, hayatta mı kalacaksınız? Tüm bu ihtimaller şansa bağlı. 

Annie Ernaux’nun kitabı otobiyografik ve hayli öznel bir niteliğe sahip. Senaryoyu yazarken ya da çekimler sırasında kendisiyle diyalog kurdunuz mu? Bu uyarlamaya ne ölçüde katkı sağladı?

İkimizin ilişkisinin temelinde tek bir kelime vardı: Doğruluk. Çekimlerini başlamasından bir gün önce bana Anton Çehov’un “Doğruluktan sapmayın, gerisi onunla beraber gelecektir.” sözünü yolladı. Bu cümleyi çekim takviminin en üstüne yazdırdım. Çünkü verdiği bu öğüdün yükünü tek başıma taşımak istemedim. Senaryo yazım sürecinde de aynısı geçerliydi. Annie Ernaux inanılmaz bir zekâya sahip. Uyarlama senaryonun prensiplerini gayet iyi biliyordu ve hiçbir şekilde onu kitaba yakınlaştırmaya çalışmadı. Ama bana daima kendisine doğru gelmeyen şeyleri de işaret etti. Dönemle ilgili bir detay, bir jest, bir düşünce… Doğruluk bizim ortak yolumuz oldu. Ve bu yolu onun çizdiğini söyleyebilirim. Ele aldığım dönem, anlatının dürüstlüğü ve samimiyeti konusunda onun bana bir pusula gibi yol gösterdiğini bilmek oldukça güven vericiydi.

Tercih ettiğiniz kare formatın film diline katkısı çok büyük. İçinde bulunduğu durumun karakterde yarattığı hapsolmuşluk duygusunun görsel düzlemde bir yansımasını görüyoruz âdeta. Bu tercihinizden biraz bahsedebilir misiniz?

Senaryonun ilk taslağında bu tercih söz konusu değildi. Ama kısa süre içinde anlatının özüne nasıl temas edebileceğimi sorgulamaya başladım. Çünkü benim için en çok kitabın yalın ve özlü anlatımı önem arz ediyordu. Böylece Annie Ernaux’nun anlatısıyla kendi yaklaşımım arasında nasıl bir devamlılık sağlayabileceğimi düşündüm. Ayrıca kitabı okurken karakteri 60’lı yıllarda bir video kamerayla takip ediyormuşum hissine kapılmıştım. Ben de geçmişi yeniden inşa etmeden ve nostaljinin pençesine düşmeden o dönemde şimdiyi yaşamak nasıl olurdu diye sordum kendime. Bu hikâyenin geçmişe ait olmadığını ve bugün de devam ettiğini göstermek istedim. Dolayısıyla filmde bize yol gösteren bu “anda olma stratejisi”ne uygun bir format tercih ettim.

L’Événement

Anne’ı canlandıran Anamaria Vartolomei’ye filmin anlatısı içinde büyük iş düşüyor. Kamera sürekli onu takip ediyor ve gitgide daha çok sıkıştığı bir gerçeklikte duygularını beden diliyle, bakışlarıyla ve sessizliğiyle ifade ediyor oyuncu. Endişenin ve korkunun sürekli arttığı bu sözsüz duygu aktarımı üzerinde nasıl çalıştınız?

Anamaria’ya sessizliği önemli bir unsur olarak kullanacağımızı söylemiştim çünkü anlatının temelinde bu sessizlik var. Kürtaj gizlice yapılan bir şey ve bundan kimseye bahsetmek mümkün değil. Dolayısıyla bu sırrın tüm bedenine yansımalarını da görmemiz gerek. Kitapta bedeni ve zamanı ele alan bir cümle var ki benim üzerimde dehşet verici bir etkisi oldu. Annie Ernaux şöyle yazmış: “Zaman, dersler ve sunumlarla doldurduğum birbiri ardına sıralanan günler olmaktan çıkmış, içimde giderek büyüyen biçimsiz bir şeye dönüşmüştü.” Dolayısıyla Anamaria’nın karakterin tüm iç dünyasını bize aktarması çok önemliydi. Sessizlik anlarının onun, olduğu yerde kaybolmuş bir bedene indirgenmesini istemedim ve ona monologlar yazdım. Her sessizlik ânı aslında düşüncelerinin yoğunluğunu arttıran bir iç monoloğa karşılık geliyordu. Ayrıca hem ses hem de görüntü düzleminde içsellik-dışsallık ilişkisi üzerine kafa yorduk. Mesela duyguların nefesle aktarımı üzerine çok çalıştık. Ses düzleminde iç dünyaya temas edip sonrasında gerçeklikle sert bir karşılaşmanın yaşanmasını istedik. İç dünya ile dış dünya arasında böyle bir oyun vardı. Ve buna sadece başrol oyuncusu değil tüm ekip dâhildi. Mesela çekimler sırasında Anamaria, görüntü yönetmeni Laurent Tangy ve birinci kamera asistanı beraber kusursuz bir uyum içinde hareket etmek zorundaydı. Karakter kafasını çevirip sağda duran bir lambaya baktığında Laurent onun hareketini takip ederken odağın da baktığı nesnede olması gerekiyordu. Bir gerilim yaratmak ve bu gerilime sessizliği dâhil etmek tüm ekibin bir orkestra gibi beraber çalışmasıyla mümkündü. 

Peki Anamaria Vartolomoei’yi başrol olarak seçmenizde hangi faktörler etkili oldu? Yarattığınız bu iç-dış dünya gerilimiyle ilgili önceden kafanızda bir profil oluşmuş muydu?

Oyuncu seçmelerinin daha en başında kast direktörüme sınırlı sayıda aktrisle görüşmek istediğimi ve adayların belirli kriterlere uyması gerektiğini belirtmiştim. Tekniğinin iyi olması çok önemliydi. Ayrıca kameranın sürekli çok yakınında olacağı için onun varlığını neredeyse unutması gerekiyordu. Karakterin yoğun duygularını minimal ve incelikli bir biçimde aktarabilecek bir oyuncu olmalıydı. Ama her şeyden önemlisi metin üzerine konuşabileceğim entelektüel ortağımı arıyordum. Sonuçta seyirci karakterin Annie Ernaux’nun gençliği olduğunu bilecekti. Dolayısıyla oyuncunun da kelimelerle ve anlamlarıyla arası iyi olmalıydı. Ayrıca görüşmeye geldiğinde daha çok Anamaria soru sordu ve bana kendisini beğendirmeye çalışmadı. Özellikle metinle ilgili soruları vardı. Neden şu ya da bu sahnede çıplaklık olduğunu sorguladı. Ve daha o anda sanki karşımda Anne varmış gibi hissettim.

Karaktere görsel düzlemde bu denli yakın konumlanmak temsil alanında bazı zorlukları da beraberinde getiriyor. Dikizci ya da seyirci açısından katartik olabilecek bir bakıştan kaçınmaya ne ölçüde dikkat ettiniz? Başka bir deyişle karakter karşısındaki “doğru mesafe”yi nasıl belirlediniz?

Bir film çekerken büyük oranda kendi bakışımın etkili olduğunu düşünüyorum. Ben de bu hikâyeye bir genç kızken sahip olduğum bakışla yaklaştım. Filmde benimsediğim, vücudunu daha yeni yeni keşfetmeye başlarken ona zarar vermek zorunda kalan bir genç kızın bakışıydı. Kendi geçmişimden hatırımda kalanlara dayanarak bu bakışı ortaya koymaya çalıştım: Ben olsam neleri görmek istemezdim, neye her şeye rağmen bakmak isterdim sorularını sordum kendime. İmgelerimde benim tanıdığım ve bir yerlerde hissettiğim bir bakışın olmasını istedim.

Kürtaj

Filmde olayların geçtiği döneme kıyasla bugün Fransa’da kürtajla ilgili köklü değişimler yaşandı. Ancak son dönemde kürtaj karşıtı politikalar bazı ülkelerde yeniden gündemde. Filmin hazırlık sürecinde Batı dünyasındaki bu değişimlerin bir etkisi oldu mu?

Her şeyden önce etnomerkezci bir bakıştan kaçınmaya çalıştığımı belirtmem gerek. Annie Ernaux’nun kitabını okurken elbette ki bunun hâlâ dünyanın dört bir yanında çok sayıda kadının yaşadığı bir gerçeklik olduğunun farkındaydım. Ayrıca bu noktada gündem dediğimiz şeyin tanımını sorgulamak çok önemli. Çünkü bizim adını bile anmadığımız birçok ülkede bu konunun konuşulması bile bir tabu. Senaryoyu yazmaya başladığımda insanlar bana neden bu konuyla ilgili yazdığımı Fransa’da böyle şeylerin çoktan geride kaldığını söylüyordu. Bunu söyleyen insanlara “Peki, bir erkek yönetmen size İkinci Dünya Savaşı’yla ilgili film çektiği zaman da aynısını söyleyin lütfen” cevabını veriyordum. Daha sonra senaryoyu yazarken ne yazık ki Polonya’daki kürtaj yasası değişti. Ve tam festival için Venedik’e giderken Teksas’taki olaylar patlak verdi. Şimdi de tam tersi geçerli. İnsanlar konu gündemde olduğu için bu filmi çektiğimi söylemeye başladı.

Kürtaj, Türkiye’de festivallerde gösterildiğinde sarsılan, hattâ baygınlık geçiren seyirciler olmuştu. Pandemi dolayısıyla farklı ülke seyircileriyle buluşmak zorlaşmış olsa da sizin dikkatinizi çeken, iz bırakan tanıklıklar ya da yorumlarla karşılaştınız mı?

Pandeminin seyirciyle buluşmayı sınırlandırdığı doğru. Bu süreçte Almanya, Avusturya ve İtalya’da bulunabildim sadece. Bir sürü kadın bana kendi deneyimlerini ya da annelerinin yaşadıklarını anlattı. Ama kürtajın yasak olduğu bir ülkeye gitme fırsatım olmadı. Bu da beni üzen bir durum çünkü bu filmi sadece benimle aynı fikirde olan insanlar için çekmedim. Buna karşın İtalya’da kürtaj karşıtı bir gazeteci bana filmin kafasındaki bazı şeyleri sorgulattığını söyledi. Benim için filmin amacı da buydu zaten. Sadece provokatif etkiye sahip bir sinemadan hoşlanmıyorum. Bir tartışma açan, seyircinin kendini sorgulamasını sağlayan hem samimi hem politik bir sinemayı seviyorum. Ve umuyorum ki daha fazla ülkeyi ziyaret şansımız olur. Farklı yasalar, ahlak kuralları ya da kültürler söz konusu olduğunda ortaya farklı tepkiler çıkabiliyor. Böyle bir konuyu elde aldığınızda daha araştırılacak ve öğrenilecek çok şey olduğunu fark ediyorsunuz. Ben de bunu deneyimlemeyi ve paylaşmayı çok istiyorum.


Kürtaj, 4 Şubat’tan itibaren Başka Sinema salonlarında vizyonda.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.