Şu An Okunan
Beş Maddede Guillermo del Toro

Beş Maddede Guillermo del Toro

Guillermo del Toro

Canavarlar, yaratıklar, karanlık öykülerle dolu dünyasını sıkı bir matematikle perdeye aktaran Guillermo del Toro, ilk uzun metrajı Cronos’la birlikte derhal korku türü meraklılarının radarına girmişti. Meksikalı yönetmen Hollywood’da da özgün kişiliğini korumayı başardı. Burçin S. Yalçın, del Toro’nun sinemasını tanımlayan temel unsurları ele alıyor.


1. Kâbusu Andıran Hikâye Anlatımı 

Pans Labyrinth
Pan’ın Labirenti

Her ne kadar yeni filmi Kâbus Sokağı (Nightmare Alley, 2021) daha adından başlayarak vurgulasa da, Guillermo del Toro’nun sineması zaten genel olarak “kâbus” atmosferinde akan filmlerden oluşur. Haşır neşir olduğu karanlık fanteziler ve gotik korku öyküleri hâlihazırda kâbusvari türlerdir. Guillermo del Toro bu türlere o kadar meftundur ki, neredeyse tüm filmografisini bu filmler üzerine inşa etmiştir. Örneğin Pan’ın Labirenti (El Laberinto del Fauno, 2006) hem gerçek dünya hem de fantezi âlemi olarak, küçük kahramanımız Ofelia için kâbustan farksızdır. Usta yönetmenin bu atmosfere bu kadar düşkün olmasının bir nedeni de yıllar önce Meksika’da tanık oldukları olsa gerek. Gençliğinde bir dönem iş yeri bir morgun hemen yanındaymış ve o süreçte işe gelip giderken çok fazla ceset görmüş. Ayrıca, ülkenin şiddet dolu ortamında vurulan, canlı canlı yanan, bıçaklanan, uzuvları kopartılan insanlara tanıklık etmiş. Hattâ bir seferinde kendi kafasına silah dayanmış; şöhret olduktan sonra da babası kaçırılmış ve ancak fidyeyle bırakılmış bir adam bu.


2. Ürkütücü Ama Görsel Olarak Büyüleyici Yaratıklar 

Shape of Water
Suyun Sesi

Guillermo del Toro yaptığı her filmde “En kötü canavar insandır” diyen bir yönetmendir. Canavarlar, yaratıklar ve hayaletler onun sinemasında daha ziyade kurbandırlar. Onu Oscar’a kavuşturan Suyun Sesi (The Shape of Water, 2017) bunun kusursuz örneklerindendir. 1950’lerin paranoyak Soğuk Savaş atmosferinde Amerikalıların üzerinde deneyler yaptıkları amfibik yaratık faşist ruhlu bir askerin elinden sağ kurtulmaya çalışır. Yaratıklarının büyüleyiciliği del Toro’nun detaycılığından gelir. Yakın arkadaşı Alfonso Cuarón “Setlerinde her şey matematiksel kesinlikte ilerler” der. Pratik makyaj ve özel efektlere gençliğinden beri meraklı olan del Toro, zaten kariyerine bu departmanda uzmanlaşarak başlamış, genç yaşında Meksika’da bir makyaj ve özel efekt şirketi kurmuştur. Filmleri makyaj dalında sık sık Oscar adayı olur; hattâ Pan’ın Labirenti ödülü kucaklamıştır.


3. Bastırılmış Olanın Ortaya Çıkışı

Crimson Peak
Kızıl Tepe

Bastırılmış olanın su yüzüne çıkması Guillermo del Toro sinemasında en sık karşılaşılan durumdur. Şeytanın Belkemiği’ndeki (El Espinazo del Diablo, 2001) hayalet çocuk ve yetimhanenin ortasında âdeta sürreal bir heykel gibi duran infilak etmemiş hâldeki bomba veya İngiliz Hammer korku filmlerine saygı duruşu niteliğindeki Kızıl Tepe’deki (Crimson Peak, 2015) hayaletler ve gotik ev bastırılmış olanın taşmasıyla ortaya çıkan dehşeti sunarlar. Biraz eşeleyince diğer filmlerinde de aynı sonuca ulaşmak kolaydır. Eski Japon Kaiju filmlerine hayranlığının bir sonucu olan Pasifik Savaşı (Pacific Rim, 2013) dev uzaylı yaratıkların dünyanın iç kabuğundan yeryüzüne çıkmaları üzerine kuruludur. Filmografisinin en aykırı parçası niteliğindeki bu film, insanoğlundaki çevre hassasiyetinin doruğa ulaştığı 2010’lu yıllara kusursuzca denk düşer. Tıpkı eski Japon öncüllerinin nükleer korkuların dışavurumu olması gibi.


4. İzbe Mekânlar: Yeraltı, Kanalizasyon, Bodrum

Hellboy
Hellboy

Bu madde aslında bir önceki maddenin uzantısı. Sinemada bastırılmış olanın sıklıkla saklandığı yerler buralar: Yeraltı, kanalizasyonlar, bodrum katları, metro istasyonları, kuyular vs. Guillermo del Toro izbe ve rutubetli mekânlara âdeta âşıktır. Tehlikeli Yaratıklar’daki (Mimic, 1997) kullanılmayan yeraltı metrosu, Şeytanın Belkemiği’ndeki havuz, Hellboy’daki (2004) barınak, Pan’ın Labirenti’ndeki kuyu, Kızıl Tepe’deki bodrum, Suyun Sesi’ndeki gizli üs… Bilincimize bilinçaltımızdakilerin hükmetmesi gibi, onun filmlerinde de yeryüzünde olup biteni diplerde olup bitenler şekillendirir. Detaylar burada da büyük önem kazanır. İzleyiciden istediği tepkiyi almak için del Toro prodüksiyon tasarımında kılı kırk yarar. Örneğin Şeytanın Belkemiği’ndeki havuzun olduğu bodrum duvarında dalgalı bir yansıma etkisi yakalayabilmek için kırk takla atmıştır yönetmen.


5. Hristiyan İkonografisi

Cronos
Cronos

Yönetmenlerin çocuklukları sinemalarını tahmin ettiğinizden fazla biçimlendiriyor. “Fiziksel dünyaya anlam veren iki şey vardır,” der Guillermo del Toro, “Sanat ve din…” Koyu Katolik bir ailede (ve ülkede) büyümüş bir adam için şaşırtıcı bir bakış açısı değil. Öylesine bağnaz bir büyükannesi varmış ki, sıklıkla en haşin yöntemleri kullanarak onu din yoluna döndürmeye çalışırmış. Koyu, karanlık çizgi romanlar okuduğu, yazıp çizdiği için küçük Guillermo’yu vücudunu kanatacak kadar cezalandırırmış, hattâ üzerinde birkaç kez de şeytan çıkarma ayini uygulamış. Hâl böyle olunca, Hristiyan ikonografisi de del Toro sinemasının olmazsa olmazına dönüşmüş. Tam da bu yüzden, ilk uzun metrajı Cronos’tan (1993) Hellboy’a, Blade 2’den (Blade II, 2002) Kızıl Tepe’ye her filminde haçlar ve melekler başta olmak üzere dinî motifler kıyıdan köşeden izleyiciye göz kırpar.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.