Şu An Okunan
2022’de Yerli Diziler: Bir Yıl Sonu Raporu

2022’de Yerli Diziler: Bir Yıl Sonu Raporu

Pera Palas’ta Gece Yarısı

2022’de televizyon sektörü her zaman olduğu gibi tam gaz çalışmaya devam etti. Değişmeyen sorunlar da bunun önemli bir parçası elbette. Konvansiyonel televizyondan dijital platformlara 2022’nin yerli dizilerini ve televizyon gündemini hatırlıyoruz.

Yerli dizi piyasamızın tam gaz çalışmakta olduğu bir sene daha geride kalırken, Türkiye’de tüm koşullara rağmen sekteye uğramayacak tek sektörün bu olduğu da su götürmez bir gerçek olarak karşımızda durmaya devam ediyor. Enflasyon sebebiyle bütçeler, çalışanların kaşeleri iki üç katına bile çıksa, kimse durmuyor, duracak gibi de gözükmüyor. Tabii değişmeyen başka şeyler de var. Mesela batan projeler. Büyük olduğu kadar acımasız da bir çark söz konusu. Belli bir reytingin üzerinde kalamayan, reklam geliri getirmeyen, yurtdışı satışı gerçekleşmeyen diziler, başrollerindeki yıldızlar veya yapımcı şirketler kim olursa olsun, kalabalık yerli dizi mezarlığındaki yerini alıyor. 

Televizyon

Bunun en büyük tezahürü, özellikle iki senedir yaz dizilerinde karşımıza çıkmakta. Yazarından yapımcısına herkesin aynı ezberlerle birbirine tıpatıp projeler ürettiği, seyircinin ısrarla bu projelerle ilgilenmediğini belli edişine ise kimsenin çözüm üretemediği bir durum var ortada. Bu sene şıkır şıkır reklam veya moda ajanslarında didişen âşıkların yerini lise hikâyeleri aldı. Tozluyaka, Duy Beni, sonrasında da Darmaduman. Özellikle Duy Beni örneği, sosyal medyada diziler hakkında konuşan, paylaşımlar yapan kitleyle reyting paneli arasındaki uçurumu da gözler önüne serdi. Gençler arası Amerikanlaşmış ilişkiler ağı, hâlâ televizyon izlemeyi sürdüren seyircide hiçbir karşılık bulmadı. Lise öykülerinin kategorik olarak bu ülkede izlenmediğini söyleyemeyiz. ATV’de yayınlanan Kardeşlerim dizisi üç sezondur yüksek reytinglerle sürmekte. Fakat orada çok daha basit, sadece hikâye anlatıcılığı açısından değil estetik olarak da dümdüz bir anlatım biçimi söz konusu. Tozluyaka veya Duy Beni gibi diziler, bu hikâyeleri daha yüksek prodüksiyon kalitesiyle ve daha sofistike yollardan anlatmaya çalıştıkça bizim televizyon seyircimizden de uzak düşüyorlar diye mi düşünmek lazım acaba? 

Gelsin Hayat Bildiği Gibi

Yaz aylarından kendi kitlesini edinip yoluna devam edebilen tek işin çok eskilerden bir ismin, Gani Müjde’nin elinden çıkmış olması ayrıca enteresan. Müjde’nin tek başına kalem oynatmadığı, ekiplerinin olduğu muhakkak. Ancak kâğıt üstünde çok da yeni durmayan, “mafyadan gizlenmek için sahte kimlikle bir lisede öğretmenlik yapmaya başlayan adam” kalıbı, Gelsin Hayat Bildiği Gibi örneğinde, özellikle Ertan Saban ile Devrim Özkan ikilisinin sevilmesiyle kendine kemik bir kitle oluşturabildi. Burada çok önemli bir detay saklı. Karakter. Sağlam ve ilgi çekici bir karakter, hele bir de doğru oyuncuyla buluştuğunda, televizyon dizilerini ayakta tutan en büyük faktör. Dün de öyleydi, bugün de böyle. 

Doğru oyuncu dediğimizde pek çok konu başlığı açılıyor zaten önümüzde. Mesela, sırf Neslihan Atagül’ün ismi sayesinde ve kocası Kadir Doğulu’ya rağmen, işin niteliğine yakışır zayıflıkta reytingler bazen Gecenin Ucunda gibi bir diziyi yayından kaldırmaya yetmiyor çünkü muhtemelen Atagül’ün ismi tek başına yurtdışı satışlarını garantileyebiliyor. Öte yanda, tek diziyle yıldız olmuş Tolga Sarıtaş gibi isimler, yanında Haluk Bilginer’e rağmen, bu sektörde oyuncuların bir diziyi tutturmaya yetmediğini yeniden kanıtlıyor. Fakat Baba belli bir çıtanın üzerine çıkamasa bile reytingleri Show TV’ye yettiği için zar zor hayatta kalabiliyor. 

Bir de Disney’in sözleşmelerle kendine bağladığı yıldızlar var tabii. O kadar çok ünlü isim şu an Disney ya da en azından Fox TV dışında hiçbir yerle anlaşamaz vaziyette ki, birçok dizi de hakkıyla cast oluşturamadığı için zorlanıyor. Tam da bu koşullar, yeni şöhretler yaratmak için ideal aslında. İşte bunun en bariz karşılığı da OGM yapımı Yalı Çapkını ile geldi. Yerli televizyon sezonuna damga vuran tek bir iş varsa, o da Yalı Çapkınıdır diyebiliriz. Amerika’yı yeniden keşfeden bir proje değil bu. Benzerlerini çok izlediğimiz dramatik çatışmaları, güçlü bir reji ve prodüksiyon düzeyiyle tekrar üreten dizinin en büyük kozu, başrolleri teslim ettiği iki genç oyuncunun ve aralarındaki kimyanın muazzam sonuç vermesi. Bir kısmımızın son senelerde potansiyelini fark edip takipte tuttuğu Mert Ramazan Demir’le Afra Saraçoğlu, genç seyirciyi de televizyon başına geri çekmeyi başardılar diyebiliriz. Önceki senenin yıldız işi Yargı idi (hâlâ da başarısını sürdürüyor şüphesiz), 2022’nin dizisi de çok net Yalı Çapkını. Antep’ten başlayan ve özünde toprak işlerinin kodlarını barındıran, bunları Boğaz yalılarındaki zengin ailelerin içindeki çapraşık ilişkiler şablonlarına entegre eden ama en çok genç âşıkların hem tutkulu hem eğlenceli ilişki dinamiklerinden alan, çok doğru formüle edilmiş bir proje.

Yalı Çapkını

Bu başarıyı, çoğu OGM dizisi gibi bu projenin de altında ismi geçen Gülseren Budayıcıoğlu’na bağlayamayız kanısındayım. Evet, Budayıcıoğlu’nun öykülerinden (hastalarından) beslenen diziler başarılı ekran yolculuklarını sürdürüyor gibiler. Camdaki Kız artık ömrünün sonuna yaklaşıyor gibi. Çöp Adam mucizeler yaratmasa da şimdilik belli bir ilgiyle takip ediliyor. Fakat Yalı Çapkını, diğer Gülseren Budayıcıoğlu projelerinden bambaşka bir damardan beslenerek bu reytinglere ulaştı dersek hata etmeyiz bana kalırsa. 

Televizyonlarda iki yeni yolun açıldığını da gözlemleyebiliyoruz. İlki, seyircisini gitgide artıran Kızılcık Şerbeti adlı dizinin öncülüğünü yaptığı ama yakın gelecekte Deniz Akçay’ın kaleminden çıkan yeni bir projeyle daha karşımıza gelecek, OGM’nin de muhtemel ki Ömer adlı yeni diziyle furyaya ekleneceği, ülkenin temel gerilim noktasını, yani laik-muhafazakâr çatışmasını merkeze alan diziler. Her iki projenin de “laik ailenin kızı, dindar aileye gelin giderse” üzerine kurulu olması enteresan. Kızılcık Şerbeti örneğinde, kız istemeye laik ailenin evine gelen dindarların kapıda tek tek ayakkabılarını çıkarmasının Nişantaşılı annede yarattığı şok gibi karikatürleştirilmiş ama seyircinin ilgisini çekme potansiyeli (hem de eğlendirerek) yüksek sahnelere, durumlara çok rastlıyoruz. Seçimlere giderken bu kültürel çatışmanın nereye denk düştüğü ve seyircide nasıl bir karşılık bulduğu üzerine düşünmek gerek şüphesiz. Bu diziler birleştirici bir rol oynamaya mı soyunuyorlar, yoksa bir uçurumun altını daha da kalın çizerek farkında olmadan ayrıştırıcı bir işlev mi görüyorlar? Şahsen benim de net bir yanıtım yok buna. Ancak filmler gibi dizilerin de mesuliyeti önce soruları ortaya koymak, yanıtları üretmek değil. 

Önümüzdeki haftalardan itibaren ardı ardına ekranları kaplayacak olan asker/polis dizilerinin, ülkenin siyasi gerçekliğini dramaya malzeme ederken çok daha tehlikeli bir etkisi olacağını öngörmek zor değil. 2000’lerin başından itibaren, Deli Yürek (1998-2002) ve Kurtlar Vadisi (2003-2005) gibi dizilerle öne çıkan zihniyetin, bugün Yeni Türkiye dediğimiz korku ve paranoya imparatorluğunu dizayn etmede gayet bilinçli ve hesaplı bir proje olduğuna inananlardanım. Şimdi ülkenin dönüm noktası olabilecek bir seçimin yaklaştığı ve tam da böyle bir döneme girerken yaşanan terör saldırılarının zihinlerimizde kaygı oluşturduğu barizken, ardı ardına Sekizinci Gün, Sipahi, Dokuz Oğuz ve zaten yayında olan Teşkilat gibi projeleri ortaya sürmenin en hafif tabirle tatsız bir işaret olduğu kanısındayım. Açıkçası bu dizilerden yeni görücüye çıkacak olanların seyircide bir karşılık bulacağına da inanmakta zorlanıyorum.

Dijital Platformlar

Biraz da dijital dizilerimize dönelim mi? Netflix ilkbahar aylarını ardı ardına yeni projelerle geçirmişti. Yılın ilk yarısında Yakamoz S-245, Erşan Kuneri, Pera Palas’ta Geceyarısı, Mezarlık, Kuş Uçuşu ve Zeytin Ağacı’nı izledik. Sonbahar aylarında da iddialı bir yapım olan Sıcak Kafa geldi. (Arada gelen Andropoz’u yok saymak istiyorum, evet.) Bunların arasında Tuba Büyüküstün’ün başrolünde yer aldığı Zeytin Ağacı dışında global anlamda büyük bir hit çıkmamış gibi gözükse de her biri günahıyla sevabıyla çok konuşulmuş, yankı uyandırmış projeler. Netflix’in burada şu doğru stratejisi yine öne çıkıyor, özellikle de sene boyunca izlediğimiz üç Disney+ orijinal dizisiyle mukayese edince: Seyirciye anaakım televizyonlarda izleyemeyeceği türde içerik sunmak. 

Zeytin Ağacı

Disney’in Kaçış, Dünyayla Benim Aramda ve son olarak Ben Gri ile sergilediği profil, öyle anlaşılıyor ki Fox TV içinden, yani eski usul televizyonculuk kafasıyla yönetildiğinden dolayı seyirciye abonelik ücreti ödemeye değer, başka yerde rastlayamayacağı, taze ve merak uyandırıcı projeler sunamayışı. Orijinal yerli dizilerin yabancı dilde altyazıları ve dublajları hazır olmadan yayına sokulmaları gibi bariz yayıncılık hataları da cabası. Star oyuncuların yurtdışındaki tanınırlıklarını değerlendirme fırsatı da tepilecekse, bu isimlere neden astronomik ücretler ödendi? 

Platformun yeni kozu, Recep İvedik 7 ve Gülse Birsel imzası taşıyan Yılbaşı Gecesi gibi filmlerle bir heyecan yaratmaya çalışmak. Fakat tam da bu zamanda neredeyse iki katına çıkan abonelik ücretleri, belki önden duyurulsaydı “aman zamlanmadan bari düşük fiyatları değerlendirelim” reaksiyonuyla bir miktar hareketlilik sağlayabilirdi ancak böyle bir strateji de güdülmeyince potansiyel seyirciyi daha da uzaklaştıracak gibi duruyor. Şimdi önlerindeki eşik, en iddialı projeleri Atatürk. Bu dizinin alacağı karşılığı beklemek gerek. Aksi takdirde, yakın gelecekte o kanatta kritik adımların atılacağını düşünmek yanlış olmaz. 

Kaçış
Kaçış

Türkiye’ye girmeye hazırlanan Apple ve Paramount gibi başka platformların 2024’ü, yani kuvvetle muhtemel seçimlerin ardından ülkede oluşacak yeni koşulları beklediği anlaşılıyor. Bu bekleyişte Disney’in beklenen neticeleri alamayışı da etkilidir belki. Fakat sektörün bu yeni aktörlerin sahaya inişine bel bağladığı söylenebilir. Senenin ilk aylarında HBO’nun bazı orijinal dizi projelerini aktif olarak geliştirdiğini ama global ölçekte alınan bir küçülme kararıyla bu yolun şimdilik tamamen kapandığını ekleyelim. Orada yaşanan sükût-u hayalin tekrarlanmaması, herkes için çok önemli. 

Bu esnada, Netflix ve Disney’in 2023’te vereceği yeni sınavları yakından takip etmeyi sürdüreceğiz elbette.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.