Şu An Okunan

Mart ayında kaybettiğimiz Agnès Varda’nın anıldığı duygusal bir törenle açılan 72. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye yarışı, yeni Jim Jarmusch filmi The Dead Don’t Die ile başladı.

Engin Ertan

Jim Jarmusch’un kendine has vampir filmi Sadece Âşıklar Hayatta Kalır’ı (Only Lovers Left Alive, 2013) düşündüğümde aklıma gelen ilk şey, filme hâkim olan nostalji duygusuna ne kadar yabancı kaldığım. İnce zevklere sahip, plak dinleyen ‘cool’ vampir Tilda Swinton ve sevdiği şarkıları ‘indirmek’ isteyen hoppa kız kardeşi Mia Wasikowska… Açıkçası The Dead Don’t Die’da ellerinde akıllı telefonlar, “Wi-Fi, Wi-Fi,Wi-Fi” diye dolanan genç zombileri görünce aklıma bu karakterler geldi. Jim Jarmusch’un hemen ardından “Xanax, Xanax, Xanax” diye eczane kapısı aşındıran başka zombiler de göstermesi, hattâ filmde bir nevi anlatıcı görevi üstlenen Tom Waits’in karakteri Münzevi Bob’a “Zombiler… materyalist insanların kalıntıları” dedirtmesi durumu daha da can sıkıcı hâle getirdi. George A. Romero büyük kısmı bir süpermarkette geçen modern korku sineması başyapıtı Ölülerin Şafağı’nda (Dawn of the Dead) zombileri tüketim toplumu eleştirisi yapmak için araç olarak kullandığında sene 1978’di!

Jim Jarmusch’un The Dead Don’t Die’daki tek derdi tüketim toplumu değil. Şaşırtıcı olmayacak şekilde “Trump Amerikası”nın ruhunu taşıyan bir film bu. Adam Driver’ın canlandırdığı polis müfettişi sürekli “Bu işin sonu iyi görünmüyor” diyor. Jarmusch da “durum ne kadar karanlık gözükürse gözüksün, hattâ sonunun iyi olmayacağını bilsen bile mücadeleden vazgeçme” demek derdinde. Fakat bu mesaj da filmin hafif tonu içinde derinlikli bir hâl alamıyor.

Tüm bunlar bir yana, The Dead Don’t Die’ın belki de en önemli sorunu hafifliğin tadını da yeterince çıkartamaması. Jarmusch’un bile isteye tekrara dayanan diyalogları ve deadpan mizahı (karakterlerin ifadesiz bir şekilde, hattâ neredeyse ‘ölü gibi’ davrandıkları komedi tarzı) bir zombi filmi söz konusu olunca yer yer komik anlara imkân sağlıyor ama bunların hiçbiri çok parlak değil. Tıpkı sinema tarihinden başka filmlere yapılan referansların ya da bazı self-reflexive (özdüşünümsel) şakaların yavanlığı gibi… Açıkçası Bad Taste (1987), Braindead (1992) ya da Shaun of the Dead (2004) gibi harika zombi komedileri sonrasında The Dead Don’t Die’ı zekice veya eğlenceli bulmak çok zor.

<<<

>>>

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.