Ailem Robotlara Karşı: Kuşak Çatışmasına Robot İstilası Molası
Netflix’in son dönemdeki en sevilen yapımlarından Ailem Robotlara Karşı, izleyiciyi tüm üyeleri birbirinden yaka silken Mitchell ailesiyle tanıştırıyor. Aile merkezli klasik komedi-macera anlatısını yapay zekâ temalı bir distopyayla bir araya getiren film, estetik anlamda YouTube videolarından da feyz alıyor.
Cem Hakimoğlu
Ailesinin sıkıcılığından bahseden, hattâ “dünyanın en kötü ailesi”ne sahip olduğunu düşünen ve kendini ancak evden kaçış hayalleriyle avutabilen genç karakterlere sinema tarihinden çokça aşinayız ve bir anlamda yakınlık duymaya da hazırız. Arkasına Lego Filmi (The Lego Movie, 2014) ve Örümcek-Adam: Örümcek Evreninde (Spider-Man: Into the Spider-Verse, 2018) gibi başarılı animasyonların yapımcıları Christopher Miller ve Phil Lord’u alan; aralarında Abbi Jacobson, Olivia Colman, Maya Rudolph ve Danny McBride gibi isimlerin yer aldığı güçlü bir seslendirme kadrosuna sahip Ailem Robotlara Karşı (The Mitchells vs. The Machines, 2021), bu ebeveyn-çocuk çatışmasını kurduğu dünyanın merkezine yaratıcı bir biçimde yerleştirirken apokaliptik soslu bir yolculuk vaadinde bulunuyor.
Sinema tutkusunu köpeği ve erkek kardeşiyle çektiği amatör filmlerle besleyen, evdeki son günlerini ilgisini sosyal medyaya kaptırmış annesi ve teknolojiye epey mesafeli babasıyla geçiren Katie’yle, nihayet onu anlayacak insanlarla dolu sinema okuluna kabul edildiği sırada tanışıyoruz. Büyüdüğü evin çatısı altında bir gece daha uyuyacak ve ertesi gün “kendi insanlarına” kavuşacakken, kurtuluşu olarak gördüğü yolun arifesinde Katie’in babasıyla yaşadığı bir tartışma Mitchell’ların başına gelecek akıl almaz olayların da temelini atıyor. Babasının yeni kararına göre Katie, Kaliforniya’daki okuluna uçakla değil, beş aile ferdinin birden katıldığı bir araba yolculuğuyla ulaşacaktır. Ancak bu gezinin kuracağına inanılan köprüler bir robot istilasıyla sınanır. Zira teknoloji devi PAL ve mega zekâsı Mark Bowman’ın tanıtacağı yeni robot asistanlar, gezegenin insanlar olmadan daha iyi bir yere dönüşeceğine inanmaktadır.
İki saatlik süresinin üçte ikisini Mitchell ailesinin robotların hamlelerine karşı geliştirdikleri planlara ve dünyayı kurtarma çabalarına ayırsa da Ailem Robotlara Karşı, birbirinden kopmuş baba ile kızın aynı dili konuşsalar da kendilerini ifade edemeyişlerine, aralarında zamanla belirivermiş uçuruma odaklanıyor aslında. Anne ya da erkek kardeşin yardımı olmadan iki yakası arasında köprü kurmanın mümkün olmadığı bu uçurumda yönetmenler Michael Rianda ile Jeff Rowe, flashback sahnelerini merdiven kılıyor ve izleyiciyi bu ailenin geçmişinde bir yolculuğa çıkarıyor. Film Katie’nin o sıralar yaşadığı hayal kırıklığına değindiği kadar yıllar önce benzer hislerle karşı karşıya kalmış Rick’in de hayal kırıklıklarına göz atıyor. Her iki tarafın duygularına kulak verdiği için de basitçe ebeveynlerin tavırlarını ilgisiz, ergenin tavırlarını da asi olarak tanımlamıyor Ailem Robotlara Karşı. Bunun yerine ailenin iki kuşağı arasındaki iletişimsizliğin temeline, her ikisinin de ruhsal durumu ile fiziksel olarak bulunduğu yer arasındaki tezata bakıyor. Birinin hayali ormanın ortasında kendi inşa ettiği evde yaşamak, diğerininki sinema okulunda onu anlayan insanlarla çevrili olmakken, Mitchell hanesi onlar için dayanılması güç bir yere dönüşüyor ve hislerin bir diğerinde karşılık bulamaması da bu zıtlığı günden güne belirginleştiriyor.
Film, Katie ile babası (ya da Rick ile kızı) üzerinden konu edinilen bu yabancılaşmayı robot istilası aracılığıyla toplumun tümünü ilgilendirecek bir biçimde de ele alıyor. Robotların insanları uzaya göndereceği ve tek yönlü yolculuklarına uğurlayacağı, insanlardan yalıtılmış ama sınırsız internet imkânı sunan hücreler, sosyal hayatımızda kurduğumuz konfor alanlarının, kendimizi başkalarıyla kıyas yarışına soktuğumuz anların ve istemsizce çektiğimiz setlerin birer karşılığı. Film boyunca belli anlarda anne Linda’nın biraz imrenerek, biraz da nerede hata yaptığını sorgulayarak komşuları Posey ailesinin sosyal medya hesaplarında dolandığını, bu “dört dörtlük” ailenin kopmanın eşiğindeki Mitchell’ları, neredeyse robot istilası kadar yaraladığını görüyoruz. Telefonlarımızda halihazırda mevcut olan dijital asistanın antagonist olduğu bu hikâyede yapılan ilk kötücül eylem olarak wi-fi’ın kapatılmasını ve yaratılan “internet kıtlığını” da şaşırtıcı bulamıyoruz bu noktada.
Filmin Üçüncü Yönetmeni
Yaşadıkları macerayı yola çıktıkları andan itibaren bir sinemacı içgüdüsüyle kaydetmeye başlayan Katie’nin, hem olayların anlatıcısı hem de izlediğimiz görüntülere yapılan müdahalelerin ve kurgu oyunlarının yaratıcısı olması sebebiyle filmin üçüncü yönetmeni olduğunu söylemek yanlış olmaz. Aktardıklarının bazen ortasına bazen sonuna eklediği görseller ve efektler, iki ile üç boyutu birbirine karıştırırken, izleneni daha dinamik ve günümüzden kılıyor. Bu sebeple filmin estetik anlayışı, hikâyesinde de önemli bir yere sahip olan YouTube videolarına benzer bir yerde konumlanıyor.
Ailem Robotlara Karşı’nın hikâyesine, zincirleme gerçekleşen olaylar arasına yerleştirdiği ya da ismini andığı filmler ve sinemacılarla da derinlik kazandırdığı söylenebilir. Katie’nin aile evinde çektiği kısa filmler, sinema tarihinde iz bırakmış Cinayet Var (Dial M for Murder, 1954), Rastgele Balthazar (Au hasard Balthazar, 1966), Korku Ruhu Kemirir (Angst Essen Seele auf, 1974) ve Thelma ve Louise (Thelma & Louise, 1991) gibi yapımlara selam gönderirken, Katie’nin hayal dünyasındaki Rushmore Dağı Anıtı’nı Céline Sciamma, Greta Gerwig, Lynne Ramsay ve Hal Ashby’nin yüzleri süslüyor. Ayrıca Mitchell ailesi film boyunca başlarına gelen olayları James Bond serisinin bir halkasına ya da Mad Max efsanesinin bir parçasına benzetiyor, şaşkınlık veya korku gibi duyguları yedinci sanattan örneklerle ifade ediyorlar. 2000’lerin büyük stüdyo animasyonlarının pek çoğunda karşımıza çıkan, Lego Filmi’nde de en başarılı örneklerinden birini izlediğimiz sinema tarihine bolca göndermede bulunma geleneği, karakterlerin hislerine tercüman olduğu kadar, yolculuklarına türlü sürprizler de katıyor. Ancak bu geleneğin bir parçası olan benzerlerinin aksine, söz konusu referansların Katie’nin sinemacı kimliğini pekiştirmesi bakımından işlevsel olduğunu da belirtmek gerek. Anlatıya serpiştirilmiş tüm bu göz kırpmalar bir yerde izleyene yönetmen olma hayali içindeki Katie’yi onun esin kaynaklarını göstererek tanıtıyor ne de olsa.
Harmanladığı tüm bu duygusal ilişkiler, sosyal medyanın filtreli gerçekliği ve yapay zekâ distopyası Ailem Robotlara Karşı’nın detaylarındaki özeni ve güçlü komedi damarıyla cazibesini arttırırken, yüksek seyir zevki ve üzerine düşünülesi nüansları, seyircide karşılığını daha kolay bulmasına yardımcı oluyor. Yayına girdiği günden beri en popüler listelerindeki yerini koruyan filmin kurduğu oyuncaklı yapı, seyircisinde bu dünyayı bir gün yeniden ziyaret etme isteği uyandırıyor.