Şu An Okunan
Anadolu Leoparı: Nesli Tükenenler

Anadolu Leoparı: Nesli Tükenenler

Anadolu Leoparı

Emre Kayiş’in ilk uzun metrajı Anadolu Leoparı ‘milli değer’ olarak görülen bir Anadolu leoparı ile ‘nesli tükenmiş’ bir adam arasında bağlar kuran, öyküsünden çok atmosferiyle, Ankara’yı bir mizansen olarak kullanma biçimiyle dikkat çeken bir film.


Bu yazı, ilk olarak ‘Altyazı’nın 2021 Yıllığı’nda yayımlanmıştır.


Anadolu Leoparı, ilk sahnesinden itibaren mesafeli ana karakteri Fikret’in peşinde alışılmadık bir dünyaya çekiyor bizi. Burası, soğuk, terk edilmiş, eski, her hâliyle son demlerini yaşayan, artık yok oluşu kaçınılmaz görünen, içeride ve dışarıda her köşesi ve detayıyla başka bir döneme ait olduğu izlenimi veren bir ‘kamu mekânı’; eski bir hayvanat bahçesi. Geride kalan birkaç idari görevli dışında tümü işten çıkarılan emektar çalışanlarla vedalaşan, bir kamyonun arkasında bahçeden gönderilmekte olan hüzünlü bir zürafayla göz göze gelmemeye çalışan Fikret, kıpırtısız, kısmen sıkkın ve belki kederli, elleri kolları bağlı bekliyor. Çok geçmeden belediye başkanı, acar iş insanları ve sabırsız Arap müşterilerle düzenlenen telaşlı bir toplantı, Fikret’in on yıllardır müdürlüğünü yaptığı hayvanat bahçesinin kapanış sürecinin arkasında ne olduğunu açığa çıkarıyor. Bu eski hayvanat bahçesinin yerine son model bir eğlence merkezi inşa edecek projenin hayata geçebilmesi için bahçenin son mühim sakini olan ve milli değer olarak kabul edilen Anadolu leoparının nakledilmesi şart.

Anadolu Leoparı

Bu noktadan sonra film, içinde yaşadığı toplumun genel kabullerine uyum sağlayamayan ‘nesli tükenmiş’ bir adam olarak Fikret ile leoparı ve onun hazin yok oluşunu birbirine paralel bir şekilde ele alma yoluna gidiyor; hem Fikret’in hem de çekingen yardımcısı Gamze’nin ortada bir suç yokken suç ortaklığına soyunmasının hikâyesini anlatmaya başlıyor. Suçun ve suçtan kaçış havasının tam olarak neden yaratıldığını, ne işe yaradığını, bu iki kişinin hangi ‘tutunamama’ hâlinde buluştuğunu kavrayabilmek filmin hikâye düzleminde pek de mümkün değil. Benzer bir biçimde, Fikret’in itinayla ördüğü yalnızlığının kökenlerini anlamak da kolay değil; eski okul arkadaşlarından, eski sevgilisinden, eski karısından ve onların temsil ettiği tüm yeni değerlerden neredeyse tiksinmesi, Fikret’in hangi değerleri savunduğunu ya da neyi önerdiğini bilemediğimiz için biraz havada asılı kalıyor.

Ancak Anadolu Leoparı’nın seyirciyle kurduğu ilişkinin güçlü tarafı hikâye düzlemi değil; bizi ilk andan itibaren avucuna alan esas unsurun filmin atmosferi olduğunu söylemek mümkün. Sinemada yaratıcı temsillerine pek az rastladığımız Ankara’nın cumhuriyet dönemi mimarisine ve şehrin hızla yok olmakta olan karakter sahibi mekânlarına ait o özel doku tüm detaylarıyla, canlı bir biçimde her planda ince ince işleniyor ve filme ruhunu veren ana öğe hâline geliyor. Anadolu Leoparı, hikâyesiyle izleyicide uyandırdığı yüksek beklentileri karşılayamayan ancak kurduğu görsel dünya açısından dikkati kesinlikle hak eden bir film.


Anadolu Leoparı, 1 Nisan’dan itibaren sinemalarda.


‘Altyazı’nın 2021 Yıllığı’nı matbu olarak satın almak için tıklayın.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.