Şu An Okunan
Apollo 10½: Uzay Çağında Çocuk Olmak – Houston, Bir Misafirimiz Var!

Apollo 10½: Uzay Çağında Çocuk Olmak – Houston, Bir Misafirimiz Var!

Apollo 10½: Uzay Çağında Çocuk Olmak’ta Richard Linklater izleyiciyi 60’lı yılların sonuna götürüyor, tüm dünyanın ortak bir heyecanı paylaştığı bir dönemi popüler kültür öğeleri eşliğinde ziyaret eden bir çocukluk fantezisi koyuyor ortaya.

1990’ların genç Amerikalı bağımsız sineması yönetmenlerinin arasından, belki de her alanda en aktif olmasıyla sıyrılan Richard Linklater, yıllardır her renkten filmle donattığı kariyerini neredeyse hiç yavaşlamayan bir üretimle sürdürüyor. Netflix dağıtımıyla uluslararası izleyicinin karşısına çıkan yeni filmi Apollo 10½: Uzay Çağında Çocuk Olmak’la (Apollo 10½: A Space Age Childhood, 2022) bu renklere bir yenisini ekliyor. Daha önce Hayata Uyanmak (Waking Life, 2001) ve Karanlığı Taramak (A Scanner Darkly, 2006) filmlerinde kullandığı rotoskop animasyon tekniğini burada yeniden uygulayan yönetmen, tıpkı kendi çocukluğu gibi 1960’lı yılların sonlarında Houston, Teksas’ta geçen bir çocukluğun kurmaca hikâyesine odaklanıyor. Geçtiğimiz ay prömiyerini gerçekleştirdiği SXSW festivali kapsamında verdiği söyleşide Apollo 10½’un hikâyesini ilk kez 2004 yılında Çocukluk’un (Boyhood, 2014) çekimleri esnasında düşündüğünden bahseden Linklater, popüler kültür öğeleri eşliğinde bir çocukluk fantezisi koyuyor ortaya. İnsanlık tarihinin en önemli anlarından biri ile ona şahitlik etmiş bir çocuğun hayal dünyasını iç içe geçiren Apollo 10½, “çocuk olmak için harika bir yer ve zamana” konumlandırılmış fantastik bir dönem portresi.

Kahramanımız Stan, NASA’nın Houston’daki kontrol ve eğitim merkezi olan Johnson Uzay Merkezi yakınındaki küçük El Lago banliyösünde ebeveyni, üç ablası ve iki abisiyle birlikte yaşayan bir ilkokul öğrencisi. Stan’in hikâyesini, kendisinin yetişkin hâlinin anlatımıyla dinlememiz Apollo 10½’un yapısını bir hatırat film olarak görmeyi de mümkün kılıyor. Ancak söz konusu kişisel anıların denk düştüğü dönem yalnızca Stan, Houston ya da Amerika Birleşik Devletleri için değil, tüm dünya için özel bir zaman dilimi. Başkan Kennedy’nin 1962 yılında Ay’a çıkma hedefini açıkladığı tarihî Houston konuşmasından itibaren gündelik yaşamın ve tüm medya ürünlerinin merkezine yerleşen astronomiyle ilişkili öğeler, özellikle de bu dönemde “Uzay Kenti” lakabıyla anılmaya başlanan bölgenin dört bir yanını sarıyor. Her çocuğun büyüyünce astronot olma hayalinin başladığı noktada Stan de hayal gücü geniş ve hikâye anlatmaya yetenekli bir çocuk olarak bu astronomik dünyadan nemalanıyor. Mesela, NASA’da evrak işleriyle dolu masa başı bir işte çalışan babasının görevini sıkıcı bulup okul arkadaşlarına fanteziyle dolu yalanlar anlatarak işin aksiyonlu yanına duyduğu tutkuyu dışa vuruyor ve tıpkı televizyon ve dergilerde gördüğüne benzer görkemde bir dünyayı âdeta kendisininkine çağırıyor. Tam da böyle bir çocuğun rüyalarını süsleyecek olağan dışı ve komik bir gelişmeyle birlikte hikâyenin arşivlere dayalı nostalji bombardımanına, Stan’in “çok gizli” kurmaca dünyasıyla ikinci bir katman ekleniyor.

Seçilmiş Çocuğun Çok Gizli Kahramanlığı

Apollo Projesi kapsamında çalışmalarını sürdüren ve Soğuk Savaş içinde Sovyetler Birliği’yle girdikleri uzay yarışında öne geçme sorumluluğunu üstlenen NASA (Stan’in anlattığı hikâyeye göre) Apollo 11 ekibinin hazırlıkları sürerken yapılan ay modülünü kazayla olması gerekenden biraz küçük inşa edince Apollo 10½ isimli, kimseye bahsedilmeyen çok gizli bir göreve kalkışıyor. Bu görev için ihtiyaç duydukları kahramansa tabii ki Stan. Dolayısıyla biz de 1960’ların sonlarına, yaşanmış tarihin hâlihazırda nabzı yüksek bir dönemine küçük bir çocuğun gözünden ve onun alternatif gerçekliğiyle birlikte bakıyoruz. Ancak ailesine dahi söylemediği bu gizli görev için katıldığı detaylı astronot eğitimi esnasında (filmin henüz beşinci dakikasında) Jack Black’in üst sesiyle dinlediğimiz anlatıcı (yani Stan’in yetişkin hâli) seyirciyi durdurup bu konulara daha sonra dönmek üzere dönemin ruhuna ve hikâyenin geçtiği dünyaya dair gündelik ayrıntıları ve anıları anlatmaya başlıyor: “Önce size o zamanki hayatı anlatayım. Çocuk olmak için harika bir yer ve zamandı.” Bu noktada film gerçekten de keskin bir biçimde hikâyenin aktığı bu “hayal ürünü” kanalı rafa kaldırıyor ve dönemin ruhuna, retro hissi kaplı detaylara ve atmosfer oluşturmaya odaklanıyor. Yakın dönemde Licorice Pizza (2021) ya da Bir Zamanlar… Hollywood’da (Once Upon a Time… in Hollywood, 2019) gibi örneklerde de gördüğümüze benzer bir mood yakalama filmine kırıyor direksiyonu.

Kuşkusuz ki Linklater bu tarz bir sinemayı ilk kez tecrübe etmiyor. Yönetmen özellikle Genç ve Heyecanlı (Dazed and Confused, 1993) ve Herkes Biraz İster!!’le (Everybody Wants Some!!, 2016) belirli bir döneme odaklanıp o zamanın ve mekânın ruhunu perdeye yansıtmaya çalışmış, büyük bir olay örgüsüne ihtiyaç duymadan cazibeli olabilen filmlere imza atmıştı. Apollo 10½ da başındaki hayal ürünü kısmı uzun süre unutturup tamamen o dönemi ve bir çocuğun hafızasında o dönemden kalanları izleme keyfini sunuyor izleyicisine. Bunun aslında Linklater’ın projeyi tasarlarken önceliği olduğunu ve fantastik kısımların gayet tutarlı ve geçerli birer bahane olarak kalması gerektiğini de filmin adından anlamak mümkün. Film, Apollo projesiyle ya da Stan’in kendini içinde bulduğu gizli macerayla ilgili fantastik bir aile filmi olmaktan ziyade o zaman ve mekânda, uzay çağında çocuk olmakla ilgileniyor.

Üç Kanallı TV, Konserve Jambon ve Futbolcu Kartları

Yazının başında söz ettiğim söyleşisinde Linklater, bu filmi başlangıçta animasyon tekniği kullanmadan çekmeyi düşünmüş olsa da senaryoyu detaylandırdıkça aksinin mümkün olmayacağına ikna olduğunu söylüyor. Hattâ o bölgede yaşayan halktan, 60’lı yıllarda ve Houston’da çekilmiş aile videolarını kendisiyle paylaşmalarını rica etmesinin sebebi de bu teknik karara dayanıyor. Böylece oyuncular ve dokundukları nesneler dışındaki her şey, televizyon arşivi ve buluntu görüntülerle birleştirilerek rotoskop animasyon tekniğiyle bir araya getirilmiş. Bu tercih, Apollo 10½’un, hem görsel hem de metin açısından fazlasıyla detaylandırılmış bir popüler kültür müzesine dönüşmesine de vesile oluyor. Bizzat kendi çocukluk anılarıyla; televizyon, kutu oyunu ve akşam yemeği rutinleriyle donatılmış bir yüz dakika izlerken gerçekten de seyirci olarak kendimizi bu hatıratın içinde, o dönemde Houston’daymışız gibi hissediyoruz. Ancak dediğim gibi filmin odak noktası, ânın gündemini, her türlü medya yayınını, dönemin politikasını ve modasını etkileyen “uzay çağının” ve onun âdeta göbeğinde bitmiş uzay kentinin içinde geçen bir çocukluğun portresi olarak kalıyor. Stan’in çocuk gözlerinden dönemin stereotiplerine, küçük zevklerine, büyük dertlerine, yetişkinlerin dünyasına, Vietnam’a, komplo teorilerine ve Apollo Projesi’nin yarattığı büyük dalgaya içeriden bir bakış atıyoruz. Bunca gündelik ve kültürel detay sayesinde, kimisinin milli bir gururla, kimisininse sadece tarihî bir şahitliğin verdiği heyecanla takip ettiği Ay’a ilk kez ayak basma olasılığının beraberinde getirdiklerinin, insanlık (ve küçük bir çocuk) için ne kadar büyük bir adım olduğunu betimleme konusunda eli bir nebze daha güçlü kalıyor. Çok büyük ve tarihî bir olayın söz konusu olduğunu her seyircinin bildiği varsayılsa dahi, uzun uzun izlediğimiz detaylı animasyon dünyasının içinde, Apollo 11’in görevine sanki ilk kez tanık oluyormuşçasına çocuksu bir heyecan duymamızı sağlamayı başarıyor film. Finale doğru, söz konusu olanın yalnızca Stan ile ailesinin ya da Amerikan ulusunun hayali değil, belki de tarihte ilk kez uluslararası bir heyecanın paylaşıldığı ortak bir hayal olduğunu düşünmeye itiyor. Tüm insanlığın yaşadığı küresel bir rüyaya küçük bir çocuk misafir oluyor…

Nihayetinde de bir çocuğun zihninde kurduğundan çok da farklı durmayan ancak gerçekleşmiş tarihî bir olay, Stan’in rüyasıyla birleşiyor. “Hayal etmesi zor” deyimini sıkça kullanan yetişkinlerle, rahatça hayal edebilen ve o hayallerin gerçekleşme ihtimalini bile pek zor bulmayan çocukların rüyalarının iç içe geçtiği yerde bağlanıyor Apollo 10½: Uzay Çağında Çocuk Olmak. Her çocuk gibi etrafında dönen tüm televizyon şovlarını, şarkıları, futbolcuları, filmleri, oyunları, reklam jingle’larını aslında merkezinde kendisinin yer aldığı bir dünyanın dekoru olarak gören Stan’in kurduğu kahramanlık hikâyesi, bu birleşme noktasında fazlasıyla sıcak ve ikna edici bir final yapıyor.


Apollo 10½: Uzay Çağında Çocuk Olmak, Netflix Türkiye’de izlenebiliyor.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.